…
İRAN’IN NÜKLEER SİLAH POTANSİYELİ
İran’ın Ulusal Güvenlik komisyonu üyesi Javad KARİMİ-GHODOUSİ, İran’ın birkaç gün içinde nükleer silah yapabileceği yönünde bir açıklama yaptı. Küresel ve bölgesel gerginliği artırabilecek endişelere yol açan bu açıklamaların ardından İran Cumhurbaşkanı İbrahim REİSİ, savunma doktrinlerinde nükleer silah üretimine yer olmadığını ve dini lider Ayetullah Ali HAMANEY’in nükleer silah üretimini yasaklayan fetvası olduğunu ifade ederek endişeleri ortadan kaldırmaya çalıştı.
Güvenlik kaygıları İran’ı nükleer silah sahibi olmaya teşvik ediyor
İsrail saldırıları devam ederse bugüne kadar kullanmadıkları silahları kullanmaya hazır olduğu yönündeki ifadeleri İran’ın nükleer silah sahibi olduğu şüphelerini artırmıştır. Yüksek maliyeti olsa da gelişmelere bakıldığında İran’ın nükleer silah üretebilecek teknolojiye sahip olduğu görülmektedir. Uluslararası Atom Enerji Kurumu’nun (IAEA) 2015 yılında raporunda da İran’ın zenginleştirilmiş uranyum ürettiği belirtilmiştir. Ancak zenginleştirilmiş uranyum sadece nükleer silah için değil aynı zamanda sivil amaçlı elektrik üretimi için de kullanılan reaktör yakıtıdır. Buradaki endişe nükleer silah için zenginleştirilmiş uranyum oranın ne kadar olduğudur. Çünkü silah üretimi için uranyum oranının %90 olması gerekmektedir. Zaman zaman İran nükleer tesislerine yönelik gerek siber saldırılar gerekse bilim adamlarına yönelik suikast girişimleri nükleer teknolojisinin ileri seviyede olduğunun bir işareti olarak da görülebilir.
Küresel ve bölgesel endişelerin sebebini anlayabilmek için İran’ın nükleer programının geçmişine bakmak gerekmektedir. İran coğrafi konumu gereği elindeki nükleer programı üç temele dayandırmıştır: İslami değerler, Milliyetçilik ve Güvenlik Kaygıları. 1979 İslam Devrimi sonrası Batılı devletler İran’a karşı çevreleme politikası izlemiş, 1980-1988 yılları arasındaki Irak-İran savaşında Irak’a destek vermişlerdir. Batı silahları ile donatılmış İran Ordusu, bu dönemde ciddi yedek parça ve silah sıkıntısı yaşamıştır. Bu savaştan edinilen tecrübeyle İran’ın nükleer programı prestij meselesi haline gelmiş, nükleer silah sahibi devletlere karşı mücadele etmenin yöntemi olarak benimsenmiştir. Devrim sonrası ABD ile ilişkileri bozulan İran’ın, 1996 yılından sonra nükleer teknoloji alanında ciddi yatırımlara gitmesiyle birlikte ilişkiler iyice kötüleşmiştir. Devam eden gerilimin ardından ABD, İran’ı kitle imha silahı geliştiren ve terörizmi destekleyen “şer ekseninin” bir parçası olarak nitelendirmiş ve bu kapsamda İran’ın nükleer çalışmalarına tepki vermeye başlamıştır. ABD’nin hedef tahtasına oturttuğu İran, 11 Eylül saldırılarından sonra ABD’nin Irak ve Afganistan’ı işgal etmesi ile birlikte çevrelendiği hissine kapılarak kendi güvenlik önlemlerini alma yoluna gitmiştir. Bölgede ise nükleer silahlara sahip tek ülkenin İsrail olması da İran için güvenlik endişesini artırmıştır. Bu bağlamda İran caydırıcılık adına nükleer programına ağırlık vermiştir. Dolayısıyla İran’ı nükleer teknolojiye ve devamında nükleer silah sahibi olmaya iten nedenler daha net anlaşılabilir.
Nükleer silahlar ABD, İsrail ve İran arasında tehdit söylemlerine sebebiyet verdiği gibi bölge ülkelerinin de güvenlik tehdidiyle yüzleşmesine yol açmıştır. Nükleer güç sahibi Batılı devletler, İran’ın nükleer silah sahibi olmasının, Suudi Arabistan, Mısır, Türkiye, Körfez ülkeleri ve diğer Ortadoğu ülkelerine örnek olabileceğinden korkmaktadırlar. Böylece nükleer silahların yayılmasını önleme çabalarının boşa gideceği, bölgesel ve küresel güvenliğe ciddi zarar vereceği düşünülmektedir.
İran’ı nükleer teknolojiyle Batılı devletler tanıştırdı
İran’ın nükleer teknolojiyle tanışması 1950’li yılara kadar gitmektedir. Soğuk Savaş yıllarında ABD, Fransa ve İngiltere’nin desteğini alan İran, nükleer çalışmalara yönelmiş, 1957 yılında ABD ile İran arasında barışçıl amaçlı “nükleer çalışmalarda iş birliğini geliştirme anlaşması” imzalanmıştır. 1970’lerden itibaren öncelikli olarak elektrik ihtiyacının karşılanması hedeflenmiş ve bu doğrultuda nükleer santraller kurulmaya başlanmıştır. 1979 İran İslam Devrimine kadar küresel sistemin bir parçası ve Batının önemli müttefiki olan İran’ın nükleer teknoloji girişimlerinin önüne bir engel çıkarılmamışken İslam Devrimi sonrasında sistemden dışlanmış ve her ne kadar nükleer çalışmaların barışçıl enerji amaçlı olduğu vurgulanmışsa da Batı için tehdit algısına sebep olmuştur.
Nükleer silah sahibi olmak politik gelişmelere yön vermek isteğidir
Tarihin her döneminde silahlanmak devletler için hakimiyetlerinin sürdürülebilmesi bakımından önem taşımıştır. Özellikle de nükleer silahlara sahip olmak ayrıca önemli olmuştur. Bu silahların neden bu kadar önemli ve güçlü bir araç olduğunu ancak bu silahlara sahip olan veya olmak isteyen devletlere baktığımızda fikir sahibi olabiliriz.
Nükleer silah sahibi olmak isteyen devletler, genel olarak silah piyasasını elinde bulunduran devletlerin olası ambargo uygulamalarında, onların silahlarına bağımlı olmamak amacıyla nükleer silah sahibi olma yoluna gitmektedirler. Ancak her devletin bu imkana sahip olduğu söylenemez. Bu imkana sahip olan devletler genellikle ya jeopolitik ve stratejik olarak önemli bir konumda ya da bu özelliklere sahip bölgelerde politik gelişmelere yön vermek isteyenlerdir.
Bu nedenlerden dolayı nükleer güç olacak bir İran’ın siyasi ve askeri olarak bölgede daha etkili olacağı, vekil örgütlerine daha fazla destek vereceği düşünülmektedir. Hatta Şii etkisinin artacağı ve Sünni yönetimler için bir tehdit oluşturacağı düşünülmektedir. Ayrıca bölgede nükleer silahlanma yarışına sebep olacağı endişesi hakimdir.
Caydırıcı etkiye sahip olmak
Caydırıcılık, karşı tarafın saldırmaya cesaret edememesi anlamına gelmektedir. Nükleer denge savunma ve caydırıcılığı beraberinde getirmektedir. Bu duruma Pakistan ile Hindistan’ın ya da Hindistan ile Çin’in birbirine karşı savunma ve denge amaçlı nükleer silahlanması örnek gösterilebilir. Ortadoğu’ya baktığımızda 1960’ların sonlarından beri nükleer silahlara sahip tek ülkenin İsrail olduğu görülmektedir. Dolayısıyla nükleer silahlı bir İran’ın, İsrail’i yok etme hedefini gerçekleştirmiş olacağı inancıyla İsrail İran’ın nükleer çalışmalarına şiddetle karşı çıkmaktadır.
Son aylarda İsrail ile İran arasındaki gerilim caydırıcılık adına nükleer çalışmaları teşvik edici bir hal almaktadır. Diğer anlaşmazlık yaşayan devletler gibi İran nükleer silah sahibi olursa İsrail ile aralarında bir güç dengesi oluşabileceği ve aralarındaki çatışmanın da en aza indirgeneceği öngörülebilir. İran, her ulusun “Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması” (NPT) ve IAEA hükümlerine uygun olarak nükleer enerjiyi barışçıl olarak kullanmanın devredilemez hak olduğuna inanmaktadır. Ancak, İran nükleer santrallerinin sürekli hedef gösterilmesi, İran’ın NPT’den çekilmesine ve silah üretmesine giden süreci hızlandırmasına neden olabilir. Bu durum bölgenin hâlihazırdaki istikrarsızlaşmasını artırabilir.
Sonuç olarak herhangi bir devletin nükleer silah üretmesi ya da buna vurgu yapması, bir yandan caydırıcı özellik taşırken diğer yandan devletleri birbirlerine karşı düşük yoğunluklu savaşlara yönlendirmektedir.
- HANİYE SUİKASTI VE UÇURUMUN EŞİĞİNDEKİ ORTADOĞU - 2 Ağustos 2024
- REİSİ’NİN ÖLÜMÜ VE İRAN’IN GELECEĞİ - 23 Mayıs 2024
- İRAN’IN NÜKLEER SİLAH POTANSİYELİ - 7 Mayıs 2024
- VEKÂLET SAVAŞI SICAK SAVAŞA MI DÖNÜŞÜYOR? - 20 Nisan 2024
- AFRİKA’NIN IRAK’I SUDAN - 10 Mayıs 2023
- KADININ ÖZGÜRLÜĞÜ ULUSUN ÖZGÜRLÜĞÜ - 1 Aralık 2022
- İRAN SEÇİMLERİNE BİR BAKIŞ - 8 Temmuz 2021
- ABD’NİN İRAN’A YÖNELİK SAVAŞ PLANI GERÇEKÇİ Mİ? - 21 Haziran 2019
- İRAN’IN KALBİ DEVRİM MUHAFIZLARI ABD TERÖR LİSTESİNDE - 9 Nisan 2019
- TÜRKİYE İLE İRAN’IN YILAN HİKÂYESİNE DÖNEN PKK OPERASYONU - 19 Mart 2019