Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

PELOSİ’NİN İSTENMEYEN TAYVAN SEYAHATİ

ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy PELOSİ’nin bu hafta gerçekleştirdiği Tayvan ziyareti, Pasifik bölgesinde gerginlik yarattı. Aslında, Biden’in ABD Başkanı olmasından bu yana, ABD-Çin ilişkilerinin uluslararası ilişkilerin gündeminin öncelikli başlıklarından biri olacağı beklenen bir konuydu.

ABD’nin Çin ile rekabeti, bu yılın Şubat ayında Ukrayna’da patlak veren savaştan dolayı bir nebze arka plana itilmiş olsa da, ABD Temsilciler Meclisi Başkanının, Tayvan da dâhil olmak üzere Güney Doğu Asya ülkelerine gerçekleştirdiği ziyaretler, ABD ve Çin arasındaki rekabeti tekrar gün yüzüne çıkardı.

Bu haftaki yazımızda, “Pelosi’nin Tayvan macerası” temelinde, Tayvan sorunu ve önemi, Washington-Pekin ilişkileri/gerginliğine muhtemel etkileri, yol açabileceği yeni önceliklendirmeler ana başlıklarında bu sürpriz ziyareti değerlendirmeye çalışacağız.

GİRİŞ

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının başladığı 24 Şubat 2022 tarihinden itibaren uluslararası ilişkiler sahnesinde yeni bir sayfa açıldığı düşüncesi giderek yaygınlaştı. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı sadece Avrupa güvenlik yapılanmasında çeşitli soru işaretleri oluşturmakla kalmadı. Egemen, bağımsız bir ülkenin, hele Avrupa’nın tam göbeğinde böyle bir saldırıyla karşı karşıya bırakılması, sistemin giderek zayıfladığına işaret etmekteydi. Bu durum, mevcut düzenin ciddi şekilde gözden geçirilmesine, İkinci Dünya Savaşı ertesinde ortaya çıkan uluslararası kuruluşların ve çok taraflı diplomasinin “yeniden kurgulanmasına” ihtiyaç gösterdiğini söylemektedir.

Mart ayından itibaren ise, “Ukrayna’daki durumdan vazife çıkararak” dünyanın diğer yerlerindeki başka ülkeler de “Rusya gibi benzer davranışlarda bulunabilirler mi” diye değerlendirmeler yapılmaya başlanmıştı. O sıralarda akla hemen iki önemli coğrafya ve iki sorun gelmişti: Pasifik ve Balkanlar. Bir süredir, bir yandan “Balkanlar’da Sırbistan-Kosova-Bosna” ekseninde bir hareketlilik gözlenirken, diğer yandan da “Tayvan” uluslararası ilişkiler gündemine yerleşmişti.

Nancy PELOSİ’nin ziyaret edeceği Güney Doğu Asya ülkelerine Tayvan’ı da dâhil etmesi “çok büyük önem” arz ediyordu. Zira Çin, 1947’de Çin İç Savaşı’nda Komünistlerin zaferinden sonra adaya kaçan “Milliyetçi hükümet” tarafından kurulan bu ülkeyi “kendi toprağı” olarak görmektedir. Son dönemlerde Çin Devlet Başkanı Şi CİNPİNG de Tayvan ile “yeniden birleşmenin” gerçekleşmesi gerektiğine yönelik söylemleri daha sık ifade etmektedir. Çin ordusu bölgedeki varlığını ve askerî tatbikatlarını giderek artırırken, Tayvan çevresindeki gerilim de giderek yükselmekteydi.

Ekonomik büyümesi ve refahı, özellikle Batılı ülkeler başta olmak üzere dış ticarete bağlı olan Çin, Tayvan hususunda ortaya çıkabilecek herhangi bir krizde Ukrayna işgali sonrası Rusya’nın düştüğü duruma düşmek, yani uluslararası sahnede tamamen dışlanmayı arzulamamaktadır.  Aynı zamanda, savaş sonrasında ABD ve Batılı müttefiklerin öncülüğündeki küresel düzenin yeniden şekillendirilmesinde, daha fazla söz sahibi olmak istemektedir.

Putin Ukrayna’yı işgal ettiğinde yazılan “üçüncü dünya savaşı senaryoları” içinde, Çin’in bu fırsattan yararlanarak “Tayvan’ı anakaraya katacağı” da bulunmaktaydı.  Çin’in, Rusya-Ukrayna savaşında ABD’yi ve NATO’yu suçlar bir söylem kullansa da pratikte “tarafsız kalmayı” yeğlediği kısa sürede ortaya çıkmıştı. Avrupa’da bu savaş devam ederken, şimdilerde Asya-Pasifik’te de sular ısındı. Bu gelişmelerde gözlerin Tayvan’a çevrilmesinin nedeni, Çin’den gelen bir adım değil, ABD’nin üç numaralı isminin “Güney Doğu Asya diplomatik turu” sırasında Tayvan’a da gidebileceğini açıklaması ve bunu gerçekleştirmesidir.

PELOSİ’NİN TAYVAN ZİYARETİ

Pelosi’nin aslında Tayvan’ı bu yılın Nisan ayında ziyaret etmesi plânlanıyordu, fakat Covid’e yakalandığı için ziyaret ertelenmişti. Cumhuriyetçi Parti’den Newt GİNGRİCH’in 25 yıl önce Temsilciler Meclis Başkanı olduğu dönemdeki ziyaretinden bu yana Pelosi, Tayvan’ı ziyaret eden en üst düzey Amerikalı Kongre üyesi oldu.

Çin Washington’daki yönetimle yaptığı görüşmelerde, Pelosi’nin olası bir ziyareti durumunda sert tepki vereceği konusunda “uyarıda” bulundu ve ABD’nin “Tek Çin politikasına bağlı kalmasını” talep etti. Uluslararası basında, Temmuz ayında Bali’de yapılan G20 toplantısı sırasında ABD ve Çin dışişleri bakanlarının “beş saat” süren bir görüşme yaptıkları, bu görüşmede Blinken’in muhatabı Wang Yİ’ye, Pelosi’nin ziyaret kararının tamamen “kendi kararı” olduğunu, bunun “ABD’nin mevcut yönetiminden bağımsız” bir şekilde alındığını (!) ifade ettiği aktarılmıştı.

  • Biden ve Şi CİNPİNG Arasındaki telefon görüşmesi

Bu görüşme Biden’ın göreve gelmesinden bu yana Şi ile yaptığı beşinci telefon görüşmesiydi. 2 saat 17 dakikalık telefon görüşmesinde Şi CİNPİNG’in Biden’a verdiği en önemli mesaj Tayvan ve bu ülkeye Pelosi’nin yapacağı ziyaret konusunda olmuştu.[1]

Daha önce Çin Savunma Bakanlığı Sözcüsü Albay Tan KIFEY, “Pelosi Tayvan’ı ziyaret ederse, Çin ordusu boş durmayacak” uyarısı yapmış; Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zhao LİJİAN da “sert ve kararlı önlemler” alacaklarını belirterek “Tüm ciddi sonuçlardan ABD sorumlu olacak” demişti.

Liderler arasında gerçekleşen söz konusu son telefon görüşmesinde Şi’nin, yukarıda bahsedilen “sert ve kararlı tavrı” doğrudan Biden’a, şu sözlerle ilettiği anlaşılmaktadır: “Çin hükümeti ve halkının Tayvan konusundaki tavrı tutarlıdır; ulusal egemenliği ve toprak bütünlüğünü korumak, 1.4 milyardan fazla Çinlinin ortak iradesidir. Halkın iradesi çiğnenemez. Ateşle oynayan kendisini yakar.”

Bu şekilde Pekin, 25 yıl önce bir başka ABD Temsilciler Meclisi Başkanı’nın yaptığı ziyarete, bu kez kesinlikle izin vermeyeceğini ortaya koymuş oldu.

  • Şi’nin Vurguladığı Diğer Konular

Anılan telefon görüşmesinde Şi’nin Biden’a verdiği bir diğer mesaj ise, aslında tüm dünyayı ilgilendirmektedir. Çin Devlet Başkanı, Çin ve ABD’nin, “iki büyük küresel güç” olarak sorumluluklarının bulunduğunu; düzensizlikle karşı karşıya olan dünyanın, kalkınma ve refah sorunu için iki ülkenin iş birliğine gereksinim olduğunu belirtmiştir.

Şi’nin Biden’a verdiği bir diğer mesajı ise “ticaret savaşı” içindi. Bu bağlamda, tedarik zincirlerini kesmek ve ekonomik bağları koparmak gibi “ekonominin yasalarına aykırı hareketlerin, ABD ekonomisini güçlendirmeyeceği” uyarısıydı. Keza Çin’in resmi bir yayın organı sayılan Global Times’da çıkan başyazıda, “ABD birkaç adım daha atarsa, kendilerini bir uçurumun eşiğinde bulacaklar.” ifadesine yer verildi.[2]

Biden yönetiminin Çin’le “ilk resmi teması” 18 Mart 2021 tarihli Alaska zirvesinde gerçekleşmişti. ABD heyeti Çin tarafına “ayar vermeye” kalkmış; ancak Çin heyetinin “bela istemediğini, ama belaya da hak ettiği yanıtı vereceğini” ilân etmesi üzerine ilişkiler “normal diplomasiye” dönmüştü.[3] İki ülke arasındaki İki farklı ton ve içerikteki bu görüşmeler bize, “dünya dengeleri değişirken liderlerin mesajlarında da bu değişimin izlerini” artık net bir şekilde görüldüğünü göstermektedir. Bir başka tanımla, emperyalist ABD’nin “buyurgan tavrının” adım adım Çin tarafından törpülenmektedir. Bu gelişmenin de “dünya barışı” ve/veya mevcut gerginliklerin “çok ısınmaması” yönünden “olumlu” olduğunu söyleyebiliriz.  

TAYVAN’IN ÖNEMİ

Çin güçlendikçe ve uluslararası etkinliğini artırdıkça “iki kutuplu” dünyanın, bir nevi “modern bir Soğuk Savaş” sisteminin ortaya çıkması, şaşırılacak bir durum değildir. Tayvan da bu rekabetin en önemli çatışmalarından birisidir.  Çin’in kendi iç meselesi olarak gördüğü ve “egemenliğini ilhak etmek” istediği bu ada, hem dünya ekonomisi hem de ABD’nin Asya stratejisi için kritik öneme sahiptir.

Şi CİNPİNG henüz doğrudan Tayvan’a bakan bir eyaletin yöneticisiyken bile, 23 miyon nüfuslu ve Çin sahillerine sadece 80 mil uzaktaki bu ada için: “Sadece savaşmaya hazır olursak, burada barışı koruyabiliriz” demekteydi. Chris BUCKLEY’nin New York Times’da yazdığı gibi Şi, Çin Komünist Partisi (ÇKP) içinde yükselmek için Tayvan meselesinde tereddütsüz “sert tutum” gerektiğini siyasetin içinde görmüştü. Bu nedenle bugün kendisinin, Tayvan’ı “anakaraya katmanın” bir “tarihi sorumluluk” olduğunu söylemesi tesadüf değildir.[4]

Yukarda da belirttiğimiz gibi Çin, Tayvan’ı kendi toprakları olarak görmektedir. Tayvan ise, Çin’den ayrı olduğunu ileri sürerek bağımsız davranmaktadır. Tayvan’ın jeopolitik konumu, “Çin’in Pasifik Okyanusu’na açık erişimini” engellemektedir. Öte yandan ABD, Çin ile Tayvan arasındaki Tayvan Boğazında askeri gemilerini bulundurmakta ve Güney Çin Denizi’nde de “seyrüsefer özgürlüğü operasyonları” yürütmektedir.

Çin, Tayvan boğazındaki ABD askeri varlığından rahatsızdır ve düzenli olarak protesto etmektedir. Keza, Tayvan boğazının kendi münhasır ekonomik alanı içinde olduğunu ileri sürerek, bu sularda yabancı askeri gemilerin faaliyetlerinin sınırlı olması gerektiğini savunmaktadır. Bilindiği gibi Çin, Pelosi’nin ziyareti nedeniyle hemen anılan Boğazı ablukaya almış ve gerçek mermilerle tatbikat başlatmıştır. Bu davranışlar Çin’in Tayvan ile ilgili çizgisinde “statükonun değişmeye” başladığına işaret olarak görülebilir.

Çin bir süredir Tayvan’dan aldığı “gıda ürünlerine kısıtlama” getirmişti. Öte yandan iki ülke arasındaki ilişkilerin bir ortak paydasını “çip”ler oluşmaktadır. Bilindiği gibi Çin’in en önemli ithalât kalemini, elektronik, dijital ve telefon gibi alanlarda kullanılan “çip”ler oluşturmaktadır. Çin’in yılda 400 milyar $’ı bulan çip dış alımında Tayvan önemli bir tedarikçi konumundadır ve Çin Tayvan’dan çip alımını sürdürmektedir.[5]

Son günlerde, ABD Kongresi, çip üretimine ve bu alanda yapılacak yabancı yatırımlara ilişkin bazı sınırlamaları kaldıran bir yasa tasarısını kabul etti. Bu gelişme Tayvan’ın ABD ile çip ticaretinde önemli bir alan açmaktadır. “Çip ve Bilim Yasası” olarak adlandırılan yeni yasa, ABD’de yerli çip üretimi yapan firmalara 52 milyar $ civarında bir teşvik olanağı sağlamaktadır. Tayvan’ın “Yarı-iletken Ürünler İmalât Şirketi” Arizona’da bir fabrika kuracak olup (Şirketin Arizona’da kuracağı fabrika şimdilik 12 milyar dolara mal olacaktır), Pelosi bu son ziyareti sırasında anılan şirketin CEO’su ile de görüşmüştür.

UKRAYNA’DAN SONRA SIRA TAYVAN’DA MI?

Bu konunun ele alınmasında önce Çin ve Rusya’nın farklı “stratejik öncelikleri” olduğunu değerlendirmeliyiz. Hem “ekonomik” hem de “askeri” yönden Ukrayna ile Tayvan sorunlarının benzetilmesi doğru bir yaklaşım olarak durmamaktadır. Her şeyden önce ABD-Çin ekonomik ilişkileri, “teknik olarak resesyona giren ABD için kırılgan” bir nitelik taşımaktadır. Çin’in GSYİH’si ABD’nin %yüzde 76’sı iken, Rusya’nın GSYİH’si ABD’nin yüzde10’undan azdır.[6]

Diğer yandan ABD ve müttefikleri, Çin’in “en büyük on ticaret ortağından sekizini” oluşturmaktadır. Ayrıca Tayvan’ın ekonomisi, Ukrayna ekonomisinin yaklaşık üç katı büyüklüğünde; demografik yönden de Ukrayna’nın nüfusunun yaklaşık yarısı kadardır.  Keza Tayvan’da “Han Çinlilerinin” çoğunluk olması gerçeğine karşın, Tayvanlı kimliği her geçen gün artmaktadır.

Diğer yandan Çin’in, barışçıl veya zorla “yeniden birleşme” için acele etmeyeceği; bu aşamada ABD’nin doğrudan bir savaşı göz alamayacağı ve Çin’de Ukrayna’daki durum gibi bir tabloyla karşılaşmamak için, zaman içerisinde Tayvan’ın Çin’e katılacağı bir süreci yönetmek gibi bir strateji izleyeceğini belirten görüşler de bulunmaktadır.[7]

Bu gerçekler ışığında, NATO zirvesinde (Rusya kadar olmasa da) temel tehditler arasına giren Çin ile ABD arasındaki Tayvan sorunu hem Rusya’nın Ukrayna’daki durumu hem de Asya-Pasifik’teki adımlar çerçevesinde zaten gergin olan ilişkileri daha “çatışmacı” bir iklime taşıması mümkündür. Keza Pekin, Tayvan’ı elbette bir gün anakaraya geri katmak kararında, ancak bu, Çin’in zaten şimdilerde “sıkıntıda olan ekonomik başarısını” yok edecek erken ve kanlı bir savaş istediği anlamına gelmemektedir. Mevcut koşulların “sıcak bir savaş” için henüz yeterli olmadığını söyleyebiliriz.

Bu konuda ekleyebileceğimiz bir diğer gerçek de Washington’un, Pelosi’nin bu Tayvan ziyareti olsa veya olmasa, “güç gösterisi” yapmaya hazır ve istekli olduğuydu. Daha açık bir anlatımla Amerikan yönetiminin böyle bir gösteriye ihtiyaç duyduğudur (Biden’in düşen iç saygınlığı ve Kasım ayındaki Kongre seçimleri için).[8]

ÇİN’İN ABD’YE MUHTEMEL YANITI

Yazımızın bu bölümünü, temelinde Bonny LİN ve Jude BLANCHETTE’in Foreign Affairs Dergisi’nde yayınlanan makalesinden yararlanarak hazırlamaya çalıştık.[9]

  • Çeşitli Sıkıntılar İçindeki Şi’ye Sunulan Bir Oyun Alanı

Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin hemen ardından Pekin köşeye sıkışmıştı. Şi’nin Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile “sınırları olmayan” ortaklığının itibar maliyeti de giderek artıyordu. Böylece, ufukta sonu görünmeyen Rusya- Ukrayna Savaşının patlak vermesinden yaklaşık altı ay sonra Pekin, içinde bulunduğu zor durumdan büyük ölçüde kurtulmuş oldu.

Çin’in, savaştan dolayı Avrupa devletlerinin savunma harcamalarını önemli ölçüde artacağına ilişkin endişeleri henüz gerçekleşmedi. Çin, savaşın Rusya’nın kesin bir zaferiyle sonuçlanmasını tercih etse de ABD ve Avrupa’nın Ukrayna’yı desteklemek için depolarındaki askeri teçhizatı tüketmesi, Pekin için en iyi “ikinci seçenek” olacaktır. Aynı zamanda, artan enerji maliyetleri ve enflâsyon, Avrupa hükümetlerinin “yaptırımlar konusundaki kararlılığını” sınamakta ve Pekin’e göre “transatlantik bağların” potansiyel olarak zayıfladığına işaret etmektedir. Gelişmiş demokrasilerde kamuoyu nezdinde Çin’e yönelik “olumsuz bir algı” oluşmuş olsa da Pekin’in kalkınma yardımları ve diplomatik söylemleri “küresel Güney” boyunca geniş bir alıcı kitlesine ulaşmayı sürdürmektedir.

Uluslararası ilişkiler konusunda Çin’in bir başka endişesi, “Tayvan’a yönelik artan uluslararası desteğin”, Tayvan ile “yeniden birleşme” plânlarını bozacağı konusundadır.

Pekin aynı zamanda, Ukrayna’daki savaşın sonucu ne olursa olsun, dış politikadaki vaziyetinin daha tehlikeli hale geldiğini düşünmektedir. Çinli analistler, Batı demokrasileriyle, aralarında Çin ve Rusya’nın da bulunduğu “demokratik olmayan ülkeler” arasında giderek büyüyen bir ayrışma gözlemlemektedirler.[10] Çin, kendisini kontrol altına almak amacıyla ekonomik, teknolojik veya güvenlik koalisyonları kurmak yolunda ABD’nin, bu büyüyen çatlağı kullanabileceğinden endişe duymaktadır.

Xi’nin ısrarla sürdürdüğü “sıfır Covid” politikası, hemen hemen bütün dünya normale dönmüşken, Çin’de hala insanların hayatlarını kısıtlamakta, kimi bölgelerde şirket ve fabrikaları çalışamaz duruma getirmekte, ülke ekonomisini ve uluslararası tedarik zincirlerini baltalamaktadır. Ayrıca Çin, büyük ölçüde “demografik çöküş (nüfusun yaşlanması)” sorunu ile karşı karşıya bulunmaktadır. Konut piyasası ve bankacılık sektöründe sıkıntılar yaşanmaktadır.[11]

Pelosi’nin ziyaretinin “akılsızca” bir adım olmasının ilk sebebi, Xi ülke içinde yukarıda saydığımız zorlukları yaşarken, Amerikan Temsilciler Meclisi Lideri Çin liderine inanılmaz bir fırsat kapısı açmış olmasıdır.

Diğer yandan, krizlerle boğuşan Xi’ye oyun alanı açmanın ABD’ye hiçbir faydası da görülmemektedir. Sadece, Kasım’daki ara seçimlerde koltuğunu kaybetmek üzere olan Pelosi için faydası vardır. Enflâsyondan, gıda ve enerji fiyatlarından çok, Pelosi’nin uluslararası liderliğinden bahsedilen her gün, Temsilciler Meclisi Lideri için kazanç olacaktır.

  • Çin ve Rusya’yı Birlikte Karşısına alan ABD

Pelosi’nin bu ziyareti, Çin ile ABD’nin zaten gittikçe kötüleşen ilişkilerine, olabilecek en kötü bir zamanda yeni bir “çatışma alanı” eklemiştir. Çünkü Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle beraber ABD, zaten Rusya ile aylardır karşı karşıya olup, bunun faturasını bütün Batı, yükselen enerji fiyatları ve kronikleşen enflâsyonla ödemektedir.

Üstelik bu durum, Çin’i Tayvan’a yönelik askeri bir adım atmaya kışkırtmasa dahi, kendileri için başat bir sorun olan bir konuda çatışmacılıktan, bu koşullarda bile geri duramayan ABD’ye karşı, başka alanlarda cephe açmaları da olası durmaktadır.

  • Yeni Stratejik Çerçeve

Ukrayna’nın işgalinden sonra Pekin’in tutumunda meydana gelen değişimler birçok alanda belirginleşmiştir. Bu tutumda meydana gelen değişimin en başat örneği, Çin’in bu yılın başlarında Küresel Güvenlik Girişimi/ Global Security Initiative (GSI) olarak adlandırdığı yeni bir stratejik çerçeveyi duyurması oldu. GSI henüz ilk aşamalarında olmasına rağmen, Pekin’in küresel düzen hakkında gelişmekte olan girişimin fikri parçalarını bir araya getirmektedir. Daha da önemlisi, söz konusu stratejik çerçeve, Şi’nin bölgesel ve küresel istikrar sağlama hususunda ABD’ye duyulan uluslararası güveni sarsma ve Çin’in diğer ülkelerle daha fazla ortaklık kurmasını meşrulaştırabileceği bir platform yaratma çabalarına işaret etmektedir. GSI ayrıca Pekin’in, Çin’in saldırgan/kavgacı ve revizyonist bir ülke olduğuna ilişkin “yanlış algı” yaratmaya yönelik söylemlere karşı da bir cevap niteliği taşımaktadır.

Nisan ayında yaptığı sanal konuşmada Şi, GSI’nin ana hatlarını ortaya koydu.[12] Şi, GSI’yi ilân ederek, küresel güvenlik hakkındaki söylem kontrolünü, ABD ve Avrupa ile Hint-Pasifik bölgesindeki müttefiklerinin elinden almayı ve diğer ülkeleri ABD liderliğindeki askerî ittifaklara ya da gruplara katılmaktan vazgeçirmeyi hedefliyordu. Keza Şi bu girişimiyle, Ukrayna’daki savaşın ardından uluslararası düzenin nasıl olması gerektiğine dair, ABD öncülüğündeki söylemler ile rekabet edebilecek başka bir fikir ortaya koymuş oldu. Pekin’in söylemlerinin özünde Çin’in, giderek dengesiz ve öngörülemez hale gelen ABD’nin karşısında bir istikrar ve öngörülebilirlik kaynağı olduğu yer almaktadır.

Bunların yanında Pekin, kendisini 21. yüzyılda küresel yönetişim alanında “yenilikçi bir lider” olarak konumlandırmaya devam etmektedir. GSI, duyurulduğundan bu yana, Çin’in Güneydoğu Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki ikili ve çok taraflı toplantı raporlarında sürekli yer alan bir konu haline gelmektedir. Lin ve Blanchette’e göre GSI, Tokyo, Canberra veya Brüksel’de fazla ilgi görmese de, ABD liderliğindeki küresel düzenden duyulan hayal kırıklığının kendini gösterdiği Cakarta, İslâmabad ve Montevideo gibi başkentlerde yankı bulacaktır.

Şi’nin Nisan ayında gerçekleştirdiği bu konuşma, Putin’in Ukrayna’da yürüttüğü başarısız savaşa rağmen Çin ve Rusya arasındaki stratejik yakınlaşmanın devam ettiğini de doğrulamaktadır. Şi konuşmasında özellikle “bölünmez güvenlik” ifadesine atıfta bulunmuştur. Çinli yetkililerin de açıkça belirttiği gibi Pekin, NATO’nun Avrupa’daki genişlemesi ve ABD’nin Hint-Pasifik bölgesindeki güvenlik ortakları ile oluşturduğu giderek büyüyen koalisyon arasında doğrudan bir bağlantı görmektedir. Dönemin üst düzey dışişleri bakanlığı yetkilisi Le YUCHENG’in Mayıs ayında yaptığı bir konuşmasında belirttiği üzere, “ABD uzun süredir Çin’in yanı başında güç gösterisi yapmaya devam ediyor, Çin’e karşı gruplar oluşturuyor ve Çin’in kırmızı çizgilerini zorlamak için Tayvan sorununu tırmandırıyor.” Le YUCHENG sözlerine şu şekilde devam etti: “Eğer bu, NATO’nun doğuya doğru genişlemesinin Asya-Pasifik bölgesindeki karşılığı değilse nedir?”[13] Rusya’nın güvenliğinin bu şekilde Çin’in güvenliği ile ilişkilendirilmesi 4 Şubat’ta Şi ve Putin tarafından yapılan ortak basın açıklamasının esas konu başlıklarından biriydi.

  • Daha Fazla Yakın Dost

Çin, Ukrayna’nın işgali sonrasındaki tutum değişikliğinin bir parçası olarak, Batı bloğunun dışında kalan ülkeler, yani “küresel Güney” grubunun büyük bir kısmı ile iş birliğini hızlı bir şekilde güçlendirmektedir.

Pekin, uzun zamandır diğer ülkeler ile, daha derin dostluklar kurmak istediği Avrupa ülkelerinin, bir tercih yapmak zorunda kaldıkları takdirde kendisini asla desteklemeyeceklerinin farkındadır. Le YUCHENG, Mart ayındaki konuşmasında Ukrayna’yı örnek göstererek “bazı büyük ülkeler küçük ülkelere boş vaatlerde bulunarak onları piyon haline getiriyor ve hatta bu ülkeleri ‘vekâlet savaşlarında’ kullanıyor” diye yakınmıştı. Pekin, Tayvan veya başka bir komşusu ile bir çatışmaya girdiği takdirde aynı durumla yüzleşmek istememektedir.

Keza Çinli liderler, ülkelerinin siyasi yapısı ile büyüyen ekonomik ve askerî gücünden emin olsalar bile, Çin’in ekonomik kalkınmasının ve gelişen askerî kabiliyetlerinin sürdürülmesinin hâlâ dışarıdan gelen mallara ve kaynaklara bağlı olduğunun farkındadır. Pekin, felç edici yaptırımlara karşı bağışıklığını artırmak ve zor zamanlarda yalnız olmamak için, diğer ülkelerle kurduğu iş birliklerini güçlendirmek ve genişletmek için (Suudi Arabistan ve Venezuela ile olduğu gibi) hızla hareket etmektedir.

Çin aynı zamanda kendisini destekleyecek veya en azından ABD’nin yanında yer almayacak ülkelerden oluşan özel bloklar oluşturmayı da planlıyor. Bu çabaların başında, Çin’in BRICS bloğunu (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika); Quad bloğu (ABD, Japonya, Avustralya, Hindistan), G-7 ve G-20 grupları ile rekabet edecek, gelişmekte olan ülkelerin yer aldığı alternatif küresel bir blok olarak güçlendirme ve genişletme girişimi gelmektedir. Bu bağlamda Şi ayrıca, eşi benzeri görülmemiş bir şekilde aralarında İran Cumhurbaşkanı İbrahim REİSi ve Kamboçya Başbakanı Hun SEN’in de bulunduğu 13 dünya liderini BRICS ülkeleriyle küresel kalkınma üzerine üst düzey bir diyaloğa davet etti. Bundan kısa bir süre sonra Arjantin ve İran, BRICS bloğuna katılmak için resmen başvuruda bulundu ve Mısır, Suudi Arabistan ve Türkiye de bu gruba katılmaya yönelik isteklerini ifade etti. Moskova, Temmuz ayında daha da ileriye giderek, grup üyelerinin “kendi ekonomik çıkarlarına daha iyi hizmet etmesi için yeni bir küresel rezerv para birimi oluşturmalarını” teklif etti.

Pekin, BRICS bloğunu genişletmeye ek olarak Rusya’nın da üye olduğu Şangay İş birliği Örgütü’nü (SCO) kuvvetli siyasi, ekonomik ve askerî bağlardan faydalanabilecek güçlü bir bloğa dönüştürmeyi hedeflemektedir. ŞİO, bu yılın sonunda İran’ı ve gelecekte de potansiyel olarak Belarus’u kapsayacak şekilde genişlerken, dünya sahnesinde daha iddialı olmaya hazırlanmaktadır.

  • Çin’in Sözlerinin Arkasındaki Güç

Çin’in dışişleri politikasındaki değişikliklerin en son parçası da “askerî güç” ile bağlantılıdır. Pekin, Batı’nın, Rusya tarafından “meşru güvenlik kaygıları” olarak görülen sorunları anlayamadığını düşünmektedir. Bu durumda Çin’in, ABD ve müttefiklerinin “Çin’in benzer güvenlik kaygılarını” farklı bir şekilde ele alacağını düşünmesi için bir sebep bulunmamaktadır. Bu düşüncenin devamında doğal olarak Çin’in, diplomasi etkili olmadığı takdirde kararlılığını göstermek için güç kullanmak zorunda hissetmesi gelmektedir.

Bu durum özellikle Tayvan söz konusu olduğunda da geçerli durmakta; Pekin’i, her zamankinden daha fazla endişelendirmektedir.[14] Bu durum Çinli dış politika analistleri arasında yeni bir Tayvan Boğazı krizinin kapıda olup olmadığı ve eğer yakında böyle bir kriz gerçekleşecekse Çin’in buna nasıl hazırlanması gerektiği konusunda tartışmalara yol açtı. Bu bağlamda Çin Halk Kurtuluş Ordusu, Tayvan ile gerçekleşecek bir çatışmada üçüncü bir tarafın müdahalesini caydırmak amacıyla, bölgede gerçekleştirdiği askerî tatbikatları sıklaştırmaktadır.

Çin’in uyarılarını ve askerî harekât tehditlerini, sırf daha önceki uyarılar gerçekleşmedi diye görmezden gelmek bir hata olacaktır. Tayvan’ın işgal edilmesi uzak bir ihtimal olsa bile, Pekin’in elinde, Tayvan hava sahasına savaş uçakları göndermek de dâhil olmak üzere, doğrudan bir çatışma dışında gerilimi tırmandırabilecek pek çok yöntem bulunmaktadır. Pekin ABD’nin son dönemdeki hareketlerinden kaynaklanan öfke nedeniyle daha sert adımlar atarsa, böyle bir durum kolaylıkla çok büyük bir krizi tetikleyebilir.[15]

SONUÇ YERİNE

Sanki tek eksik, küresel salgından çıkışta facialara koşan dünyamızda, Çin’le tarihsel uzlaşması gereği “Tek Çin” siyasetini benimserken, on yıllardır özel yasalarıyla arkadan dolanan ABD’nin Temsilciler Meclisi Başkanı’nın “Hint-Pasifik turu” başlığı altında Tayvan’ı ziyaret etmesiydi!

Soğuk Savaş’ta sosyalist Çin’in piyasa ekonomisine yönelmesinin “kolaylaştırıcılığını” yapmış, Sovyetleri ise “çökertmeyi” başarmış ABD hegemonyası; 21’inci yüzyıla taşınan mücadelede en başta akıl kıtlığı, öngörüsüzlük, narsizm nedeniyle teklemektedir.

ABD resmi olarak “tek Çin” ilkesini kabul etmekte, ancak Çin-ABD diplomatik ilişkilerinin temelini oluşturan Üç Ortak Bildiri’nin hükümlerini fiilen ihlal etmektedir. ABD bu şekilde bir “kriz ortamı” yaratarak, bölgede askeri varlık bulundurmayı sürdürebilmeye çalışmaktadır.

Pelosi, ABD devletinin Joe BİDEN ve Kamala HARRİS’ten sonra üç numaralı koltuğuna sahip isim olarak Çin’le çatışmayı tetikleme hamlesinin “markası” olup çıktı ve Kasım seçimlerinde yeniden seçilmeyi garantiledi. CIA Başkanı’nın, Savunma Bakanlığı’nın ve Ulusal Güvenlik Konseyi’nin uyarılarına rağmen Başkan Biden, Pelosi’yi Tayvan’ı ziyaret etmekten vazgeçiremedi! Çünkü Biden, Pelosi’yi durdursaydı, Çin’e karşı “yumuşak” bir tavır almakla suçlanacaktı.

Aslında bu macera, sömürge geçmişinin ardından yakın tarihte “Ukrayna’dan deneyimli” Çin yönetimi için “demir yumruğu konuşturmasının” vesilesi oldu. Bir nevi fırsata dönüştü. Çinliler kuvvetle muhtemel ki ziyarete geçit verirlerse ABD’nin bir sonraki hamlesine zemin olacağını biliyordu.

Çin’in içinde bulunduğu stratejik ortamı ileriye dönük bir şekilde şekillendiren en büyük etken Pekin’in kendisidir. Çin’in yeni oyun planının GSI’ya göre ana hatları:

“Küresel Güney” ile daha güçlü bağlar.

ŞİO gibi Pekin’in liderlik yaptığı kurumların yeniden yapılanması.

Uluslararası düzene yönelik kendi vizyonu ile uyumlu yeni güvenlik konseptleri.

Böyle bir strateji iyi uygulandığı takdirde, ABD’nin dış politikasını mutlaka zora sokacaktır. Ancak bu çabalar oldukça fazla zaman almaktadır. Bu dönemde Pekin’in komşularına karşı giderek daha saldırgan ve zorlayıcı bir tutum sergilemesi, uluslararası alanda Çin’e karşı olumsuz bir tepkiye ya da Çin’le iş birliği konusunda çekingenliğe yol açabilir ve bu durumda Pekin’in GSI ile ilgili çabaları boşa çıkabilir.

Diğer yandan Pekin’in BRICS ve ŞİÖ’lerini “yeniden canlandırma” çabaları, bu blokların “yetenek ve uyumunda” gerçekleştirilecek ufak “iyileştirmeler” ile Çin’in önümüzdeki yıllarda ABD ve müttefiklerinin Çin’e yönelik zorlayıcı ve cezalandırıcı hamlelerini zayıflatmasına yardımcı olabilir.

Ersin DEDEKOCA                                                                                                                         7 Ağustos 2022

[1] “Xi Jinping tells Joe Biden not to ‘play with fire’ over Taiwan in two-hour call”, The Guardian, 29.07.2022,   https://www.theguardian.com/world/2022/jul/28/xi-jinping-tells-joe-biden-not-to-play-with-fire-over-taiwan-in-two-hour-call; “President Xi Jinping Speaks with US President Joe Biden on the Phone”, Ministry of Foreign Affairs of the People’s Republic of China,29.07.2022,    https://www.fmprc.gov.cn/eng/zxxx_662805/202207/t20220729_10729593.html

[2] “Let’s hope that US will gain a clearer idea about the responsibility of a major power: Global Times editorial”, The Global Times, 29.07.2022, https://www.globaltimes.cn/page/202207/1271716.shtml

[3] “US and China trade angry words at high-level Alaska talks”, BBC News, 19.03.2021, https://www.bbc.com/news/world-us-canada-56452471

[4] Chris Buckley, “Could China invade Taiwan?”, NYT, 2.08.2022, https://www.nytimes.com/live/2022/08/02/world/pelosi-taiwan#china-invade-taiwan 

[5] Dünya çip üretiminin yarısından fazlası G.Kore ve Tayvan tarafından gerçekeştirilmektedir. ABD en önde gelen alıcısı. Apple’dan F-35’lere varana kadar önemli pazarları bu çiplere ihtiyaç duymaktadır. Bkz. Ersin Dedekoca, “Yeni Bir Düzene Doğru Evrilen Dünya”, Eskimiyen.com., 28.02.2022, https://eskimiyen.com/yeni-bir-duzene-dogru-evrilen-dunya/

[6] “Country comparison United Kingdom vs United States”, Countryeconomy.com., https://countryeconomy.com/countries/compare/uk/usa

[7] Tiejun Zhang, “China Is Not Russia; Taiwan Is Not Ukraine”, The Diplomat, 25.07.2022, https://thediplomat.com/2022/07/china-is-not-russia-taiwan-is-not-ukraine/

[8] David Sacks, “How to Survive the Next Taiwan Strait Crisis”, Foreign Affairs, 29.07.2022, https://www.foreignaffairs.com/united-states/how-survive-next-taiwan-strait-crisis

[9] Bonny Lin ve Jude Blanchette, “China on the Offensive, How the Ukraine War Has Changed Beijing’s Strategy”, Foreign Affairs, 1.08.2022, https://www.foreignaffairs.com/china/china-offensive

[10] Tian Wenlin, “The Epochal Value of the Global Security Initiative Surpasses the Traditional Western Security Outlook”, CSIS-Interpret China, 16.05.2022, https://interpret.csis.org/translations/the-epochal-value-of-the-global-security-initiative-surpasses-the-traditional-western-security-outlook/

[11] Derin Koçer, “4 maddede Pelosi’nin Tayvan aymazlığı”, Politilyol.com., 5.08.2022, https://www.politikyol.com/4-maddede-pelosinin-tayvan-aymazligi/

[12] “Xi Jinping Delivers a Keynote Speech at the Opening Ceremony of the Boao Forum for Asia Annual Conference 202”, Mimistiry of Foreign Affairs of the People’s Republic of China, 21.04.2022, https://www.fmprc.gov.cn/mfa_eng/zxxx_662805/202204/t20220421_10671083.html 

[13] “Acting on the Global Security Initiative To Safeguard World Peace and Tranquility”, Mimistiry of Foreign Affairs of the People’s Republic of China, 6.05.2022, https://www.fmprc.gov.cn/eng/wjbxw/202205/t20220506_10682621.html

[14] Stacie L. Pettyjohn ve Becca Wasser, “ A Fight Over Taiwan Could Go Nuclear War-Gaming Reveals How a U.S.-Chinese Conflict Might Escalate”, Foreign Affairs, 20.05.2022, https://www.foreignaffairs.com/articles/china/2022-05-20/fight-over-taiwan-could-go-nuclear

[15] Andrew J. Nathan, “Beijing Is Still Playing the Long Game on Taiwan Why China Isn’t Poised to Invade”, Foreign Affairs, 25.06.2022, https://www.foreignaffairs.com/articles/china/2022-06-23/beijing-still-playing-long-game-taiwan