Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

TERÖRSÜZ TÜRKİYE, BARIŞ SÜRECİ

“Terörsüz Türkiye”, “barış süreci” diye yürütülen sürecin perde arkasında, geçmişte neler yaşandığını görebilmek için tarih sayfalarını biraz geriye çevirelim. Bugün dahi hatırlamak istemeyeceğimiz vahşet ve katliamlardan bazılarını tekrar okuyalım:

“5 Ağustos 1985 günü, saat 21.00 sıralarında Van’ın Çatak İlçesi, Kanalga Köyü, Taşbucak Mezrasına gelen 10-15 kadar PKK elemanının, kapısının önünde bulunan Ali Şeref ÖZKAN’ı, Gazi ÖZKAN’ı, (2) yaşındaki kız çocuğu Nergiz ve (1) yaşındaki kız çocuğu Heyet’i silahla tarayarak öldürdükleri, Hacı Şeref ÖZKAN’ın evine gaz dökmek ve yakmak suretiyle evde bulunan Meryem ÖZKAN, (10) yaşındaki Hakim ve (8) yaşındaki Utba’yı evle birlikte yakarak; Hayriye ÖZKAN’ın evine bomba atmak ve silahla taramak suretiyle de evde bulunan Hayriye ÖZKAN, (10) yaşındaki Zaide ÖZKAN ve (5) yaşındaki Veliti ÖZKAN’ı öldürdükleri,

2.02.1987 günü saat 18.30 sıralarında Türk askeri kıyafeti giymiş bir grup silahlı PKK elemanının Şırnak İli, Uludere İlçesi, Taşdelen Köyüne geldikleri, asker kıyafetli olmalarına rağmen köylülerin kendilerinden şüphelendikleri, bunun üzerine Taşdelen Köylüleri ile silahlı PKK grubu arasında çatışma başladığı, PKK militanlarının gecenin karanlığından da istifade ederek köyden kaçtıkları, ancak köyden ayrılmadan önce kadın ve çocukların bulunduğu 4 evi otomatik silahlarla taradıkları ve Zülfü CENGİZ, Gürgin CENGİZ, Mecit CENGİZ, Gülli CENGİZ, Sadık APAYDIN, Huri APAYDIN, Hikmet APAYDIN, Ayşe APAYDIN, Leyla APAYDIN, Halit CENGİZ, Halime ÖZER, Elife ÖZER ve Halide AYKUT’u katlettikleri,

10.10. 1987 günü saat 20.00 sıralarında bir grup PKK elemanının Şırnak İli, Meşeiçi Köyü, Çobandere Mezrasına otomatik silah ve bombalarla saldın yaptıkları, ev ve çadırları taradıkları, kadınlardan Azime ŞANLI, Hezar ŞANLI, Ayşe VAROL, Latife VAROL, Leyla VAROL, Hatun ŞANLI, Leyla KARTAL ile Abdurrahman ŞANLI, Mehmet KARTAL ve henüz ismi konmamış 15 günlük, 1 aylık bebekleri öldürdükleri, Mesut ŞANLI, Kadriye KARTAL, Hanım ŞANLI, Fatma ŞANLI, Ali ŞANLI, İbrahim KARTAL. Yusuf ŞANLI, Genco VAROL ve Bestan ŞANLI’yı yaraladıkları,

24.11.1989 günü bir grup PKK militanının Yüksekova İlçesi İkiyaka Köyüne baskın düzenledikleri, baskından önce çevrede koyun otlatmakta olan İkiyaka Köyü çobanları Kemal DOGAN, Mehmet Reşit AYKUT, Abdurrahman GEZGİNCİ, Mehmet KIRBIŞ ve İkrem BOZ’u yakaladıkları, bir araya topladıktan sonra ellerini bağladıkları, çobanların kaçmamaları için başlarına adam koyduktan sonra İkiyaka Köyüne gittikleri, köyde bir evden elinde fenerle bir kadının çıktığını görmeleri üzerine kadına ateş ettikleri, eve roketatar ve el bombası attıkları, otomatik silahlarla taradıkları, evden karşılık verilmemesi üzerine eve girdikleri, evde bulunan kadın ve çocukları bir araya topladıktan sonra üzenlerine ateş ederek öldürdükleri, bu arada bir grup PKK elemanlarının da Hüseyin BOZ’a ait eve girerek evde bulunan kadın ve çocukları boğarak öldürdükleri, bundan sonra köyün çobanlarını bağladıkları yere geldikleri, çobanlar Kemal DOĞAN, Mehmet Reşit AYKUT. Abdurrahman GEZGİNCİ, Cafer BOZ, Nurettin BALCI, Enver BABAT, Mehmet KIRBİŞ ve İkram BOZ’u eşyalarını aldıktan sonra soğuktan korunmak için başlarına sardıkları puşi ile boğarak öldürdükleri ve olay yerinde bulunan 300 koyunu da alarak kaçtıkları, olayda çobanlardan başka 1959 doğumlu Emine AYKUT, 1960 doğumlu Cemil AYKUT, 1942 doğumlu Züleyha AYKUT, 1978 doğumlu Mehmet AYKUT, (1) yaşlarında Elife AYKUT, 1968 doğumlu Fatma BOZ. 1331 doğumlu Hazal AYKUT, (4) yaşlarında Halime AYKUT, (3) yaşlarında Rıfat AYKUT, (2) yaşlarında Mustafa AYKUT. Enver AYKUT, Burhan AYKUT, 1982 doğumlu Ayhan AYKUT, 1982 doğumlu Namet AYKUT, 1982 doğumlu İsmet AYKUT, 1935 doğumlu Naıni BOZ, 1958 doğumlu Esat BOZ, 1965 doğumlu Selime BOZ, (5) yaşlarında Cebrail BOZ, (2) yaşlarında Muhammet BOZ’un da PKK elemanları tarafından hunharca öldürüldükleri,

22.06.1992 günü saat 22.00 sıralarında Gercüş İlçesi, Seki Köyüne uzun namlulu silahlar ve roketatarlarla saldıran 50-60 kişilik PKK grubunun, köyden Behçet TUNÇ, 8 yaşlarında Gülbahar TUNÇ, 4 yaşlarında Haşim GÖK, 10 yaşında Şükrü GÖK, 1 aylık henüz ismi konmamış kız çocuğunu, 13 yaşında Abdurrahman GÖK, 10 yaşında Sultan Gök, Latife GÖK. Fahriye GÖK’ün hayatlarına son verdikleri,

01.10.1992 günü Bitlis İli, Cevizdalı Köyüne baskın düzenleyen sayıları 100 kadar tahmin edilen PKK grubunun köyde kendileriyle konuşan Hacı Salih AKPOLAT’a “korucular silahlarını bıraksın, size bir şey yapmayacağız” dedikleri, korucu Abdullah KAPTAN hariç köy korucularının silahlarını PKK elemanlarına teslim ettikleri, silahlı PKK grubunun silahını bırakmayan Abdullah KAPTAN’ı şehit ettikten sonra köy halkından bulduklarını köyün üst tarafında topladıkları, bu sırada bir grup PKK elemanının da köydeki evlerin içine girerek evlere el bombası attıkları ve evde buldukları şahısları uzun namlulu tüfeklerle tarayarak öldürdükleri, köyün üst tarafında topladıkları köylüleri de silahla tarayarak öldürdükleri, olayda PKK elemanlarıyla konuştuktan sonra koruculara silahlarını bıraktıran Mehmet Salih AKPOLAT, Abdullah KAPTAN, Yakup KAPTAN, (5) yaşlarında Hikmet KAPTAN, Abdulhamit AKPOLAT. Eyüp KAPTAN, (16) yaşlarında Felemez KAPTAN, Zekiye KAPTAN. Meryem AKPOLAT, Perinaz KAPTAN, Aysel KAPTAN. Hatice KAPTAN, (16) yaşlarında Raife AKPOLAT. (16) yaşlarında Yaşar KAPTAN, (65) yaşlarında Nafiye KAPTAN, Sıtti KAPTAN, Raife KAPTAN, Rabiya KAPTAN, Cemile AKPOLAT, Aysel KAPTAN, Kamile AKPOLAT. Medine KAPTAN, Hasret KAPTAN. (13) yaşlarında İbrahim KAPTAN, (8) yaşlarında Aynur KAPTAN, (4) yaşlarında Gülbahar KAPTAN, (10) yaşlarında Nafive KAPTAN, (8) yaşlarında Turan AKPOLAT, (8) yaşlarında Ejder AKPOLAT’ın öldürüldüğü, ayrıca (11) kişinin yaralandığı,

5.07.1993 günü saat 20.00 sıralarında Erzincan İli Kemaliye İlçesi Başbağlar Köyüne baskın düzenleyen 60 kişilik silahlı PKK grubunun köy halkını köy meydanında topladıkları, kadınları ayırarak başka bir yere gönderdikten sonra önceden kararlaştırdıkları şekilde meydandaki erkeklerin üzerlerine yaylım ateşi açarak Hasan Fehmi AYDIN, Recep PARTO, Hasan SANDIKÇI, İbrahim BALTACI, Yahya Kemal ÖZDEMİR, Ali Rıza TÜRKÜCÜ, Ali KUCU, Süleyman AKPINAR, Ali BALTACI, Kamil AKPINAR, Mehmet BALTACI, Mehmet TAŞDELEN, Celal DEMİRCİ, Salim PARTO, Aydın AYDIN, Rıfat AYDIN, Hüseyin GÜNER, Feridun DİKKAYA, Ali TAŞDELEN, Hüseyin Hüsnü ÖZTÜRK, İbrahim PARTO, İbrahim ÇELİK, Şaban TURKÜCU, Nazife BALTACI, İbrahim BALTACI, İbrahim Hakkı GÜRCAN, Ahmet YILDIRIM, Adil TORUN, Şakir AYDINLI, Nurettin AYDIN, Süleyman ORHAN’ı öldürdükleri, Ali AKARPINAR, Hüseyin KESKİN, Süleyman AYDIN’ı yaraladıkları, köyü ateşe verdikleri, köydeki evlerin çoğunun yakıldığı,

18.07.1993 günü Van İli Bahçesaray İlçesinde göçerlerin bulunduğu yaylaya baskın düzenleyen bir grup silahlı PKK elemanının, yaylada bulunan (14)’ü çocuk, (l0)’u orta yaştaki (24) vatandaşımızı, Ahmet SEVGİLİ isimli şahsın çadırı içerisine topladıktan sonra kalaşnikof silahla tarayarak öldürdükleri, olayda (7) yaşında Azat SABIRLI, (2) yaşında Yunus SABIRLI, Gülnaz SÖYLEMİŞ, Müzeyyen YAŞAR, Sedef ELMALI, (3) yaşında Bahar TURAN, Neşide AĞAÇ, (1) yaşında Zehra AGAÇ, (7) yaşında Sevim AGAÇ, Hediye TURAN, Suzan TURAN, (13) yaşında Yıldız GAZEL, Hikmet SABIRLI, Semra SABIRLI, (12) yaşında Nezahat ELMALI, (4) yaşında Eylem ELMALI, Beybun SEVGİLİ, Huri SAMSA, Muteber SABIRLI, (14) yaşında Azime ELMALI, Menice YAŞAR, (8) yaşında Muhammet YAŞAR, (4) yaşında Hamim YAŞAR, (12) yaşında Hürriyet SEVGİLİ’nin hayatlarını kaybettiği,

14.04.1990 günü Elazığ Arıcak İlçesi Bükardı Köyüne gündüz saatlerinde silahlı baskın düzenleyen bir grup PKK elemanının köyün ilkokuluna gittikleri, öğretmenleri bir odada topladıktan sonra öğretmenlerin eşlerini de getirdikleri, öğretmenlerin eş ve çocuklarını müdür odasına aldıktan sonra sınıflardan birine öğretmenleri ikişer ikişer oturttukları, bir müddet konuşma yaptıktan sonra silahlarıyla üzerlerine ateş ederek öğretmen Sebahattin KURTULUŞ, eşi Hikmet KURTULUŞ, öğretmen İzzet YÜKSEL, öğretmen Ahmet BEKAR ve öğretmen Bayram YEŞİL’i şehit ettikleri,

24.05.1993 günü kalabalık bir silahlı PKK grubunun Bilaloğlu Köyü yakınlarında Çevrimpınar yol ayırımında Elazığ-Bingöl karayolunu kestikleri, durdurdukları araçlarda bulunan yolcuları indirdikten sonra izinden dönen ve kıtalarına gitmekte olan erbaş ve erler Ramazan AKKAYA, Mehmet ÖZTÜRK, Ertan KAÇAR, Hüseyin ÇELİK, Mustafa YILMAZ, Nihat ODABAŞI, Ercan ÇOBANOĞLU, Uğur BOZACI, İbrahim ERTAN, Hasan GÜLTUTAN, Haydar ASLAN, Mevlüt ÖZKAN, Şenol CANSIZ, Aydın KUZEY, Mustafa KOÇANOĞLU, Musa SARIGÖZ, Cavit YAMAN, Ali ARAR, İlyas UYAR, Murat MENTEŞ, Ahmet ARAR, Hilmi ŞAHİN, Şeref TAY, Adem ZÖNGÜR, Baki UMUTLU, Murat ELİBOL, Mehmet TURA, Ahmet APAK, Hikmet ÖZDEMİR, Turgut ERGUL ile öğretmenler Mehmet BİROL, Abdullah KABA, Selahattin ASLAN ve Güzel DOĞAN, Sisi ÖZDEMİR, Erdal AKBAŞ isimli vatandaşları şehit ettikleri.”[1]

Yukarıda sadece çok azı belirtilen katliamlar, Ankara DGM. C. Başsavcılığı’nın 04.09.1997 gün ve 1996/865 Hz., 1997/271 Es. ve 1997/1 04 numaralı iddianamesinde yer alan, PKK’nın başı bebek katilinin yakalanmadan önce, terör örgütünün işlediği suçlardır. Katliamların hepsini yazmaya kalksak yüzlerce sayfa tutar.

Terör örgütünün başı yakalanıp cezalandırıldıktan sonra da terör örgütü eylemlerini sonlandırmamış, katliamlara devam etmiş, Türkiye Cumhuriyeti Devletine ekonomik olarak büyük zarar vermiş, devlete başkaldırmıştır.

 Millî Savunma Bakanlığı’nın açık kaynaklara yansıyan verdiği bilgilere göre; 15 Ağustos 1984’ten 15 Ağustos 2024’e kadar geçen 41 yıllık sürede, toplam 14 bin 902 resmi görevli ve sivil şehit oldu. Şehitlerin 8 bin 486’sı Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu askerler, polis ve güvenlik korucuları. Bunların 6 bin 387’si TSK mensubu, bin 512’si güvenlik korucusu, 587’si ise polis. Toplam 21 bin 667 resmi görevli de yaralandı. Yaralananların 16 bin 140’ı TSK mensubu, 2 bin 301’i güvenlik korucusu, 2 bin 626’sı ise polis olarak açıklandı.[2]

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet YILMAZ, 13 Mayıs 2025’te, TRT canlı yayınında, 41 yıllık terör mücadelesinin ülke ekonomisine maliyetinin 2 trilyon dolara yakın olduğunu belirtti[3].

Terör örgütü, hiç şüphe yok ki en büyük zararı Kürt kökenli vatandaşlarımıza verdi. Vatandaşların canlarına kıydı, kadınları, bebekleri katletti köy ve mezralarına saldırdı, yaktı, yıktı, yerlerinden etti. Bu nedenle, terör örgütü ve bebek katili başı (hapiste olsa dahi) bugüne kadar işlemiş olduğu cinayetlerden, devlete ve bölgeye verdiği bütün zararlardan sorumludur. Örgüt, aynı zamanda bir suç şebekesidir; uyuşturucu ticareti yapmakta, insan kaçırmakta, zorla maddi yardım toplamakta, tehditle insanların iş yerlerine, tesislerine el koymaktadır. Bunlar görmezden gelinecek bir durum değildir.

PKK terör örgütü ve yöneticileri, kurulduğundan beri belirledikleri hedeflerinden vazgeçmedi. Bunu da her zaman açıkça ifade etmektedirler. Sadece kullandıkları kelimeler farklıdır.

Başlangıçta ortaya koydukları ve iddianamede de belirtilen amaç ve strateji; “bağımsız ve birleşik Kürdistan devleti fikri her zaman muhafaza edilmiş ve uzun süreli halk savaşı da daima mücadele biçimi olarak benimsenmiş; amaçları, İran, Suriye ve Irak’taki Kürtler ile ülkemizin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesini birleştirerek bağımsız birleşik Kürdistan devletini kurmaktır”.

Terör örgütünün başının, 19 Haziran 2025 tarihinde yaptığı görüntülü açıklamada, “…silahların bırakılmasını, ilgili çevre ve kamuoyuna açık olarak temin etmeniz doğal karşılanmalıdır. Silah bırakma mekanizmasının kurulması, süreci ileri taşıyacaktır. Yapılan silahlı mücadele aşamasından demokratik siyaset ve hukuk aşamasına gönüllüce geçiştir.” Bu açıklamadan da anlaşılacağı üzere, terör örgütü silahlı mücadelesinin son aşaması olan tanınmanın bir aracı olan “demokratik siyaset ve hukuk aşamasına” gönüllüce geçtiklerini ifade etmektedirler. Artık silahlara ihtiyaçları yoktur.

Bununla birlikte, katliam yaptıkları, cinayet işledikleri silahları Türkiye Cumhuriyeti Devletine teslim etmek yerine yakma yoluna gitmişlerdir. Böylece delilleri ortadan kaldırarak, şehitlerimiz, gazilerimiz ve vatandaşlarımızın katilleri ile diğer suçları işleyenler tespit edilemeyecektir.

Teslim edilmeyen silahların, gelecekte tekrar devlete, güvenlik güçlerine doğrultulması muhtemeldir. “Halkların özgürlüğü” diyerek ülkenin bölünmesine gidecek yolun taşlarını döşemeye çalışıyorlar. Bunu da silah yakma tiyatrosu esnasında ve sonrasında Türkiye Cumhuriyeti’ni küstahça tehdit ederek gizlemeden açıklıyorlar:

Sürecin sağlıklı ilerleyebilmesi ve silahların imha aşamasında şimdilik Kürt hareketi bununla sınırlıdır. Şayet iktidar ve devlet buna uygun adımlar atar ve yasal zemin hazırlanırsa bu durumu yeniden değerlendirmeye tabi tutacağız. Bu adım ancak böyle gelişir. Adım atılmaması durumunda bunun dışında gündemimizde ikinci grubun gelip silahlarını imhası yok. Tüm çabamız ve attığımız adımlar bu yönlü. Ancak Kürt halkına yeniden bir saldırı olursa, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü sağlanmaz ise, demokratik siyasetin önü açılmaz, yasal düzenlemeler yapılmaz ve cezaevindeki politik tutsaklar özgür bırakılmazsa, bu iyi bir ortam ortaya çıkartmaz ve yeni kriz noktaları oluşur. Silah ve çatışma potansiyelinin yüksek olduğu bölgemizde bu iklimin değişmesi sağlanamazsa doğal olarak silah da bir araç olarak güncelliğini korur.

Yasal düzeyde ilkelerinin netleştirilmesi lazımdır. Onun için yani yasalarının ortaya çıkartılması gerekiyor. Önder Apo bunu da net ortaya koydu. Demokratik entegrasyon yasaları, bir de özgürlük yasaları. Nasıl? Halkların özgürlüğü, ifade özgürlüğü diğer bütün özgürlüklerin güvence altına alınması gerek. İfade ve örgütlenme özgürlüğünün yasaklanması, ortadan kaldırılması olursa Önder Apo “İsyan olur” diyor. Evet. Çünkü demokrasi olmaz. Demokrasinin temel ölçüleri, ilkeleri de bu. Demek ki demokratik entegrasyon yasaları Türkiye’nin temel demokratikleşme yasaları. Yeni bir Anayasa değerlendiriliyor. Bir Anayasa da son halini alır. Ama tabii bir Anayasa birdenbire ortaya çıkmıyor. Çok zor Türkiye gibi bir ortamda; adım adım gerçekleşmesi lazım. Benzer yasalar çıktıkça sonu bir demokratik Anayasaya, bütün bunları hükümleri içeren bir demokratik Anayasaya götürür.”

Terör örgütü üyelerinin bu açıklamalarına bakıldığında, teslim olma düşüncesinde olmadıklarını, hedeflerini gerçekleştirmeye çalıştıkları görülmektedir. Teslim olmak demek, devlete baş kaldıran teröristlerin silahlarıyla birlikte güvenlik güçlerine koşulsuz teslim olması ve adalet önünde hesap vermesi demektir. Şimdiye kadar, bu yönde bir girişim yoktur.

Barış, uluslararası tanınırlığa sahip iki devlet arasında yapılır, devlet bir terör örgütünü muhatap alarak barış yapmaz. Dolayısıyla, “barış süreci” diye bir sürecin yönetilmesi, uzun vadede devleti ve ülkeyi daha büyük sorunlarla karşı karşıya getirebilir.

Türk Silahlı Kuvvetleri ve Güvenlik Güçlerinin fedakârca mücadelesi sonucunda eylem yapamaz, bitme noktasına gelmiş bir terör örgütü ile neden masaya oturulur? Milletimize, bunun cevabının verilmesi gerekir.

Terörsüz Türkiye, barış süreci perdesinin arkasında başka neler olabilir? Bunlara bakalım;

  • Başta ABD olmak üzere emperyalist devletlerin desteğindeki terör örgütünün değişmeyen hedef ve maksadı vardır. Örgüt, amacından vazgeçmemiştir.
  • Silah bırakmayacak, tersine istediği zaman tekrar silaha başvuracaktır.
  • Türkiye’nin ulus, üniter yapısını ortadan kaldıracak yasal düzenlemeleri talep etmektedir. Demokratik entegrasyon/pozitif entegrasyon güzellemesinin ardındaki gerçek, ülkemizin bölünmeye giden sürecin başlatılmasıdır. Lozan Barış Antlaşması ve 1924 Anayasasını gündeme getirmeleri de bu yüzdendir.
  • Demokratik entegrasyondan kasıt “siyasal entegrasyon” Avrupa Birliği’nin ortaya koyduğu bir kavramdır. Siyasal entegrasyon, siyasi birimlerin birleştirilmesi, benzeştirilmesi ve organize edilmesi anlamına gelir. Dört ana öğesi bulunmaktadır. Bunlar; ortak hukuk, ortak kurumlar, ortak kural koyma merkezi ve ortak kimliktir. Bu dört kategorinin iki veya daha fazla siyasi birime uygulanması ile bu birimlerden tek bir siyasi topluluğun oluşturulması sağlanır. Siyasal entegrasyonun gerçekleşebilmesi için ulus devletlerin egemenliklerinden bir nevi feragat etmesi gerekmektedir.[4]
  • “Demokratik anlamda örgütlenme, demokratik toplum, demokratik uzlaşma, demokratik ulus gibi terör örgütü temsilcilerinin dile getirdiği kavramlar; birer aldatmacadır, mermi dolu tüfeğin ucuna takılmış güllerdir. Bu nedenle, teröristle bir süreç yürütülmesi yerinde bir hareket tarzı görülemez.
  • ABD Ankara Büyükelçisinin, Osmanlı İmparatorluğu’nun toprakları paylaşılmadan önce İngiltere ve Fransa arasında, 1916 yılında, gizlice imzalanan “Sykes-Picot anlaşmasını” ve “Osmanlı sistemini” gündeme getirmesi boşuna değildir.

Görüldüğü üzere, devamlı gündemde tutulan kavramlar masum değildir; belli bir hedefi tarif etmektedir. Terör örgütüne bu süreçte verilecek her ödün, yeni ödünlerin önünü açacaktır. Örgütün TBMM’deki temsilcileri, süreci yöneten İmralı heyetinin “millet” kelimesini kullandıklarını hiç duydunuz mu? “Toplum, demokratik toplum” ifadelerinin arkasında gizledikleri esas amaç ve hedefleri, Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bu nedenle, süreci yönetenlerin ve sürece ortak olanların, terör örgütüne hangi ödünleri gerçekleştirmeyi söz verdiğini Türk Milletine bütün yönleriyle açıklamaları gerekir.

Bölücü terör örgütü ve teröristler, silahlarıyla birlikte Türkiye Cumhuriyeti’ne teslim olmamış, yürüttüğü terör eylemlerinin son aşaması, stratejisi olan “terör siyaseti, tanınma” safhasına geçmiştir. Bebek katilinin “demokratik siyaset ve hukuk aşamasına gönüllüce geçiş” demesi boşuna değildir.

Söz konusu stratejinin ana hedefi, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü, üniter, ulus devlet yapısıdır. “Demokratik toplum” güzellemesiyle Türk Milletinin algıları, devletin kuruluş ilke ve esasları değiştirilmeye çalışılmakta, “barış” adı altında, Türk Milletine çok yönlü “psikolojik harekât” uygulanmaktadır. Etnik temelli yapılacak yasal düzenlemeler, anayasal tavizler, uzun vadede, Türk Milletinin varlığını tehdit etmesi sonucunu doğuracaktır. Bu sonuç ise, Türk Devleti’ni hedef alan emperyalist güçlerin amaçlarının gerçekleştirilmesine yardımcı olacaktır. KCK yapılanması halen ortada durmaktadır. Emperyalist devletlerin, Irak, İran ve Suriye’de yapılandırmaya çalıştıkları durum, İsrail’in bölgede uyguladığı strateji ile yürütülen süreci beraber değerlendirmek gerekir; Türkiye’den ayrı düşünülemez.

Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı, egemenliği ve bölünmez bütünlüğünün teminatı anayasamızdır. Laik, üniter ve ulus devlet yapısını erozyona uğratacak değişikliklere izin verilmemelidir. Türk Milleti, her zamankinden daha da uyanık olmak zorundadır.

Bölücü terör örgütünün yıllardır sürdürdüğü terör faaliyeti, katliamlar, binlerce vatandaşımızın hayatını kaybetmesine, asker ve güvenlik görevlilerimizin şehit ve gazi olmasına, nice ocakların sönmesine, ailelerin dağılmasına sebep olmuştur. Hesap vermeden, teslim olmadan bir yere varılamaz.

Gelinen noktada açıkça görülen şudur; hedef Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü, ulus devlet yapısıdır.

Türk Milleti, Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK önderliğinde, emperyalizme karşı verdiği Türk İstiklal Harbi ile ulusal bağımsızlığını ve egemenliğini elde etmiş, ulus kimliğini kazanmıştır. Bundan ödün verilmesi asla söz konusu olamaz.

Bu vesileyle, Türk Cumhuriyetinin bağımsızlığı, birlik ve bütünlüğü için hayatlarını kaybeden vatandaşlarımızı, şehitlerimizi, gazilerimizi, canlarını hiçe sayan kahramanlarımızı, bu uğurda bedel ödeyenleri, ümmetten ulusa geçişi sağlayarak yeni Cumhuriyeti yaratan Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve mücadele arkadaşlarını saygı ve minnetle anıyorum.

Kaynakça:

[1]https://tr.wikisource.org/wiki/%C3%96calan_davas%C4%B1_gerek%C3%A7eli_karar%C4%B1 (E.T.:17.7.2025)

[2]https://www.milliyet.com.tr/gundem/41-yilda-teror-saldirilari-nedeniyle-15-bin-sehit-verdik-terorun-turkiyeye-faturasi-agir-oldu-7318933 (E.T.:17.7.2025)

[3]https://www.haberler.com/ekonomi/cumhurbaskani-yardimcisi-yilmaz-41-yillik-teror-18625246-haberi/ (E.T.:17.7.2025)

[4] https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/982066 (E.T.:19.7.2025)