Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

 

Kuruluşundan günümüze kadar, Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikasında temel alınan ilke, ‘‘Yurtta Barış, Cihanda Barış’’ olmuştur. Türkiye’nin Orta Doğu politikasında, bölge ülkeleri ile ilişkilerinde, sadece ‘‘Yurtta Barış, Cihanda Barış’’ ilkesinin arkasına sığınılmış, barış sağlamak için gereken aktif politikalar oluşturulamamış, bölgede kendi çıkarları peşinde koşan ülkelerin çalışmaları ve elde ettikleri kazanımlar göz ardı edilmiş, politikalar günün koşullarına göre oluşturulmuştur. Bu nedenle, her zaman gelişmelerin arkasında kalınmıştır.

Bir ülkenin temel ve güncel olaylarıyla ilgili geleceğe yönelik, stratejik ve beklentilerin öngörüldüğü beyanlar olan Hükümet programlarında, dış politika konuları kamuoyunu ikna etmeye yönelik söylemler olarak kalmıştır. Bu çerçevede, ortaya konan dış politika da zaman içerisinde inandırıcılığını yitirmiş oluyor.

Batılı devletler tarafından sınırları çizilen Orta Doğu, etnik yapısı farklı birçok devletten oluşmaktadır. Bunun yanında, ilk semavi dinlerin bu bölgede ortaya çıkması da bu bölgenin ideolojik potansiyele sahip olduğunu göstermesi bakımından önem taşımaktadır. Bu özellikler, zaman ve koşullar açısından bakıldığında bölgede bir istikrar unsuru olarak görülebilse de, bu özelliği nedeniyle istismara her zaman açık olmuştur. Aslında dinlerin ve medeniyetin temelinde barış vardır. Bu bölgenin dünyanın barış merkezi olması gerektiği düşünülürken, ekonomik politikaların çıkar çatışmalarına dönüştüğü yer olmuştur.

Bir bölgede etkili olabilmek için o bölgeyi iyi tanımak gerekir. Emperyalistler, Orta Doğu’yu yakın zamanda keşfetmişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti ise, Osmanlı döneminden beri hem bölgeyi hem de bölgede var olan etnik yapıyı yakından tanıması yönündeki büyük avantajı, hiçbir şekilde değerlendirememiştir ve değerlendirememektedir. Orta Doğu’da Batılı emperyalist güçler, menfaatlerini kaybetmemek için öncelikle Orta Doğu’daki ülkelerle ilişkilerini en yüksek düzeyde tutmaya çalışmışlardır. O devletler üzerindeki gücünü kaybettiği anda, o Orta Doğu ülkesi ile ilişkileri iyi olan diğer Orta Doğu devletini devreye sokarak gücünü hiçbir zaman kaybetmemiştir. Emperyalistler, kendi çıkarları doğrultusunda Orta Doğu ülkelerinin hemen hemen tamamında yönetici kadrosunun oluşumunda etkin olmuşlardır.

Bir devletin kendisini sınırlarının ötesinde koruması gerektiği inancı, aynı zamanda uzun vadeli politika anlayışını da beraberinde getirmektedir. Günü kurtarma politikası olmamalıdır. Ayrıca dikkat edilmesi gereken durumlardan birisi de Orta Doğu devletlerinin ümmetçilikten kurtulamaması, herhangi bir buhran karşısında şeytan gördüğü ülkeleri bile kurtarıcı olarak görmesine neden olmuştur.

Dış politikanın, iç politikanın bir uzantısı olduğu görüşü dikkate alınarak ve ideolojik açıdan değil milli menfaatler açısından yaklaşımda bulunularak kamuoyunu bilgilendirme ve her kesimin ilgi ve katkısının sağlanması yönünde girişimlerde bulunulmalıdır.