…
ZAMAN FELSEFESİ
“İnsan zamanda değil, zaman insanın içinde yaşar.”
Henri BERGSON
Zaman kavramı, tarih boyunca felsefenin ilgi alanlarından biri olmasının yanı sıra matematik ve fizik çalışmalarının da önemli alanlarından biridir. Zaman, tüm var olanların birbirlerinin yerini alarak zincirlendikleri sonsuz süre olarak tanımlanabilir. Fizikte zaman, göreceli bir kavramdır. İçinde olduğumuz uzamsal üç boyut yanında, soyut uzay-zaman da zamanın dördüncü bir boyutu olarak kabul edilir.
Günlük yaşantımızın temelini ve adeta başlangıç noktasını oluşturan zaman, yapacağımız tüm eylemlerden düşüneceğimiz tüm sorgulamalara kadar bizimle birliktedir. Öyle ki eşyayı algılamamızın ve onun hakkında düşünmemizin tek yolu bunu zamanda yapmaktır.
Aristoteles’e göre zaman hareket eseri ortaya çıkmıştır o halde zaman hareketin ürünüdür. Zamanın objektif olarak var olup-olmadığı, fiziğin en önemli ve çözülemeyen konularının başında gelir. Aristoteles, maddenin bulunmadığı yerde zaman ve uzayın da bulunmadığını söylemekle, bu bilimsel gerçeği yüzyıllarca önce sezmiştir.
Newton, zaman konusunda teorik araçlardan birine yani matematiğe yatkın bir tanım verir; “Kendi dışındaki olaylarla ilgisi olmaksızın, kendi doğası gereği düzgün biçimde akmakta olan zaman; mutlak, hakiki ve matematiksel zamandır.”
Zaman, tüm var olanları içinde bulunduran sınırsız yeri dile getiren “uzay” kavramıyla sıkıca bağımlı olarak, maddenin var olma biçimlerinden başlıcasını dile getirir. Maddenin başlıca var olma biçimleri zaman, uzay ve devinim (hareket)’dir. Albert EİNSTEİN’in genel ve özel bağıntılılık kuramlarında kanıtladığı gibi, bunlardan biri olmasaydı öbürleri de olmazdı. Bu dört kavramın birbirleriyle sıkıca bağımlı oldukları söylenirken anlatılmak istenen budur.
Bu makalede, zaman felsefesi üzerine tarihsel bir yolculuk yapacak, insanın zaman içindeki konumunu felsefi açıdan sorgulayacak, 20. Yüzyılda ortaya çıkan zaman felsefesi, zaman teorileri ve modelleri üzerinde duracağız.
Zamanın Sonluluğu Üzerine
Aristoteles’e göre, zaman (Semavi dinlerde olduğu gibi) çizgisel olamaz. Başlangıcı ya da sonu bulunamaz. Bir başlangıcı olsa dahi, o başlangıca hükmedilecek bir öncül noktaya daha ihtiyaç olacaktır ve bu sonsuza kadar gidecektir. Aynısı zamanın sonu için de geçerlidir.
Augustine’in düşüncesine göre zaman sonsuz olamaz. Çünkü zamanı Tanrı yaratmıştır. Zaman yalnızca aklımızda yer alan bir kavram, bir kanaattir. Bütün mesele onu nasıl algılayıp yorumladığımızla ilintilidir. Geçmişte yaşananlar geçmişte kalmıştır ve bugünün gerçeklerine sirayet edemez. Aslında geçmişi hatırlamayız. Onlar hatıralarımızdır. Gelecek ise henüz yoktur. Tek var olan mevcut andır. Sonuç olarak zaman, yalnızca aklımızda yer alan bir kavramdır.
Zaman; gerçek nesne (kendinde şey) olarak, bizden bağımsız maddenin bir biçimi olarak, tıpkı hareket gibi, vardır ve madde var olduğu sürece var olacaktır. Madde –uzam – zaman birlikte nesnel gerçeklik olarak vardırlar.
Immanuel KANT, ne uzayın ne de zamanın töz, kendi içinde varlıklar ya da deneyim yoluyla öğrenilmiş olmadığını savunur; daha çok, her ikisinin de deneyimimizi yapılandırmak için kullandığımız sistematik bir çerçevenin öğeleri olduğunu savunur. Uzamsal ölçümler, nesnelerin ne kadar uzakta olduğunu ölçmek için kullanılır ve zamansal ölçümler, olaylar arasındaki (veya sürelerin) aralığını nicel olarak karşılaştırmak için kullanılır.
Varoluşcu Martin HEİDEGGER’e (1889-1976) göre; varlık, zamandır. Yani, bir insan için olmanın (to be) anlamı yaşam ve ölüm arasında zamansal olarak var olmaktır (to exist). Varlık zamandır ve zaman sonludur, yani o, ölümümüzle son bulur. O halde, sahici bir insan olmanın ne olduğunu anlamak istiyorsak, yaşamlarımızı durmadan ölümümüzün ufkunda tasarlamamız gerekir (Heidegger’in deyişiyle, ölüme-yönelik-olma).
Kabaca belirtilirse, St. Paul, St. Augustine, Luther ve Kierkegaard gibi düşünürler için, benlik kendisini Tanrı ile ilişkisi aracılığıyla bulur. Heidegger için ise Tanrı’nın var olmasının ya da olmamasının felsefi açıdan bir anlamı yoktur.
An’ın Belirsizliği
An, nedir? Zaman akan bir nehirse, an bir avuçlarımızdan geçen sudan ibaret olabilir mi? Onu saklayabilir miyiz, ya da akıp gitmesini engelleyebilir miyiz? Bir diyaloga başladığınızda her şey anlık gelişir. Sohbetin ortasındayken, ilk sözleriniz geçmişte kalmış gibi görünür ama aslında hala aynı konudan konuşuyorsunuzdur. Peki, yaşananlar tamamen anın içinde midir, bir kısmı geçmişe intikal etmiş midir, biraz sonra ağzınızdan çıkacaklar gelecekte midir? Bilim insanları bu duruma ‘anın belirsizliği’ adını verdiler. Nörolojik hesaplamalara göre an dediğimiz birkaç saniye ile bir dakikaya yakın bir süreden ibaret. Yalnızca bu süre zarfı boyunca yaşadıklarımıza tam anlamıyla hâkim oluyoruz.
Tarihsel zaman konseptini an-şimdi’den ayırt etmek gerekiyor. Tarihsel zamanın, bilgi nesnesi olarak var olduğu söylenmelidir. Epistemolojik bakımdan tarihsel zaman ayrı bir kategori olarak incelenmelidir. An-şimdi ise ontolojiktir. An-şimdi ile tarihsel zaman arasında kurulacak bağ; aynı zamanda ontoloji ile epistemoloji arasında bağ kurmayı gerektirir. Gelecek ise iki düzeyde (epistemoloji-ontoloji) ele alınabilir. Epistemolojideki gelecek (öngörü) ampirik gerçekliği öncelemez.
İlke olarak geçmiş şu anda olmayan olduğuna göre, nesnel tarihten söz etmek mümkün görünmüyor. Tarih her koşulda insan belleğinden ya da var olanların üzerindeki değişimden betimlenebilir. Bu durumda zorunlu olarak kuramsal tarihten söz edilebilir.
Zaman ile ilgili kavramsal düşünceler genellikle kendine varlık felsefesi (ontoloji) içinde yer bulmuştur;
– Geleneksel realist bir konum, zaman ve uzayın insan zihninden ayrı bir varlığa sahip olduğunu kabul eder.
– İdealistler, aksine, zihinden bağımsız nesnelerin varlığını reddeder veya şüphe duyarlar.
İdealistler, özellikle de Leibniz ve Kant, zamanın gerçekte bulunmadığını, sadece insan bilincinin bir tasarımı olduğunu ileri sürerler.
Modern bilim, realist görüşten hareket ediyor zaten idealistler de realist ve bilimden beslenirken, realistleri içine çekecek bir derinlik yaratamadılar.
Makalenin devamı ve geniş versiyonu için;
https://www.academia.edu/69257114/Zaman_Felsefesi
- YENİ HAVACILIK, FÜZE TEKNOLOJİSİ VE GELECEĞİN HAVA SAVUNMA SİSTEMLERİ - 24 Kasım 2024
- AMERİKAN PLÜTOKRASİSİ, BAŞKANLIK SEÇİMLERİ VE DÜNYANIN GELECEĞİ - 7 Kasım 2024
- TÜRK DEVRİMCİLİĞİ, ATATÜRK VE CUMHURİYET - 4 Kasım 2024
- NÜKLEER SAVAŞ SENARYOLARI (ALTINCI BÜYÜK YOK OLMA) - 18 Ekim 2024
- YENİ TEKNOLOJİLER VE SAVUNMA SANAYİİ - 25 Eylül 2024
- ORTADOĞU’DA BÖLGESEL SAVAŞ “İRAN SENARYOSU” - 8 Eylül 2024
- ABD SİLAHLI KUVVETLERİ’NİN MODERNİZASYONU VE DÖNÜŞÜMÜ - 19 Ağustos 2024
- ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI’NA DOĞRU HİNT-PASİFİK GELİŞMELERİ - 31 Temmuz 2024
- UKRAYNA VE GAZZE SAVAŞLARI SAVUNMA ANLAYIŞLARINDA RADİKAL DEĞİŞİMLERİN HABERCİSİ - 26 Temmuz 2024
- ABD’NİN KÜRT PROJESİ - 16 Temmuz 2024