…
KKTC CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)’nde, 19 Ekim 2025 tarihinde yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) lideri Tufan ERHÜRMAN büyük bir oy farkıyla kazandı.
Seçim sonuçlarını, Türkiye ve KKTC’de “sürpriz” olarak karşılayanların yanında “beklenilen bir sonuçtu” şeklinde değerlendirenler de oldu.
Tufan ERHÜRMAN’ın üstün farkla seçilmesinde elbette iç ve dış kaynaklı tepkilerin önemli bir yeri vardı.
KKTC halkı, uygulanan ambargoların, dünyaya açılamamanın ve dünyadan dışlanmışlığın her alanda yarattığı sorunların baskısı altında, uzun yıllardır yaşamanın zorluklarıyla karşı karşıya kaldı. Bununla birlikte;
- İçeride siyasi iktidarın kötü yönetimi, sorunlara çözüm getirememesi,
- İşsizlik,
- Yasadışı işlerin ve uyuşturucu bağımlılığının her geçen gün artması,
- İltimas,
- Tecrübe ve liyakatin kamu kurumlarında devre dışı bırakılması,
- Kamu kaynaklarının verimli ve etkin kullanılmaması gibi nedenler iç kamuoyunda büyük bir tepkiye neden oldu.
Bu tepkilerin doğal sonucunu olarak, yeni seçilen cumhurbaşkanına sadece kendi parti tabanı değil diğer partileri destekleyen seçmenler de oy verdi.
Söz konusu seçim sonuçlarında, dıştan gelen müdahalelerin de etkisi olduğu bir gerçek. KKTC halkının sosyal yaşamını ve iradesini dikkate almadan;
- Türkiye’deki siyasi iktidarın, uzun süredir, kendi siyasi görüşünü Kıbrıs Türk halkına benimsetmeye dönük uygulamalar,
- Seçim öncesinde, bazı siyasi kişilerle sonucu etkilemeye dönük propaganda faaliyetlerinin yapılması gibi yaklaşımlar iyi karşılanmamıştır.
Her şeyden önemlisi KKTC halkının kendine ait bir “Kıbrıs Türk kimliği” bulunmasıdır. Ada’da yaşayan soydaşlarımızın bu sosyolojik boyutu, Türkiye’yi yöneten siyasi iktidarlar tarafından son yıllarda göz ardı edilmiştir.
“Kıbrıs Türk kimliği”, varoluş mücadelesi, şanlı direniş sonucu ortaya çıkan sosyolojik bir olgudur. Ada’nın, 1878 yılında, İngiltere’ye teslim edilmesinden günümüze kadar, her türlü katliam, demografik değişim uygulamaları, yokluk ve baskılara rağmen Kıbrıs Türk’ü kendi kimliğini koruyarak varlığını bugüne taşıyabilmiştir. Bunda elbette Türkiye’nin büyük desteği olmuştur.
“Kıbrıs Türk Kimliği”, büyük bir mücadelenin, şanlı direncin adı olmakla birlikte farklı sosyolojik gerçekleri de bünyesinde barındırmaktadır;
- Kıbrıs Türk halkı, seküler toplum yapısına sahiptir,
- Zaferle sonuçlandırılan Türk İstiklal Savaşı’nı takiben Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından Türkiye’de yapılan devrimleri, soydaşlarımız İngiliz sömürge idaresi altında bulunmasına rağmen, çok kısa zamanda benimsemiş ve sosyal hayatına yansıtmıştır.
- ABD, Avrupa ülkeleri, Avusturalya, Türkiye ve diğer ülkelere göç etmek zorunda kalanlar, gittikleri yerlerde iyi eğitim almışlardır. Ada ile aile bağları halen devam etmektedir. Bu etkileşimin sayesinde eğitim ve kültür seviyesi oldukça iyi durumdadır.
Yukarıda sıralanan iç ve dıştan kaynaklanan etkiler ile Kıbrıs Türk kimliğinin bir yansıması olarak halkın siyasi iradesi, seçim sonucunda böyle bir değişime neden olmuştur. Bütün bunları değerlendirdiğimizde, sonuçları sürpriz değil normal olarak görmek gerekir.
Yeni seçilen Cumhurbaşkanı’ndan beklenti büyüktür. Kendilerini hem içte hem de uluslararası arenada zorlu bir süreç beklemektedir. KKTC’de halkın içeride yaşadığı sorunlara çözüm bulmanın yanında Kıbrıs görüşmelerinde nasıl bir çizgi izleyeceği, sonuç elde edip edemeyeceği önümüzdeki süreçte görülecektir. Kasım 2025’te yapılacak 5+1 gayri resmî Kıbrıs görüşmeleri, Tufan ERHÜRMAN’ın ilk katılım sağlayacağı toplantı olacaktır.
Tufan ERHÜRMAN’ın lideri olduğu CTP, bugüne kadar, Kıbrıs görüşmelerinde büyük çoğunluğu ile “federasyon” tezini savunan bir tabana sahiptir. Ancak CTP lideri, seçim çalışmalarında federasyon tezini çok fazla gündeme getirmemekle birlikte “eşitlik” temelinde bir çözümden yana olduğunu vurgulamıştır. Bu kapsamda öne sürdüğü şartlar;
- Siyasi eşitlik, pazarlık konusu olmamalıdır.
- Dönüşümlü başkanlık ve tüm kararlarda en az bir olumlu oy ilkesi kabul edilmelidir.
- Crans-Montana sürecinde varılan mutabakatlara sadık kalınmalıdır.
- Sonuç odaklı ve takvime bağlı bir metodoloji izlenmelidir. Olası bir başarısızlık halinde, statükonun devamını önleyecek garantiler müzakere öncesinde BM tarafından sağlanmalıdır.[1]
Yunan-Rum tarafı, öne sürülen bu şartları kabul eder mi? Seçimden sonra yapılan açıklamalara bakılırsa, bundan sonra yapılacak görüşmelerde bir sonuca gitmek mümkün görülmemektedir. Yunan- Rum ikilisi başlangıçtan bu yana öne sürdüğü tezlerinden vazgeçmiş değildir. Hedefleri Magali İdea, enosistir.
Rum Yönetimi lideri Nikos HRİSTODULİDİS, Cumhurbaşkanı Tufan ERHÜRMAN’ın seçilmesini olumlu bulduğunu, çözüm için “iki bölgeli, iki toplumlu federasyon” müzakerelerine ve “Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik esaslı müzakerelerin Crans Montana’da kesintiye uğradığı noktadan itibaren yeniden başlatılmasına yönelik çabalara katkıda bulunmaya hazır olduğunu” belirtmiştir.
Yunanistan Dışişleri Bakanı Giorgos GERAPETRİTİS ise;
- “Kıbrıslı Türklerin Tufan ERHÜRMAN’ı yeni liderleri olarak atama iradesi, BM Genel Kurul ve BM Güvenlik Konseyi Kararları temelinde Ada’nın yeniden birleşmesi için yeni bir umut ve beklenti sayfası açıyor. Bu yeniden birleşme, Kıbrıslı Rumların ve Kıbrıslı Türklerin Avrupa ailesi içinde barış ve refahını garanti altına alacak”,
- Önümüzdeki genişletilmiş gayrı resmi toplantıda bir sonraki adım üzerinde birlikte çalışmayı dört gözle bekliyoruz. Mevcut çalkantılı uluslararası ortamda bölünmelere yer yoktur.” ifadelerini kullandı.
Eski Yunanistan Başbakanı Aleksis ÇİPRAS ise seçim sonuçlarına ilişkin yaptığı açıklamada;
- İşgal altındaki topraklardaki seçim sonuçları olumlu bir gelişme,
- Kıbrıslı Türklerin federasyon çözümünü ve Kıbrıs’ın yeniden birleşmesini destekleme kararı, BM Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde müzakerelerin yeniden başlaması yönünde beklentiler yaratmaktadır[2] şeklinde açıklamalarda bulundu.
Yunan-Rum tarafı, Crans-Montana görüşmelerinde (2017) “Türk askerinin Ada’dan tamamen çekilmesi, Türkiye’nin garantörlüğünün son bulması” önerilerini gündeme getirerek görüşme masasını terk etmişti. Şimdi yine aynı noktadan başlamayı düşünmektedirler. Tufan ERHÜRMAN ise yaptığı açıklamalarla bu iki konuda tavizi kabul etmeyeceğini, eşitlik zemininde yetki paylaşımının olabileceğini belirtmiştir.
Türkiye, Crans-Montana görüşmesinden sonra “federasyonu esas alan bir görüşmede bulunmayacağını, egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü temelinde iki devletin iş birliğine dayalı uzlaşı vizyonunu” açıklamış, Türk tarafının çözüme ilişkin benimsediği esası da TBMM Genel Kurulunda, Kıbrıs Barış Harekatının 50’nci yıl dönümünde (2024) kabul edilen tezkerede açıkça vurgulamıştır;
“…İki devletli çözüm siyaseti, Akdeniz bölgesinde istikrar ve kalıcı barışı sağlamanın da yegâne yoludur. Ada’da iki ayrı halkın ve iki ayrı devletin varlığı daha fazla göz ardı edilmemelidir. Kıbrıs meselesinin çözümüne yönelik teşebbüslerin, bu gerçek üzerine inşa edilmesi şarttır. Kıbrıs Türk Devleti’nin, uluslararası toplumun bağımsız ve eşit egemen bir üyesi olarak hak ettiği yeri alması daha fazla tehir edilemez…”.
Dolayısıyla, Türk tarafının daha önce ve seçimden sonra yaptığı açıklamalar ile Yunan-Rum tarafının öne sürdüğü tezler birbirine tamamen aykırıdır.
Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Avrupa birliğine üye olmanın, Rum kesiminin “Kıbrıs Cumhuriyeti” adı altında uluslararası alanda kabul görmenin verdiği avantaj ve rahatlık ile bundan sonra yapılacak görüşmelerde, bu zamana kadar öne sürdüğü tezlerden asla vazgeçmeyecektir.
Rum kesiminde, son yıllarda ABD’nin, Fransa ve İsrail’in üs kurma faaliyetleri, ABD’nin silah ambargosunu kaldırması, Rum Milli Muhafız Ordusunun Yunanistan, Sırbistan, İsrail ve diğer ülkeler tarafından verilen başta hava savunma silahları olmak üzere modern silahlarla silahlandırılması, GKRY’nin kendi tezlerini savunmada cesaret verici gelişmelerdir. Bu durum karşısında Türkiye, Kıbrıs adasının garantör bir devleti olarak, daha önce yaşanılan S-300 olayında gösterdiği tepkiyi göstermemiştir.
Kıbrıs’taki bu gelişmeler çerçevesinde, Türkiye ve KKTC, Ada ve Doğu Akdeniz’deki uluslararası antlaşmalardan kaynaklı hak ve çıkarlarını korumak maksadıyla, “egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü temelinde iki devletin iş birliğine dayalı uzlaşı vizyonunda” bundan sonraki görüşmelerde ne kadar ısrarlı olabileceğini zaman gösterecektir. Bu vizyondan tekrar federasyon esasını temel alan teze dönüldüğünde Türkiye’ye ve KKTC’ye, 2004 yılı Annan Planı şartlarının yeniden dayatılacağı değerlendirilmektedir.
Unutmayalım, 60 yıldır devam eden Kıbrıs görüşmelerinde Yunan-Rum tarafının anlaşmada istediği;
- Ada’da Türklerin azınlık statüsünde olması,
- Türk askerinin Kıbrıs’tan tamamen çekilmesi,
- Türkiye’nin garantör ülke konumunun kaldırılması gibi çok önemli hususlar vardır.
Sonuç olarak, Türkiye-KKTC için Kıbrıs davası, yeniden “milli dava” olmak zorundadır. Siyasi partilerin görüşlerine göre değişkenlik göstermemeli, siyaset üstü konumda bulunmalıdır. Hem Türkiye hem de KKTC kamuoyu, önümüzdeki süreçte, “milli dava anlayışı” yaklaşımıyla aydınlatılmalı, görüşmelerde güç birliği oluşturularak ayrışmadan ziyade birleştirici bir yol izlenmelidir.
Kaynakça:
[1]https://www.detaykibris.com/erkut-yilmabasar-yazdi-erhurman-donemi-diyalogla-baslayan-umut-353575h.htm (E.T.: 23.10.2025)
[2]https://www.ensonhaber.com/gundem/yunan-ve-rum-siyasetcilerden-tufan-erhurmana-pes-pese-tebrik-mesajlari (E.T.: 23.10.2025)
- KKTC CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME - 26 Ekim 2025
- KIBRIS KONUSUNDA TÜRK TARAFINA BASKI MI VAR? - 4 Ekim 2025
- SAVUNMA SANAYİNDE 1900 YILINDAN 2025’E DEĞİŞTİREMEDİĞİMİZ DÖNGÜ - 2 Ekim 2025
- CUMHURİYETE GİDEN YOLDA ERZURUM KONGRESİ, BİR ANI VE BUGÜN TARTIŞTIKLARIMIZ - 22 Temmuz 2025
- TERÖRSÜZ TÜRKİYE, BARIŞ SÜRECİ - 19 Temmuz 2025
- KIBRIS’TA ÇÖZÜM MÜ, OYALAMA MI? - 15 Temmuz 2025
- İSRAİL-İRAN SAVAŞI VE BİR KUVVET ÇARPANI OLARAK SAVAŞIN LOJİSTİK DESTEĞİ - 30 Haziran 2025
- İSRAİL İRAN’A SALDIRMADAN ÖNCE STRATEJİK SEVİYEDE YAPILAN HAZIRLIKLAR VE GELİŞMELER - 19 Haziran 2025
- EMPERYALİZMİN GERÇEK YÜZÜ VE GEÇMİŞTEN BUGÜNE KIBRIS’TA YAŞANILANLAR (3) - 13 Haziran 2025
- EMPERYALİZMİN GERÇEK YÜZÜ VE GEÇMİŞTEN BUGÜNE KIBRIS’TA YAŞANILANLAR (2) - 30 Mayıs 2025