Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

CUMHURİYETE GİDEN YOLDA ERZURUM KONGRESİ, BİR ANI VE BUGÜN  TARTIŞTIKLARIMIZ

23 Temmuz 2025, Erzurum Kongresinin 106’ncı yıldönümü. Kongrede verilen kararları yeniden hatırlamakta fayda var:

  1. Vatan bir bütündür bölünemez. (Bu madde ile sadece Doğu Anadolu’nun Ermenilerden değil tüm yurdun bütün işgalcilerden kurtarılacağı belirtiliyordu. Kongre bu madde ile Ulusal bir karakter kazanıyordu).
  2. Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı, millet hep birlikte direniş ve savunmaya geçecektir.
  3. Doğu illerinin ve bütün vatanın bağımsızlığı, Osmanlı Hükümet tarafından sağlanamazsa, geçici bir hükümet kurulacaktır. Bu hükümet milli bir kongre tarafından seçilecek, kongre toplanmışsa seçimi Temsil Heyeti yapacaktır.
  4. Milli kuvvetleri (Kuvayı Milliyeyi) etkili, milli iradeyi hâkim kılmak esastır.
  5. Hristiyan unsurlara (azınlıklara) siyasi hakimiyetimizi ve sosyal dengemizi bozucu haklar ve ayrıcalıklar verilemez. Ancak bu vatandaşların can, mal ve ırzları her türlü saldırıdan korunacaktır.
  6. Manda ve himaye kabul olunamaz.
  7. Milli Meclis derhal toplanmalı, hükümetin çalışmaları meclis denetimi altına girmelidir.

Türkiye’nin kurtuluş ve kuruluşu için fedakârca mücadeleye atılanların, mücadelenin başlangıcından sonuna kadar dayandıkları esas güç; millî irade, tam bağımsızlık ve vatanın bütünlüğünün sağlanması için var olan inançtır.

Kuvayı Milliye Ruhu, emperyalizme karşı millî mücadeleye karar veren önder kadro ile milletin azim ve iradesine hâkim olan ruhtur.

Mustafa Kemal Atatürk’ün, Millî Mücadele için karar verdiğinde ana düşüncesi de millî iradeyi hâkim kılmaktır. Ancak bu amacını başlangıçta açıkça belirtmez. Zamana ve olayların gelişimine ihtiyaç vardır.

Mücadelenin büyük önderi Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’dan hareketi öncesinde belirlediği stratejiyi Samsun’a çıkışını müteakip adım adım uygulamaya başlamıştır. Ancak hedefinin ayrıntılarını ilk defa yakın çalışma arkadaşlarına Erzurum’da açıklar. Mazhar Müfit Bey o anı şöyle anlatır:

Tarih, 7-8 Temmuz 1919 sabaha karşıdır. Paşa, not defterin yanında mı Müfit diye sorar.

  • Hayır Paşam.
  • Zahmet olacak amma, bir merdiveni inip çıkacaksın, alıp gel. Nerede ise sabah olacaktı. Defteri getirdiğimi görünce;
  • Ama bu defterin bu yaprağını kimseye göstermeyeceksin. Sonuna kadar mahrem kalacak. Bir ben, bir Süreyya, bir de sen bileceksin. Şartım bu.
  • Buna emin olabilirsiniz Paşam
  • Öyle ise önce tarih koy.
  • Yazdım, 7-8 Temmuz 1919. Sabaha karşı.
  • Pekâlâ yaz. Zaferden sonra hükümet şekli Cumhuriyet olacaktır. Bunu size daha önce de bir sualiniz münasebetiyle söylemiştim. Bu bir.
  • İki: Padişah ve haneden hakkında zamanı gelince icap eden muamele yapılacaktır.
  • Üç: Tesettür kalkacaktır.
  • Dört: Fes kalkacak, medeni milletler gibi şapka giyilecektir.

Bu anda gayri ihtiyari kalem elimden düştü. Yüzüne baktım. O da benim yüzüme baktı. Bu gözlerin bir takılışta birbirine çok şey anlatan konuşuşuydu.

Neden durakladın deyince Paşa;

  • Darılma ama Paşam, sizin de hayalperest taraflarınız var, dedim, gülerek.

Paşa; bunu zaman tayin eder. Sen yaz dedi. Yazmaya devam ettim.

  • Beş: Latin harfleri kabul edilecek.

 Paşam kâfi kâfi… Dedim ve biraz da hayal ile uğraşmaktan bıkmış bir insan edası ile; Cumhuriyet ilanına muvaffak olalım da üst tarafı yeter diyerek defteri kapattım ve koltuğumun altına sıkıştırdım. İnanmayan bir adam tavrı ile:

  • Paşam sabah oldu. Siz oturmaya devam edeceksiniz, hoşça kalın, diyerek yanından ayrıldım. Hakikaten gün ağarmıştı.

Süreyya da benimle odadan çıktı. Fakat, burada ve bu anda hadiselerin beni nasıl tekzip ve Mustafa Kemal’i teyit ettiğini, daha doğrusu Mustafa Kemal’in beni nasıl bir cümle ile hapt (cevap veremeyecek duruma getirdiğini) ve mahcup ettiğini itiraf etmeliyim.

Çankaya’da akşam yemeklerinde birkaç defa:

  • Bu Mazhar Müfit yok mu, kendisine Erzurum’da tesettür kalkacak, şapka giyilecek, Latin harfleri kabul edilecek dediğim ve bunları not etmesini söylediğim zaman defterini koltuğunun altına almış ve bana hayalperest olduğumu söylemişti.

Demekle kalmadı, bir gün mühim bir ders verdi. Şapka inkılâbını ilan etmiş olarak Kastamonu’dan dönüyordu. Ankara’ya avdet ettiğinde otomobiliyle eski meclis binasının önünden geçiyor, ben de kapı önünde bulunuyordum. Manzarayı görünce gözlerime inanamadım. Kendisinin ve yanında oturan Diyanet İşleri Reisinin başında birer şapka vardı. Kendisi neyse ne? Fakat, kendisini karşılamaya gelenler arasında bulunan Diyanet İşleri Reisine de şapkayı giydirmişti. Ben hayretle bu manzarayı seyrederken, otomobili durdurttu beni yanına çağırdı ve birden;

      – Azizim Mazhar Müfit Bey, kaçıncı maddedeyiz? Notlarına bakıyor musun? Deyiverdi.

Bu bir latifeydi, fakat, mahcup eden bir latife. Ve hakikaten bu büyük adam geceleri gündüzlere katarak düşünmeyi, millî bünyenin tahammülünü bilmiş, her şeyin zamanını hesaplamış ve zamanı iradesine ram (tabi kılmak) edebilmişti. Benim o gün hayal ve masal diye karşılayarak not ettiğim her madde, zamanla birer hakikat abidesi olarak karşımda bütün endamı ile boy gösteriyordu.” [1]

Hiçbir şey tesadüf değildi. Yeni Türk Devleti olan modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu sağlayacak, aklın ve tarihin süzgecinden geçerek belirlenen bir plân vardı; “Millî Plân”. Bu nedenle, Kuvayı Milliye Ruhu; aynı zamanda gerçekçidir, akılcılığa dayanır; hayalciliğe yer yoktur, millî iradeyi esas alır. Akıl ve mantık çerçevesinde Türk devrimi düşünülmüş, plânlanmış, durum, zaman ve şartlar elverdikçe adım adım uygulamaya konulmuştur. Önce Erzurum ve Sivas Kongresi yapılmış, ardından 23 Nisan 1920’de TBMM açılmış, zamanla millî irade hâkim kılınarak Türk İstiklâl Harbi başarıyla sonuçlandırılmıştır.

Unutulmamalıdır ki; bütün mazlum milletlere örnek teşkil eden ve Atatürk’ün önderliğinde zaferle sonuçlandırılan Türk İstiklâl Harbi ve Türk devriminin özünde, Kuvayı Milliye Ruhu vardır.

106 yıl önce, milli meclisin oluşturulması, vatanın bütünlüğünün sağlanarak tam bağımsızlığın gerçekleştirilmesi için karar verenlere, Türk milleti, bugün çok şey borçludur.

Milletimiz, egemenlik ve bağımsızlığını büyük bedeller ödeyerek kazandı, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu. “Demokratik entegrasyon, Osmanlı millet sistemi” gibi söylemlerin arkasındaki tuzaklara, bugünlerde çok daha fazla dikkat etmek zorunluluğu vardır. TBMM’de, bir komisyon kurularak bölücü terör örgütünün talepleri doğrultusunda hangi yasal düzenlemelerin yapılacağı görüşülecek, bunun hazırlıkları yapılıyor. Türkiye’nin üniter, ulus devlet yapısı ve bunları garanti altına alan anayasanın ilgili maddeleri her türlü tartışmanın dışındadır, değiştirilemez, ödün verilemez.

Bu vesileyle, Kuvayı Milliye ruhuyla mücadeleye atılarak Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran başta Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşlarını, bağımsızlık ve egemenlik uğruna her şeyini feda eden yüce milletimizin değerli evlatlarını, şehit ve gazilerimizi minnet ve saygıyla anıyorum.

Kaynakça:

[1] Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, I. Cilt, Türk Tarih Kurumu, 7’nci Baskı, Ankara, 2022, s. 130-132