…
2024 YILINDA İNGİLTERE’DEKİ GENEL SEÇİMLER, İŞÇİ PARTİSİ’NİN ZAFERİ İLE SONUÇLANDI
Keir STARMER liderliğindeki İşçi Partisi, Muhafazakâr Parti’yi büyük bir hezimete uğratarak hükümeti devraldı. Bu seçimler, Tony BLAIR’in 1997’deki zaferinden bu yana İşçi Partisi’nin en büyük başarısı olarak kaydedildi. Muhafazakâr Parti, 250’den fazla sandalye kaybederken, İşçi Partisi önemli bir oy oranıyla parlamentoda çoğunluğu elde etti.
İşçi Partisi’nin seçim manifestosu, ekonomik büyümeyi yeniden canlandırma, enerji sektöründe büyük reformlar yapma ve sosyal adaleti sağlama vaatleri üzerine kuruluydu. Bu strateji, seçmenler tarafından büyük bir destek gördü ve partiyi iktidara taşıdı.
Fransa’da ise, Jean-Luc MÉLENCHON liderliğindeki La France Insoumise (Boyun Eğmeyen Fransa) ve diğer sol partiler, 2024 seçimlerinde önemli başarılar elde etti. Özellikle sosyal ve ekonomik adalet vaatleri, genç seçmenler arasında büyük yankı buldu. Fransa’nın ekonomik sorunları ve sosyal eşitsizliklere karşı tepkisi, sol partilere olan desteği artırdı.
2024 Avrupa Parlamentosu seçimleri de sol partilerin yükselişine sahne oldu. Avrupa Sosyalistler Partisi (PES) ve Avrupa Sol Partisi (EL), seçimlerde önemli kazanımlar elde etti. Bu partiler, sosyal haklar, çevre politikaları ve ekonomik eşitlik gibi konuları ön plana çıkararak seçmenlerin desteğini kazandı. Özellikle genç seçmenler arasında çevre sorunlarına duyarlılık, sol partilerin oy oranını artırdı.
İngiltere, Fransa ve AP seçimlerinde sol partilerin yükselişi, Avrupa genelinde sosyal ve ekonomik politikalara yönelik artan bir talebin göstergesi olarak değerlendirilebilir. Ekonomik eşitsizlikler, sosyal adalet ve çevre sorunları gibi konular, seçmenler arasında daha fazla ilgi görüyor. Bu durum, sol partilerin programlarını ve vaatlerini bu konular üzerine yoğunlaştırarak başarılı olmalarına yol açtı.
2024 seçimlerinden çıkarılabilecek en önemli ders; Avrupa’da seçmenlerin sosyal adalet, ekonomik eşitlik ve çevre sorunları gibi konulara sanılandan daha fazla önem verdiğinin göstergesi olduğu gibi sağ popülist partilerin başarısızlığını da göstermekte. Sol partilerin bu konuları merkezine alan politikaları, geniş kitleler tarafından destek görmüş ve seçim zaferleriyle sonuçlanmıştır. Bu, gelecekte siyasi partilerin programlarını belirlerken toplumsal talepleri ve sürdürülebilir politikaları göz önünde bulundurmalarının ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca, genç seçmenlerin aktif katılımı ve çevre duyarlılığı, siyasi arenada yeni dinamiklerin oluşmasına neden olabilir. Bu gelişmeler, Avrupa siyasetinde daha adil ve sürdürülebilir politikaların hâkim olacağı bir dönemin başlangıcına işaret edebilir.