Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

UKRAYNA – SURİYE HATTI, “GENİŞLETİLMİŞ ORTA DOĞU VE KUZEY AFRİKA” PROJESİNDE GELİŞMELER

Değerli okurlar, 2024 yılının son ayına Ukrayna ve Suriye savaşlarında yaşanan ani gelişmelerle girdik. Şüphesiz bu iki bölgesel konuyu birbirinden ayrı düşünemeyiz. Her ikisinde de özneler ve gölgeler ortak. Her iki gerilim de birbirini etkiliyor. Her iki bölge de dünyanın merkez “Kalpgâh”ında yer alıyor ve her iki bölgede de küresel ve bölgesel güç mücadelesi veriliyor.

2008 yılına yaklaşırken Gürcistan ve Ukrayna’nın NATO’ya üyelik söylentileri artış gösterdiğinde konunun kendisine doğrudan yönelen bir tehdit olarak görüleceğini ifade eden Rus makamları, bu olasılığın bile bir savaş sebebi olacağını açıklamıştı. Hatırlarsak, hemen ardından Rusya Silahlı Kuvvetleri Gürcistan’a girmiş ve Putin “Pekin Olimpiyatları”nın açılış töreninde askerî harekâtın başladığını Bush’un kulağına fısıldamıştı. Ukrayna savaşı ise başlangıç olarak 2014 yılına ve yoğun olarak ise 2022 yılına kadar bekleyecekti. Okurlarımız hatırlar: savaşın başlangıcı ve gelişimine ilişkin siyasi-askeri durumu iki ayrı makalede incelemiştik.[1]

Suriye İç Savaşı ise 2011 yılında başlamıştı. Irak’tan sonra Suriye’nin de istikrarsızlaştırılıp yeni haritaların oluşturulması için zemin hazırlanması gerekiyordu. Aynı anda bölgenin doğal kaynakları da başat devletler arasında pay ediliyordu. Oyun içinde oyun, planlama içinde planlama yürütülüyordu. Körfez ülkeleri sermaye aktarımı sağlıyor ve savaşın maddi yükünü paylaşıyorlardı. Müstakbel “Ilımlı İslâm” yönetimi liderliği için görev paylaşımları yapılıyordu. Nihai hedefe ulaşıldığında bu rol paylaşımlarının hiçbir anlamının olmayacağı belliydi. Yine de o dönem için “heyecan verici” ve tehlikeli iş birlikleri yapılmıştı. Daha önce Irak’ta görülen en önemli sonuçlardan biri, küresel güçlerin eninde sonunda anlaşıp ortaya çıkan hasılayı paylaşmaları olmuştu: Irak’ın doğal kaynaklarından ABD, İngiltere, Rusya ve diğer ülkelere ait bazı konsorsiyumlar değişen oranlarda paylarını almışlardı. Geriye kalan siyasi istikrarsızlık zaten arzulanan bir durumdu. Üstelik Akdeniz’e kadar uzanacak bir uydu devletçik senaryosu da planlandığı üzere devam ediyordu.

“Tarih tekerrürden ibarettir” sözü abartılı değildir. Tarihe derinliğine ve genişliğine bakıp analitik düşünebilen ve jeopolitik pencereden gördüklerini yorumlayabilme yeteneği olan herkes Suriye’de neler olduğunu ve olabileceğini anlayabilir. Jeopolitik okumaların istihbarat bakış açısıyla birleştirilmesi ise resmi daha da netleştirir. Zaman ve mekân açısından bakıldığında Suriye’nin Irak’tan farklı bir coğrafyada olmadığı, oyuncu olarak sahada görülen öznelerin ortak olduğu, aynı küresel planlamanın etkisinde kaldığı ve pazarlık masasında aynı küresel güçlerin bulunduğu rahatlıkla görülmektedir. Aynı şeylerin yapılıp farklı sonuçların alınması ise sadece mucizelere bağlıdır. Kısaca Suriye-Irak bölgesi birbiriyle ilintili bölümlerin olduğu bir dizi gibi görülebilir. Bölgede kullanılan oyuncu rollerinden birinin adı bile “Irak-Şam İslam Devleti –IŞİD (DEAŞ)” olarak adlandırılmıştır: Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika Projesi” Irak’tan Şam’a devam etmektedir.

Batı Anglosakson ittifakında ise belli bir rol dağılımı dikkat çekmektedir. Asıl muhatabı ve milli güç unsurlarının çoğu açısından birinci rakibinin Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) olduğunu son dönemde deklare ettiği tüm belgelerde belirten ABD, “tarihi hasmı” Rusya’yı kontrol etme stratejisini İngiltere üzerinden yürütüyor görünmektedir. Rusya’nın Avrupa’da hissedildiği ifade edilen potansiyel tehdit vasfının önünde önce İngiltere’nin konumlandırıldığı görülmektedir. Avrupa’nın diğer büyükleri olan Fransa, Almanya ve diğer Avrupa devletleri ise ABD’nin etkin motivasyonu ile bir adım geriden de olsa Rusya karşıtı sürece destek vermektedir. Rusya Ukrayna’da savaşın sahibi, Suriye’de ise destekçisi rolündedir. Rusya’nın Suriye’de kalıcı olacak şekilde tarihi Tartus Deniz Üssü ile Lazkiye’de sonradan tesis ettiği Hmeymin hava ve kara üssü olduğu ve ilave olarak birçok noktada geçici üs bölgeleri oluşturduğu bilinmektedir. Kısacası Rusya, mevcut milli güç unsurlarıyla birbirine uzak iki bölgede iki cepheli harp içindedir. Bu durum küresel bir güç için doğal ve olabilir görülse de krizlerin artış gösterdiği zamanlarda göreceli sessizlikler olabilmektedir. Bu dönemler askeri hazırlıklar için zaman kazanıldığı ve diplomasinin inceliklerinin konuşturulduğu geçiş dönemleridir. Sonrasında ya güçlü mukabeleler gelir ya da masa hazırlıkları yapılır.

Şimdi Suriye’de herkesin çok şaşırdığı ani gelişmeler olduğu söylenmektedir. Küresel ve bölgesel gelişmeleri duru akılla izleyen öngörülü insanlar için bu gelişmeler şaşırtıcı değildir. Piyon olarak kullanılan Suriye Demokratik Güçleri (PYD/PKK) ve Heyet Tahrir El-Şam (Şam’ın Kurtuluşu Heyeti/HTŞ) unsurları Suriye Ordusu’nun kontrol ettiği bazı bölgeleri hızla işgal etmiş ve etmektedir. Suriye kaynaklı resmî açıklamalarda Ordu Unsurlarının “karşı taarruz hazırlıkları yapmak” için Halep dâhil bazı bölgelerden çekildiği ifade edilmektedir. Burada yalın gerçeklik İsrail’in son hamlelerine, Trump’ın seçimi kazanmasına ve Ukrayna’ya uzun menzilli hedeflere karşı Batı ürünü füzeleri kullanma iznini almasına bakılarak görülebilirdi. İsrail önce Hamas, sonra Hizbullah üzerinde planlı ve aktif bir üstünlük oluşturdu. İsrail karşıtı cephe kendi can derdine düştüğü için ikincil vazifelerinde ya da ikinci cephelerinde zafiyet oluştu. Hizbullah sürekli hava taarruzlarına muhatap olan Suriye’deki varlığını özellikle Lübnan’da güvenli bölgelere kaydırarak korumaya çalışıyor. İran ise Suriye’de kullandığı Hizbullah kuvvetlerindeki ani kayıplar sonucunda önemli ölçüde zayıflamış durumda. İran’ın yerel unsurlara hâkimiyeti eski düzeyde değil. Rusya Ukrayna’nın uzun ve orta menzilli füze saldırılarına ve kısmi karşı taarruzlarına tedbir almak ve masaya güçlü oturabilmek için vurucu hamleler yapmak peşinde. Aslında aynı anda balistik füzeleriyle Suriye’de de gövde gösterisi yapabilir ancak şimdilik sadece Suriye’de bulunan kuvvetleriyle mahdut hedefli hava taarruzları yapmakla yetiniyor. Belli ki bazı hesaplamalar ve arka plan gündemleri var. Burada ana değiştirici rol ise ABD’de iş başına geçiş hazırlıklarına devam eden yeni yönetimde olacak. Seçimin sonuçlarının alınması ile birlikte Ocak’ta yapılacak devir teslime kadar Ukrayna ve Orta Doğu’da devam eden savaşların seyrini etkileyecek hamleler görmeye başladık. Medyada yer bulduğu şekilde “Biden Yönetiminin Trump’a enkaz bırakmak istemesi” gibi alt düzey yorumları dikkate almak işleri fazla magazinleştirmek olur. ABD’nin Ukrayna’ya uzun menzilli füze kullanma icazeti vermesi ve Orta Doğu’daki son aktivasyonların ABD Devlet Aklının temeli olan Pentagon’a ait olduğuna şüphe duymamak gerekir. Zaten Trump tarafı da olup bitenleri desteklediklerini, bunun bir devlet politikası olduğunu belirtmiştir. Burada asıl konu Rusya’nın bu planlamanın neresinde ve nasıl olduğudur. Zira Putin Yönetiminin Trump’a ilgisi bilinmektedir. Trump’ın ilk evliliğini yaptığı İvana döneminden bu yana başta dönemin Çekoslavak Gizli Servisi (StB) olmak üzere eski KGB’nin ziyadesiyle ilgi duyduğu bir siyasi kişilik olduğu bilinmektedir. Açık kaynaklarda Rusya’nın Trump’ın seçim kampanyalarını desteklediği yönünde iddiaların yer alması ve olası şüpheler ilk başkanlık döneminde Trump Rusya ilişkilerinin mercek altına alınmasına neden olmuştur. Ocak 2025’ten sonra gelişmelerin ne yönde olacağı merakla beklenmektedir. Trump’ın yönetime geldiğinde savaşları bitireceğine yönelik açıklamaları da tazeliğini korumaktadır. Bu bilgiler ve geçmiş deneyimler göz önünde bulundurulduğunda Rusya’nın Suriye’de meydana gelen gelişmelere karşı ilk günlerdeki sakinliği bir ölçüde anlamlandırılabilmektir. Rusya’nın Ocak ayına kadar olayları olabildiğince kontrol altında tutup tutamayacağı merak ediliyor olabilir. Ancak günün sonunda aynı masada oturup paylaşımlar yapabilecek küresel aktörlerin gelişmeler devam ederken konuşmadıklarını düşünmek saflık olur.

Küresel güçlerin karşılıklı silahlı çatışmalara girmesinin yaygın ve yıkıcı bir savaşa neden olacağını herkes bilmektedir. Küresel güçler bunun yerine hedef ülkenin kaynaklarının çeşitli oranlarda paylaşımını yaparlar. Tarihe bakın bu hep böyle olmuştur. Sürekli söylediğimiz gibi bizim için de en büyük tehdit bu küresel güçlerin ülkemiz üzerinde anlaşmalarıdır. Bu durumun gerçekleşmemesi için taşeron politikaların enstrümanı değil gerçekçi milli politikaların sahibi olarak milli güç unsurlarımızın kuvvetli olmasını sağlamalıyız. Balkanlardan, Ege’ye, Ege’den Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’e, Suriye ve Irak Sınırından Ermenistan’a kadar milli ve hedefli politikalara sıkı sıkıya bağlı kalmalıyız. Koşullar ne olursa olsun ne Ege’de ne Kıbrıs’ta ne de güney ve doğu sınırlarımızda asla kaybetmemeliyiz ve göç kabul etmemeliyiz. Daha önce alınan milyonlarca kaçkından varsa az sayıda ve üst seviyede vasıflı olanlar dışındakiler en kısa sürede yurt dışına çıkarılmalıdır. Tersi durumda kontrolsüz, vatansız ve aidiyetsiz güruhların ilk fırsatta düşmanlarımıza hizmet edebileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Son dönemde aleyhimize kayıplar yaşanan Ege’de yepyeni ve aktif politikalara ihtiyaç olduğu da ortadadır. Zorlu bir süreç başlıyor ama geleceği belliydi.

Kaynakça

[1] http://ankaenstitusu.com/meskun-mahal-muharebe-gercegi-ve-hibrit-savasin-kaygan-zemini-golgesinde-rusya-ukrayna-savasi/,

https://ankaenstitusu.com/rusyanin-harp-prensiplerini-ve-temel-askeri-kurallari-ihlal-eden-beklenmeyen-hatalari/