Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Devrim kelimesi her ne kadar “Belli bir alanda hızlı, köklü ve nitelikli değişiklik”[1] olarak tanımlansa da kelimenin kullanıldığı yer ve duruma göre anlam farklılaşması olmaktadır. Devrimler insan hayatı ile doğrudan ilgili olan süreçlerdir. Bu nedenle, devrimler, topluluklar, kurum ve kuruluşların hayatında kökten değişikliğe ya da yenileşmeye neden olan, yeniden biçimlendirerek ya da belli bir alanda birdenbire gerçekleşen köklü değişiklikler olarak karşımıza çıkmaktadır. Devrimler günlük hayattaki sosyal ve kültürel alanlardan sanayideki üretim alanlarına kadar her alanda ortaya çıkabilir ve bu ortamları derinden etkileyebilir. Devrim tanımından gidilirse; devrimlerin bazen belirli bir evrim süreciyle beraber, iç içe geçmiş şekilde ilerlediği görülür. Örneğin; birinci sanayi devriminden ikinci sanayi devrimine geçiş birdenbire olmamıştır. Tarih perspektifinden sanayi devrimlerinin oluş sürecine bakılırsa, bu iki devrim bir süre beraber yaşadıktan sonra birinci sanayi devrimi ortadan kaybolmaya başlar ve ikinci sanayi devriminin aktörleri yerini alır. Ancak, beşeri devrimlere bakıldığında, örneğin Fransız Devrimi; çok daha kısa bir sürede gerçekleşmiş ve ani ve kökten değişikliklere yol açmıştır.

Dünya, bugün, Hannover 2011 Fuarında Almanların ortaya attığı Endüstri 4.0 deyimiyle tanımlanan yeni bir sanayi devrimini tartışmakta ve bu devrimin doğuracağı sonuçları tahmin ederek çeşitli önlemler almaya çalışmaktadır. Fakat devrimleri en iyi anlamanın yolu, devrimlerin gerçekleşme süreçlerini ve tarihini iyi bilmekten geçmektedir.

Dünya tarihinde üretim alanında şimdiye kadar biri tarım alanında diğer üçü ise sanayi alanında olmak üzere 4 büyük devrim yaşanmıştır. Önce bu devrimlere kısaca göz atalım.

Neolitik Devrim ya da Tarım Devrimi

Neolitik Devrim ya da Tarım Devrimi, insan topluluklarının ilk kez tarım yapmasıyla gerçekleşen ve bu toplumların sosyo-ekonomik yapılarında devrimsel dönüşümler yaratan çok önemli bir süreçtir. Bu süreç, insan topluluklarının avcılık ve toplayıcılıktan tarıma ve bir daha bırakmamak üzere yerleşik düzene geçişlerini temsil etmektedir. Yani insanoğlu tüketici toplumdan üretici toplum haline dönüşmüştür. Bu nedenle insanoğlunun gerçekleştirdiği ilk devrimdir. Bu nedenle ateşin bulunması ya da tekerleğin icadından daha önemlidir. Çünkü insanların beslenme alışkanlıklarını, doğaya bakış açısını ve daha da önemlisi, hayatını kökten değiştirmiştir.

Birinci Sanayi Devrimi ya da Endüstri 1.0

Demirin asıl hammadde ve kömürün asıl enerji kaynağı olduğu, 1700’lü yılların başından 1800’lü yılların sonuna kadar süren bu endüstrileşme sürecine makine çağı denilebilir. Bu dönemin en temel ve ayırıcı özelliği, makine kullanımının yaygınlaşması sonucu büyük fabrikaların ortaya çıkmasıdır. Avrupa’da fabrikaların sayısının artması sonucunda Avrupa toplumu tarım işçiliğinden fabrikalarda üretim yapan işçiliğe geçmiştir. Bu dönemde İngiltere sahip olduğu zengin kömür yatakları sayesinde öteki devletler üzerinde ekonomik üstünlük sağlamıştır.

 1712 yılında, Thomas Newcomen yeni bir tür buhar makinesi geliştirdi. Bu makinenin pistonu bir zincir yardımıyla bir kaldıraca, kaldıraç da su tulumbasına bağlanarak çalışmaktaydı. Piston silindirin en üst noktasında iken silindirin içine gönderilen soğuk su buharı yoğunlaştırılıyor, böylece atmosferik basınç pistona aşağıya doğru kuvvet uyguladığında su madenden yükseliyordu. Zaman içerisinde bozulan Newcomen makinelerinden birini onaran James Watt, bu makineyi geliştirerek iki odalı ve supaplı hale getirdi. Bu odalardan biri sürekli sıcak, diğeri soğuk olarak tasarlanmıştı. Watt 1781 yılında yeni mekanik aksamlar ekleyerek makineyi daha da geliştirdi. Bu sayede buhar makinesi sanayiye kullanılabilir hale geldi. Buhar makinelerinin dokuma tezgâhlarında kullanılmasıyla üretim sürecinde çeşitli aşamaları tamamlayacak biçimde birbiriyle bütünleşmiş bir düzene geçilmesi, birinci sanayi devrimi olarak kabul edilir. Tekstil sanayiinde başlayan bu değişim başta kimya sanayii olmak üzere diğer sanayi dallarına da hızla yayıldı. Endüstri devriminin ilk aşamasında buhar, kömür ve demirin birleşimi önemli siyasal, ekonomik ve toplumsal sonuçlarıyla birlikte “demiryolu çağı”nı da açmıştır. Kömür yalnızca demiryolunda hareket eden araçlara güç sağlamakla kalmamış, aynı zamanda demiryolları da kömürü çok uzak ve eskiden taşınamayan yerlere götürmüştür. Böylece Avrupa’da kömürle çalışan makinaları barındıran fabrikalar hem büyümüş hem de en uzak noktalara kadar yayılmıştır. Demiryolu ağının yaygınlaşması bu devrimin de yaygınlaşmasına yol açmış ve Endüstri 1.0, üretimin makineleşmesi ve elde edilen ürünlerin demiryolu ağlarıyla tüketim merkezlerine taşınması olarak tanımlana gelmiştir.

İkinci Sanayi Devrimi ya da Endüstri 2.0

İkinci sanayi devrimi, üretim sistemlerinde elektriğin kullanılması ve elektrik gücünün montaj hatlarına kumanda etmesiyle ortaya çıktı. Buhar, kömür ve demirin yanı sıra çelik, elektrik, petrol ve kimyasal maddelerin de üretim sürecinde kullanılmasıyla endüstri daha da gelişti. 20. yüzyılın başlarına denk gelen İkinci Endüstri Devrimi’ni, petrol tabanlı ve içten yanmalı motorların kullanımı tetikledi. Aynı dönemlerde, Henry Ford’un otomotivde seri üretim bandı sistemini geliştirmesi ve fabrikaların elektrikle çalışır hale gelmesi de endüstrileşmeyi hızla geliştirdi. Birinci Endüstri Devrimi’nde hâkim olan demir üretiminin yerine çelik üretiminin gelişmesi, demir yolu taşımacılığını ve ticareti hızlandırırken, telefon, radyo, daktilo, ucuz gazete kâğıdı gibi diğer yeni gelişmeler de haberleşme ve iletişimi şekillendirdi. Bu devrimin yarattığı ekonomik verimliliğin yaygınlaşmasında karayolu ağının yaygınlaşması önemli rol oynadı. Endüstri 2.0, üretimin makineleşmesiyle seri üretime geçilmesi ve üretilen malların demiryolunun yanı sıra karayolu ağıyla da tüketim merkezlerine ulaştırılması olarak tanımlanır.

Endüstri 2.0’ın toplumsal yansıması da kentlerin hızla büyümeye başlamasında gözlendi; gelişmiş ülkelerde ailelerin iş ve konaklama mekânları farklılaşmaya başladı. Yaşam biçimleri önemli ölçüde değişti. Siyasal ve ekonomik bakımdan güçlü merkezi devletler kuruldu. Birinci Sanayi Devrimi’nde İngiltere ve Avrupa’da etkisini gösteren endüstrileşme, İkinci Sanayi Devrimi ile ABD, Japonya gibi ülkelerde de hızla yaygınlaşarak dünyanın birçok bölgesini etkiledi.

Üçüncü Sanayi Devrimi ya da Endüstri 3.0

1970’li yıllara girerken, algılayıcılardan alınan bilgiyi, bir program çerçevesinde iş elemanlarına aktaran mikroişlemci tabanlı, programlanabilir mantık devreleri geliştirildi. Geliştirilen bu sistemin üretim sistemlerinde kullanılmasıyla üretim sisteminin otomasyonu gerçekleşti. Bu gelişme üretimde insan katkısını oldukça düşürerek hatayı da minimize etti. Böylece, 1970’li yılların başından günümüze kadar gelen yeni bir sanayi devri başlamış oldu. Bu dönemde bilgisayar kullanımı, akıllı telefonlar ve internetin yaygınlaşması, üretimi her yönüyle geniş biçimde etkiledi ve biçimlendirdi. İletişim ve ulaşımdaki gelişmelerle, ticaret ve endüstri küreselleşti. Endüstri 3.0, üretimde insan emeğinin en aza indirilmesi ve üretimin otomasyonu olarak tanımlanır.

Buraya kadar anlatılan devrimlerin iki özelliği vardır:  Devrimler arasında geçen süreler kısalmıştır. Şöyle ki; tarım devrimi ile ilk sanayi devrimi arasında yaklaşık 12 bin yıl geçerken, Endüstri 1.0 ile 2.0 arasındaki süre yaklaşık 80 yıl,  Endüstri 2.0 ile 3.0 arasında 120 yıl ve Endüstri 3.0 ile 4.0 arasında ise yaklaşık 70 yıldır. Her bir sanayi devriminin, üretimde bir önceki üretim sistemine göre insan emeğine olan ihtiyacın daha da azalmasına neden olduğunu söyleyebiliriz.[2]

1970’lerden bugüne kadar geçen dönemde, Üçüncü Sanayi Devrimi hâkim oldu. İkinci Dünya Savaşı sonrasında, elektronik, bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişimiyle birlikte üretimin otomasyonu sağlandı. Programlanabilir mantıksal denetleyici PLC’lerin gelişmesi sonucunda üretimde otomasyon ileri aşamalara taşınmaya başlandı. Birinci Sanayi Devrimi üretimin makineleşmesi, İkinci Sanayi Devrimi üretimin serileşmesi olarak tanımlanırken, Üçüncü Sanayi Devrimi ise üretimin otomasyonu ve sayısallaşması olarak tanımlandı. Bu dönemde bilgisayar, mikroelektronik, fiber optik, lazer gibi teknolojilerin, telekomünikasyon, nükleer, biyotarım ve biyogenetik gibi bilimlerin gelişimi üretimin yönünü ve biçimini etkiledi. İletişim ve ulaşımdaki gelişmelerle, ticaret ve endüstri küreselleişti. Bu süreçte yaşanan en önemli gelişmelerden biri de dünya kaynaklarının hızla tüketilmesi ve sürdürülebilirlik kavramının gündeme gelmesi oldu. Enerji kaynağı olarak Birinci Sanayi Devrimi’nde kömür, su ve buhar gücü; İkinci Sanayi Devrimi’nde ise petrol ve elektrik ön plandaydı. Fakat Üçüncü Sanayi Devrimi’nde, yenilenemez kaynaklardaki sıkıntılar ve çevresel kaygılarla güneş, rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynakları önemli hale geldi. Bütün bu gelişmelerin, daha önce mümkün olmayan yeniliklere imkân tanımasının yanı sıra, siber-fiziksel sistemler, nesnelerin ve hizmetlerin interneti gibi faktörlerin de etkisiyle, içinde bulunduğumuz Dördüncü Sanayi Devrimi başladı.

Dördüncü Sanayi Devrimi ya da Endüstri 4.0

İlk üç sanayi devriminin tanığı olmasak da, Dördüncü Sanayi Devrimi’nin henüz başlangıcında olmamız nedeniyle tanığı olduğumuzu söyleyebiliriz. Bu devrim 21. yüzyıl ile beraber başladı ve dijital devrim üzerinde yükselmeye devam ediyor. Aslında, Dördüncü Sanayi Devrimi’ndeki makinelerin ve sistemlerin tamamının dijitlerden (0 ve 1) oluştuğu ve dijital nesneleri kullandığı düşünülürse bu çağa “Dijital Nesnelerin Çağı” diyebiliriz. Makineleşen dünyamız Üçüncü Sanayi Devrimi’nde yazılım ile tanışmış ve yazılımın makinelere hükmeder konuma gelmesi ile çok büyük hesaplar yapılarak üretim yapmanın hızı kat be kat artmıştır. Yazılım teknolojileri ve internet teknolojilerindeki gelişmeler nesnelerin birbirleri ile haberleşmesinin önünü açarak ve nesnelerin interneti kavramını ortaya çıkardı. Nesneler, kendilerine tanımlanan yapay zekâlar sayesinde birbirleri ile konuşarak daha akıllı ve bilinçli bir üretim modeli oluşturmaktadır.[3]

Yeni nesil mobil internet teknolojileri, daha hızlı ve çeşitlenmiş özellikleri olan internet ve bu küresel ağa bağlı cihazların gelişerek akıllı üretim robotlarının oluşturulması Dördüncü Sanayi Devrimi’nin temelini oluşturmaktadır. Her bir elementini nesne olarak tanımladığımız, internet üzerinden iletişim kurabilen cihazlar arasında robotlar, akıllı okuyucular (sensörler), insansız araçlar v.b. ve diğer makineler yer almaktadır.

Dördüncü Sanayi Devrimi’nde ön plana çıkan ve devrimin geleceğini de şekillendirecek olan faktörler şunlardır:

  • Mobil Cihazlar: Başta cep telefonu ve tablet bilgisayarlar olmak üzere mobil cihazların kullanımı hayatın vazgeçilmezleri arasında yerini almıştır. İlerleyen dönemlerde bu cihazların günlük hayatta farklı alanlarda kullanımları daha da artacaktır. Özellikle cep telefonundan pek çok cihaz ve sistemi uzaktan yönetecek uygulamalar geliştirilecek ve hayatın daha da kolaylaşması sağlanacaktır. Buradan hareketle, cep telefonu ile cep bilgisayar kavramlarının özdeşleşeceği ve artık klasik bilgisayarlar olmadan cep telefonları ile hemen hemen her şeyin yapılabileceği öngörülebilir.
  • Ağ ve İnternet Teknolojileri: Bilgisayar ağlarındaki dar boğaz, IPv6 (6. Sürüm IP protokolü) ile aşılarak, daha hızlı ve daha büyük verileri bir yerden diğer bir yere aktarmak çok kolay ve hızlı olacak. Özellikle internet ve ağ üzerinden video, ses ve büyük verilerin hızlı ve sorunsuz bir şekilde taşınması artık hayatın olağan akışı içerisinde kabul edilebilir bir olay haline gelecektir. Dünyadaki hemen hemen her cihaz internete bağlanabilir ve internet üzerinden haberleşebilir konuma getirilecektir. Tabiri caiz ise birer ağ toplumu olacağız.
  • Bulut Bilişim Sistemleri: İnsan hayatında kullanılan bilişim cihaz ve sistemlerinin sayısı arttıkça en büyük sorunlardan biri de bu cihaz ve sistemler tarafından üretilen verilerin saklanması sorunu olacaktır. Bu sorunu çözmek ve verilerin tam, sağlam, eksiksiz ve güvenilir bir şekilde muhafazası için bulut bilişim sistemlerinin kullanılması zorunlu bir hal alacaktır. Özellikle bulutta yer alan verilerin istenildiği zaman kullanılabiliyor olması ve bu verilerin asla silinme ya da bozulma gibi durumlarının olmaması, kullanım kolaylığı açısından artı değer taşımaktadır.
  • Büyük Veri (Big Data) ve Veri Madenciliği (Data Mining): Her geçen gün hayatın akışının hızlanması daha çok verinin elde edilmesi ve elde edilen bu verilerin güvenli bir şekilde istenilen her yerden ulaşılmasını zorunlu hale getirecektir. Özellikle e-devlet gibi büyük yapılarda yer alan verilerin elde edilmesi, işlenmesi ve sunulması yoğun bir çabayı gerektirecektir. Bu doğrultuda, elde edilen verilerin işlenerek talep edilen özellikle sunulması veri madenciliğinin önemini bir kat daha artıracaktır. İstenilen özelliklerdeki verilerin tespiti ve bu verilerin incelenmesi veri madenciliğinin en önemli konularından birisi olacaktır.[4]
  • Yapay Zekâ ve Endüstriyel Robotlar: Sanayi ve endüstrinin diğer alanlarında hızla artacak robot kullanımı robotların birbirleri ile haberleşmesinin de önünü açacak ve robotlar programlandıkları şekilde karar vererek üretime doğrudan katkı sağlayacak hale getirilecektir. İşte bu doğrulta yapay zekâya sahip robotlar birbirleri ile yapay bir zekâ kullanarak haberleşecek ve üretimin her kademesine dâhil olacaklardır. Robotların, gelişen durumlar ve ihtiyaçlar göz önüne alındığında, ilerleyen zamanlarda çeşitli yapay zekâ uygulamaları sayesinde üretimin her alanında ön plana çıkacakları aşikârdır.
  • Üç Boyutlu Yazıcılar: Klasik yazıcıların aksine üç boyutlu yazıcılar hayatın içerisindeki herhangi bir endüstriyel ürünün çok kısa zamanda üretilmesine olanak sağlayacaktır. Günümüzde bile satın alınan pek çok ürünün parçalarının üç boyutlu çizimleri ürünle beraber verilmektedir. Bu çizimlerle istenilen şekilde yedek parça üretimi ve parça değişimi yapılabilmektedir. Üç boyutlu yazıcılar insanoğlunun hayallerini daha da geliştirecek ve şaşırtacak şekilde kullanımı gün geçtikte artacaktır.

Siber Güvenlik

Dördüncü Sanayi Devrimi’nde hayatımızın her alanında birbiri ile konuşan ve haberleşen cihaz, sistem ve robotlar olacakken güvenlikten bahsetmemek olmaz. Peki, bu kadar teknolojik ürün ve sistem yüzde yüz güvenlik içerisinde çalışabilir mi? Keşke cevabı “evet” olabilse idi. Önce, bir fabrika hayal edelim; fabrikaya gelen hammaddeler insansız araçlarla geliyor, otomatik olarak robotlarla indiriliyor ve hammadde robotik tezgâhlarda işlenmeye başlanıyor. Üretilecek mamulün ebadı, cinsi, rengi ve diğer tüm özellikleri programlanıyor ve ürün satışa hazır hale geliyor. İşte bu süreç içerisinde minimum insan gücü ve maksimum robot ve bilgisayar gücü olacak. Bu bilgisayar ve robotlar yapay bir zekâ ile birbiri ile konuşacak ve üretimin her anında belirlenen kurallar ve kodlar çerçevesinde üretim yapacak. Peki, bu kuralları ve kodları değiştirmeye, bozmaya ve işlemez hale getirmeye çalışan olursa? Sonuçta her şey kablolu ya da kablosuz olarak bir ağa bağlı ve bu ağda bir kimlik olarak yer almaktadır. İşte bu ağa sızan kötü niyetli birisi o fabrikayı savaş alanına çevirebilir ve telafisi mümkün olmayan hasarlara neden olabilir.

Henüz pilot olarak uygulanansa da, yakın gelecekte akıllı evler hayatın vazgeçilmezi olacak. Kendi elektriğini ve suyunu üreten, kanalizasyona giden atıkları arıtan ve yeniden dönüştüren, evdeki tüm cihaz ve sistemlerin internet üzerinden yönetilebildiği dijital bir evden bahsediyoruz. Geçmiş zamanda internete bağlanmak için kullanılan modemi bilişim güvenliği açısından evin tam ortasına koyarak siber güvenliğini sağlamak! ne kadar mümkünse böyle bir evdeki siber güvenlik kriterlerinin bu şekilde konuşlandırılması mümkün olmayacaktır.

İnsan hayatını kolaylaştıran teknolojik cihaz ve sistemler yeterli güvenlik tedbiri alınmaz ise insanlığın kâbusu haline gelebilecektir. Düşünsenize, eviniz hacklendi, buzdolabının kapakları açılıp kapanıyor, fırın kendi kendine çalışıyor, çamaşır makinesi atık suyu dışına boşaltıyor, televizyonunuz kilitlenmiş ve sesi sonuna kadar açılmış bangır bangır bağırıyor, duş muslukları açılmış küvetten taşan sular evi dolduruyor…. Dördüncü Sanayi Devrimi’nde korku filmleri için çekilecek en basit senaryo sanırım bu şekilde olabilir.

Teknolojiyi tüketen ve kullanan bir ülke olmak yerine teknolojiyi üreten, üretirken de kendi milli sistem ve kodlarını kullanan, siber güvenliğini en ince ayrıntısına kadar düşünüp planlayan bir ülke olmak durumundayız. Özellikle bu alanda üreticilere verilen teşvikler ise düşük ve orta teknolojik ürünlerden ziyade yüksek teknolojik ürünler için verilmeli ve yüksek teknolojik ürün üretmek özendirilmelidir. Bu doğrultuda üniversiteler, teknik liselerle sanayicilerin iş birliği geliştirilmeli, teknolojik ürün üretmek isteyen herkese devlet tarafından oluşturulacak komisyonlarca gerekli ve yeterli teşvikler sağlanmalıdır. Bir ülke ancak yerli, milli teknolojik ürünler üretip, onların da siber güvenliğini yerli ve milli çözümlerle sağladığı sürece bu alanda bağımsızlığını ilan edebilir ve sürdürebilir.

Siber güvenlik için öncelikle yerli ve milli ihtiyaçları karşılayacak ürünler üretmeliyiz ve bu ürünleri üretirken de siber güvenliğini sağlayacak bütün adımları planlayarak ilerlemeliyiz. Geleceğin dijital dünyasında tam ve bağımsız bir ülke olarak var olabilmek için çocuklarımızı şimdiden eğitmeli, bu alanda yeterli ve iyi bir eğitim alabilmeleri için gerekli tedbirleri almalıyız.

[1] [1] TDK, www.tdk.gov.tr, Güncel Türkçe Sözlük

[2] SCHWAB, Klaus, Dördüncü Sanayi Devrmi, Otpmist, 2016, s.15-17

[3] ÖZDOĞAN, Ogan, Endüstri 4.0 Dördüncü Sanayi Devrimi ve Endüstriyel Dönüşümün Anahtarları, Pusula Yayıncılık, 2017, s.27-29

[4] GREENGARD, Samuel, Nesnelerin İnterneti, Optimist, 2017, s.65-71