Nuray Bilgili
“Türkler Savaşa, Düğüne Çağrılmış Gibi Giderler” Tractatus
Evet, Mehmetçik düğüne gider gibi, kına yakılarak, davulla zurna ile ve iyi dileklerle uğurlanır Askere. Onlar için şehitlik ölümlerin en şereflisidir ve öldüklerinde makamları Tanrı Makamıdır.
“Türkler savaşı iyi bilir ve Mars onların sahibidir” der, ünlü Astronom ve Astrolog El-Kazvini’ni.
Türklerin asker olarak doğduğu ve “Asker Millet” olduğu doğrudur. Tarihte savaş hazırlıklarını kutsal bir dini ritüelmiş gibi yapan, savaş malzemelerini de bu ritüelleri anımsatacak biçimde süsleyen ve savaşı sanat haline getiren kesinlikle Türklerdir. Vuruşma, dövüşme, harp, cenk, muharebe, mücadele ve kavga, Türkçe savaşı çağrıştıran kelimelerdir.
Demir…
Türklerin demire şekil verme yeteneklerinden dolayı, tarih onlara “Demirci Millet” sıfatını vermiştir. Demircilikteki hünerleri elbette kaliteli savaş araçları yapmalarını sağlamıştır. Türklerin demire anlam yüklemeleri ve kutsallaştırmaları, efsane ve destanlarına da ilham kaynağı olmuştur.
Tsü-k’ü Hunlarının çocukları olan Köktürkler, yıllarca Juan Juan’ların “Esir Demircisi” olarak yaşadıktan sonra, Juan Juan’ları ve diğer Orta Asya devletlerini yenerek, Göktürk İmparatorluğunu kurmuşlardır. Demirciler, demir dağı eriterek onları özgürlüklerine kavuşturmuştur. “Ergenekon” adını verdikleri destan, yeniden doğdukları o anın, simgesel ve mitolojik anlatımıdır.
Türkler “Demir Kazık Yıldızı” adını verdikleri ve tüm evrenin etrafında döndüğü Kutup Yıldızını, Demirci bir şamanın, döverek işlediği düşünür. Demir Kazık Yıldızı yaratılışın başlangıç yeri olarak görülür. Demir Dağ ve Demir Kazık Yıldızı Kozmolojik anlamda doğum yerleri olarak görülür.
Göktürklerin kağanı her yıl o özel günde, bir demir parçasını ateşte kızgın hale getirip örs üzerine koyar, altın bir çekiçle bu demiri döverdi. Bu ritüel muhtemelen özgürlüklerine kavuştukları günü anmak içindi.
Demiri savaşlarda işlevsel olarak kullanan Türkler, onun sağaltan ve iyileştiren büyüsel etkisi olduğuna da inanırdı. Yabancı elçileri kendi topraklarına almadan önce kızgın demirin üstünden atlatırlardı. Kötü ruhlardan korunmak için üzerlerinde demirden yapılmış figürler ve plakalar bulunurdu.
Ok Yay…
Ziya Gökalp “Ok” kelimesinin en arkaik anlamının “Akıl” olduğunu söyler. Nitekim “Okuş” kelimesi de “Akıl” ve “Zeka” manasında kullanılır. “Ok” kökü ile başlayan, Oku-Okumak-Okul kelimeleri de akıllanmak, aydınlanmak, öğrenmek bağlamında düşünülürse “Ok” kelimesi çok daha fazla anlam kazanır. Nitekim eski Türkler bilgi iletmek ve haberleşmek için oklar kullanırdı.
Yine Ziya Gökalp’e göre Türklerde akıla “Ok” denmesi savaşta çeteleli okların kullanılmasındandır. Muhtemelen bu okların üzerindeki çeteleli çizgiler, savaşla ilgili bilgi alışverişi içindi. Çünkü “Ok” okunuyordu. Rouxa göre eski Türklerde oklar kertikli ve boyalı olur ya da ucuna tüy takılırdı. Bu okun sahibinin kimliğini belirlerdi. Karşılıklı verilen oklar ise kan kardeşliği anlamına gelirdi. Çamuka’nın öküzün boynuzundan yaptığı delikli ve süslü oku Temuçin’e vermesi ruhsal bir bağı simgeliyordu.
Orhun ve Yenisey yazıtlarında kullanılan Göktürk harflerinden “Ok” okunan harf “Ok” şeklinde, “Ay” ya da “Yay” okunan harf “Yay” şeklinde ve “S” sesi veren ve “Süngü” olarak okunan harf “Süngü” şeklindedir.
Resim1- Savaş aletleri ile simgelenen Göktürk Runik Harfleri..
Eliade’ya göre Şamanizm’de Ok ve Yay, kozmik uçuş ve Tanrıya ulaşmış kişi ile bağlantılı bir sembolizmdi. Türk kağanların tahta çıkışlarında Tanrıdan kut aldıkları düşünüldüğünde, bu sembolü ikonografik olarak kullanmaları daha bir anlam kazanır.
Ok ve Yay hakimiyet ve hükümdarlık sembolü olarak da kullanılmıştır. Bu bağlamda adaletinde simgesi olmuştur. Oğuz Kağan destanındaki Ok ve Yay, Oğuz Kağan ve oğullarının sahip olacakları toprakları gösteren bir alegoridir. Oğuz Kağan devlet teşkilatında Boz Okları sağ kol, Üç Okları sol kol olarak ikiye ayırmıştı. Destanda Boz Oklar ve Üç Oklar olarak ayrılan ve 6 ok ile ifade edilen Türk boyları, Oğuzun 6 oğlunu simgeler. Her bir “Ok” da 4 boya
ayrılmış olduğu için Oğuzlar 24 boya bölünmüştü. Oğuz Han kendinden sonra hakanlığı Boz Oklara vermiştir. Oğuzlarda askeri teşkilatın yönetimi Boz Oklarda idi. Oğuz İline bağlı olan 6 oymak vardı. Uygur, Karluk, Ağaç eri, Kıpçak, Kalaç ve Kanglı..
Resim2- Oğuz Kağan Ve 6 Oğlunu Gösteren Bir Minyatür. Al-Tavarikh by Hafiz Abru, 14. yy.
Görüldüğü gibi Türkler soy ağaçları ile ilgili tasnif sisteminde de simge olarak “OK” kavramını kullanmışlardır.
Türklerde Ok ve Yay savaş aletinin olmasının dışında, Türk kültüründe ve mitolojisinde de önemli yere sahip metaforlardır. Ok Güneşin delici ve yakıcı ışınlarını, Yay ise şekil ve etimolojik anlam itibarı ile Ay’ı sembolize eder. Dolayısıyla Türklerin Eril ve Dişil, Yin-Yang sembolleri de Ok ve Yay’dır. Yin ve Yang kelimesinin Uygur Türkçesi ile söylenişi Yaruk ve Kararıg’tır. Yaruk; “Işık” anlamına gelir, gündüz ve güneşi simgeler. Kararıg ise “Karanlık” anlamında kullanılır, geceyi ve ay’ı simgeler.
Kılıç…
Türkler için kılıç da önemli bir savaş gerecidir. Aynen ok ve yayda olduğu gibi, farklı Türk boylarının damgalarını taşıyan kılıçlar vardır. Ok ve yay gibi kılıcında mesaj vermek için kullanıldığı ve görünenin ötesinde ikonografik anlamlar taşıdığı anlaşılır. Osmanlı döneminde padişah fermanlarındaki yazılar kılıç şeklinde yazılırdı. Bu, padişahın emirlerinin kılıçtan keskin olduğu ve uymayanların cezalandırılacağı anlamına gelirdi.
Köroğlu’nun kılıcının gökten düşen yıldırım taşı yada demirinden yapıldığı rivayet edilir. Eski Türk kozmoloji düşüncesinde ise, gök taşlarının Gök Tanrının silahı olduğu ve yeryüzünü vurduğu düşüncesi vardı. Türkler bu göktaşı demirinden yaptıkları kılıçları kutlu sayardı.
İlkbahar ve sonbahar “Ekinoks” dönemlerinde, gece ve gündüz göğünde yeraltından çıkarak gökyüzünde yükselmeye başlayan Ejderha takımyıldızı ile birlikte, yeryüzüne yağmurlar yağmaya ve şimşekler düşmeye başlardı.
Zülfikar adı verilen çatal ağızlı kılıçlar, Ejderha Takımyıldızı ile bağlantılı görülür, ejder ağızlı kılıç olarak bilinir ve gökteki Ejder Tanrının kılıcı olarak kabul edilirdi.
Savaş gezegeni Mars’ın kılıcı efsanesinin Attila ile batıya taşındığı düşünülür. Macarlar Attila’nın kılıcını mitolojik kuş olan Tuğrul’un getirdiğine inanır.
Tuğ…
İsveçli tarihçi D’Ohsson göre “Tu” sancağın Çince ismidir. Türkler tarafından kutsal kabul edilen Kotuz (Tibet Öküzü) kuyruğu, uzun bir mızrağın ucuna geçirilerek oluşturulan “Tuğlar”, savaşlarda kullanılırdı. Daha sonraki dönemlerde “At Kuyruğu” da kullanıldı. Çin İmparatorları Türk hanlarına rütbe vermek istedikleri zaman onlara davullar ile birlikte “Tuğ” da verirdi.
Alp ve Kağanların Ongun hayvanı “Yaban Öküzüydü” ve savaş arabasına çekilen Kotuz (Yaban Öküzü) Kuyruklu Bayraklar, ölen Alp ya da Kağanın ruhunun geçici ikametgahı olarak kabul edilirdi. Türklerin köken mitlerinde de “Boğa Ata” kavramı vardı. Sevgili Emel Esin’e göre Prototürk kabul edilen Chou’larda (M.Ö. 1000) Hükümdarın ongunu ve makamı kotuz kuyruklu tuğlardı. Ataların ruhlarının bu kuyrukta konakladığı düşünülürdü. Savaş zamanlarında “Kotuz Kuyruklu Tuğlar” taşınırdı.
Daha sonraki devirlerde Tuğlara at kuyrukları da asılır olmuştur. Ölen Alp’ın atının kuyruğu yas alameti olarak kesilmiş ve tuğlar ile birlikte mezar başlarına dikilmiştir.
Kaşgari tuğ dikilip vurulmasıyla Türk ordusunun harekete geçtiğini söyler. Kaşgari’ye göre Tuğların sayısı rütbe işaretidir ve 9, 7 ya da 5 tuğ bu dereceleri belirler. Hükümdarlar 9 tuğ taşırdı. 9 sayısı Güneşin de simgesidir. Güneş Hakanın ve Alp’ın göksel işaretidir. Oğuz Kağan destanında Oğuz “Güneş bayrağımız, gökyüzü çadırımız” demiştir.
9 Kozmolojik bir sayıdır ve gök katlarını da sembolize eder. Ayrıca geçmişteki 9 göbek atayı da simgeler.
Osmanlı döneminde, Sancak Beyinin 1 Tuğu, Beylerbeyinin 2 Tuğu, Vezirlerin 3’er Tuğu ve Padişahın 6 adet Tuğu vardı.
Tulga-Miğfer…
Çin kaynaklarına göre Türk kelimesi Tulga demektir. İskit ve Hun tarzı Tulgalar, toparlak kubbeli ve tepesinde topuz olan Tulgalardır. Göktürklerden itibaren ise sivri kubbeli Tulgalar kullanılmaya başlanmıştır. Türk Alp’larının Tulgalarının tepesinde Kaşgari’nin Beçkem adını verdiği, at ya da kotuz kuyruğundan perçemler takılıdır. Perçemler aynı zamanda Alp’lık işaretidir. Uygur Alp’larının Tulgalarında çift şahin kanadı da görülür. Türk Tulgalarının önünde kuş tüyü takmak için madeni bir kılıfta da vardır.
Resim3-Türk Uygur Alp Heykelciği Doğu Türkistan Karaşar. 6-7. yy. Başındaki Tulga kendilerine özgü Topuzlu Tulgadır.
Ordu…
Türkler, devlet ve ordu kurma, bunları sevk ve idare etme konusunda da, köklü ve uzun tarihlerinin derinliklerinden gelen genetik hafızaya ve geleneğe sahiptirler.
Sevgili Emel Esin’e göre Ordu, Kağanların çadırının ya da köşkünün bulunduğu kale ile çevrilmiş devletin yönetildiği şehir demektir. Kağana bağlı askerler de buradadır. Kozmolojik olarak “Kağanın Ordusu”, yeryüzünün merkezi kabul edilir. Dört yön ve ara yönler bu kavşakta birleşir. Bu bağlamda Ordu kelimesi “Orta” anlamı da taşır.
Ordulaşmaya koşut olarak rütbeler ve ordu komutanlarına verilen unvanlarda oluşmuştur. Göktürk dönemi ile ilgili araştırmalarda İl Kağanlık ya da İl Hanlık döneminde 28 rütbe olduğu tespit edilmiştir.
Türk Ordusu “Onluk” sayı sistemine göre teşkilatlanmıştır. Bu bağlamda onlar, elliler, yüzler, binler, on binlerden oluşan birlikler ve birliklerin başındaki onbaşılar, ellibaşılar, yüzbaşılar, beşyüzbaşılar, binbaşılar, sübaşı’lar ve diğer rütbelilerin meydana getirdiği, komuta kademeleri ve hiyerarşik bir örgütlenme mevcuttu. Alp Arslan’ın, ordusu Halep civarında konakladığı zaman, çadırlar onar onar gruplar halinde kurulmuştu.
Resim4- Alp Arslan’ı Taht Üzerinde Gösteren Bir Minyatür. Al-Tavarikh by Hafiz Abru, 14. yy.
Eski Türk savaş sistemine göre çadırlar veya otağlar, (mangalar) bir araya gelerek birlikleri; birlikler veya bölükler de bir araya gelerek orduları veya tümenleri meydana getiriyordu.
Çadır ya da Otağlar, Manga adı verilen 9 ya da 10 kişiden oluşan askeri birlikti. Selçuklu döneminde manga ya da otağların başında olan komutana “Otak Başı” denirdi. Otak Başı günümüzdeki “Onbaşı” rütbesine karşılık gelir.
Tümen…
Metehan ilk “Ordu Teşkilatını” kuran Türk Kağanı olarak kabul edilir. Metehan 209 da Xioungnu hükümdarı oldu ve önceki vatanları olan Ordos ülkesinde, Türk ırkından olan boyları birleştirdi. Sonra 10.000 süvariden oluşan bir “Tümen” oluşturdu. Bunları bir araya getirerek, 24 tümenden bir ordu kurdu. Bu orduyu 6 büyük komutanın emrine verdi. Bunlarında üstünde iki kumandanlık oluşturdu. Metehan döneminde ıslıklı oklar yani delikli oklar kullanılıyordu. Bu oklar hedefe isabet eder ve onu parçalayan güçlü oklardı. Kurduğu bu 24 Tümenli ordudaki süvarileri, delikli-ıslıklı oklar ile donatmış ve “Okçu Teşkilatını” kurmuştu. 24 sayısı Türk tasnif ve teşkilat sisteminde kadim bir sayıdır.
Resim5- 6-7. yy. Delikli Türk Okları. Minusinsk Müzesi Rusya.
M.Ö. 220 yılında Xioungnu’ların Yabgusu Teoman idi. Metehan ise Tanju unvanı taşıyordu. Shan’yü-Tanyu-Tanju ve Yabgu unvanları, eski Xioungnu-Hun hakanlarına verilen bir rütbelerdi. Ziya Gökalp’e göre Türk ilhanlığının kurucusu Mete’dir. Teoman’ın oğlu Metehan Yabguluğu Hakanlığa ve Hakanlıktan da İlhanlığa yükseltti.
Tudunlara Oğuzlarda Boybeyi denirdi. Boy beylerinin emrinde 40 yiğit bulunurdu. Boybeyi rütbesi Göktürklerde de vardı. Orhun Kitâbesi’nde, Bilge Kağan “Ey sağdaki şadlar ve boy beyleri…” diye seslenir.
Tudunluğun üstünde Yabguluk, onun üstünde Hakanlık, ve sonra İlhanlık gelirdi.
Kurultay…
Kurultay İlhanlığa mensup Hakan, Yabgu ve Tudun’lardan oluşan askeri ve mülki millet meclisi demektir. Ziya Gökalp’e göre ilk Türk Kurultay’ının kurucusu da Metehan olabilir.
Alp…
Onlar Alp, Alp Er, Alpagut, Alp Eren gibi adlar verilen Türk savaş kahramanlarıdır. Savaşta cesaret ve başarı gösteren erlere, Alp rütbesi verilirdi. G. Clauson’a göre, Göktürk döneminde savaşçılara verilen “Bagatur” rütbesi de Alpagu-Alpagut rütbesi ile eşdeğerdi. Emel Esin’e göre Xioungnu’ların hükümdarı Metehan’ın gerçek adı da Bagatur’dur.
Göktürklerde savaşta ölmek ölümlerin en şereflisi idi. Ölen Alp ve Er için dikilen Bengütaşlara “Er Bengüsü” denirdi. Mezar başlarına, ellerinde kadeh olan heykelleri de dikilirdi. Oğuz Alp’ları ellerinde şarap dolu kadehleri ile gömülürdü.
Kaşgariye göre Alp, tek başına düşmanla savaşan cesur savaşçı demekti. Bütün silahları kullanmakta usta, “Pars Postu” giyen cesur ve tek başına savaşmaya hazır Alp’lar vardı. (Alp-Er-Tonga). Diğer bir işaretleri ise atlarının kuyruklarına bağladıkları ipek kumaşlardı. At üstünde öne ve arkaya ok atabilen Alp’lar, Tulgalarının sağına ve soluna çift şahin kanadı takardı. Saçları uzun ve örgülü olurdu.
Oğuz Türkçesinde Evren’in (Ejderha) bir anlamı da Alp’tır. Alp’lar ejderha özelliklerine sahiptir. Göktürk döneminde Alp’lık ongunları Tonga, Bars, vb diğer yırtıcılar ile Büke-Ejderha ve Böri-Kurt idi.
Er-Erginlenmek…
Emel Esin’e göre “Er” kelimesi Erkek anlamının dışında, bir rütbeye karşılık gelmekteydi. Er kelimesinin Eren, Ergen, Erginlenmek gibi kavramların temelini oluşturduğu açıktır. Hun ve Göktürkler döneminde, “Er” olmak için avda bir hayvan öldürmek ya da güreş gibi güç gerektiren oyunlarda başarı göstermek gerekirdi. Er olma yaşı ortalama 14 idi ve bu şekilde Erliğini ispatlamış başarılı cesur gençler, ata mağarasında “İnisiye” olur erginlenirdi.
En önemli Er olma ritüeli Kur (Kurşak-Kemer) ve Silah kuşanmak idi. Bu tören sırasında erler “Kılıç-Kemer” üzerine ant içer ve kağanlarına bağlılık yemini ederlerdi. Sonra Er Adı ve Er At’ı verilirdi. Er Atı ve Er Adı alan kişiler kendilerine “Eş” seçebilir ve savaşlara katılabilirdi. Erginlenme ritüellerinden sonra, sosyal ve dinsel anlamda sınıf atladıkları ve Tanrısal makama erdikleri için “Eren” olurlardı. Alp-Eren kavramı da bu ritüeller ile bağlantılı, onlara yarı Tanrısal bir kutsiyet kazandıran askeri bir rütbedir.
Subay-Sü-baş…
Runik harfli metinlerde “Asker” kavramına karşılık gelen terimler Sü, Er, Eren ve Çerig ’dir.
Sibiryadaki bir mezar taşında sü-baş ifadesi vardır ve Karahanlılarda da devam etmiştir. Sü-baş en büyük askeri amirdir ve Alpagut rütbesi ile birlikte anılır. Birinci derecede Alpagutlara “Sübaşı” denir.
Günümüzde kullanılan “Su-Bay” tanımı, Sü-Baş kelimesi ile bağlantılıdır. “Sü” asker, “Sü-Başı” askeri amirdir. Türkçede “Bay” kelimesi, zengin üst sınıf beyler için kullanılan bir sosyal sınıf ve rütbe tanımıdır. Askerlerin amiri anlamında kullanılan Sübaş teriminin, Subay olarak kullanılmaya devam etmiştir. Ayrıca Osmanlı döneminde asayişi sağlayan Subaylara, Subaşı adı verilmiştir.
Runik yazılı metinler, Kutađgu Bilig ve Divanü Lüg.ti’t-Türk gibi kaynaklarda Sü kelimesinin sefer, savaş, cephe, birlik, kıta anlamında da kullanıldığı görülür.
Sü kökünden türediği düşünülürse, Süvari, Atlı askerdir.
Kurmay-Kurbay…
Kur-Bay, yani kemer sahibi bey ya da rütbeli bey kelimesinin, zaman içinde değişerek “Kurmay” şeklinde söylenegeldiği düşünülebilir. Kur adı verilen kemerler askeri kemerlerdir ve savaşta başarı gösteren, akıllı cesur Alplar “Kur Kurşanır”. Kemer çok önemli bir askeri semboldür. Kur “Rütbe” anlamına da gelir. Günümüzde iyi eğitim almış subaylara, “Kurmay” rütbesi verilir.
Onbaşı-Çavuş…
Manga komutanlarına verilen rütbedir.
Ellibaşı-Astsubay-Asteğmen-Teğmen-Üstteğmen…
Takım komutanlarına verilen rütbedir.
Üstteğmen-Yüzbaşı…
Bölük komutanlarına verilen rütbedir.
Binbaşı-Yarbay…
Tabur komutanlarına verilen rütbedir.
Yarbay-Albay…
Alay ve Tabur komutanlarına verilen rütbedir.
Tuğgeneral-Tuğbay
Tuğay komutanlarına verilen rütbedir. Tuğ yani sancak sahibi bey.
Tümgeneral-Tümenbay…
Tümen komutanlarına verilen rütbedir. Tümen Beyi.
Korgeneral-Korbay…
Kolordu komutanlarına verilen rütbe.
Orgeneral-Orbay…
Ordu Komutanlarına verilen rütbedir. Türkçe Or; orta, merkez ve büyük anlamına gelen kelimedir. Merkez komutanı.
KAYNAKÇA
Bozdemir, Mevlüt
1982, Türk Ordusunun Tarihsel Kaynakları, A. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayını, Ankara
Eliade, Mircea
1999, Şamanizm, İmge Kitabevi, Ankara
Esin, Emel
2001, Türk Mitolojisine Giriş, Kabalcı Yayınevi, İstanbul
2003, Türklerde Maddi Kültürün Oluşumu, Kabalcı Yayınevi, İstanbul
2004, Türk Sanatında İkonografik Motifler, Kabalcı Yayınevi, İstanbul
Gökalp, Ziya
1977, Makaleler 3, Gündüz Matbaacılık, Ankara
1976, Türk Töresi, Gündüz Matbaacılık, Ankara
1976,Türklüğün Esasları, Kültür Bakanlığı Ziya Gökalp Yayınları, İstanbul
1974, Türk Medeniyeti Tarihi-1, Türk Kültür Yayını, İstanbul
1974, Türk Medeniyeti Tarihi-2, Türk Kültür Yayını, İstanbul
Köymen, Mehmet Altay
1967, Alp Arslan Zamanı Selçuklu Askeri Teşkilatı, A.Ü.D.T.C. Fakültesi Türk Araştırmaları Dergisi, Ankara
Roux, Jean-Paul
2005, Orta Asya’da Kutsal Bitkiler ve Hayvanlar, Kabalcı Yayınevi, İstanbul
2002, Türklerin ve Moğolların Eski Dini, Kabalcı Yayınevi, İstanbul
Tekin, Süer
2006, Sü ve Sü ile Yapılan Tarihi Askeri terimler Üzerine Disiplinlerarası Bir İnceleme, H.Ü. Türkbilig Türkoloji Araştırmaları Dergisi, Ankara
- UFO MİTLERİ - 27 Haziran 2017
- 13. KABİLE MUSEVİ HAZAR TÜRKLERİ - 19 Haziran 2017
- TILSIMLI KEMİKLER, KEHANET VE ŞAMANİZM - 11 Haziran 2017
- “ALTIN BUZAĞIYA” TAPANLAR - 10 Haziran 2017
- ZEYTİN AĞACI - 9 Haziran 2017
- MEHMETÇİĞİN MİTOLOJİSİ - 2 Haziran 2017
- HIDIRELLEZ, HIZIR VE YEŞİL GEORGE - 8 Mayıs 2017
- Türk Budizmi &Türk Budist Kozmoloji ve Mitolojisi - 19 Kasım 2016
- Uzay Yolcusu - 8 Nisan 2016
- 5 Duyu - 8 Nisan 2016