Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

DEVENİN KİNİ VE MÜLTECİ SORUNU ÜZERİNE

‘’Millî Güvenlik’’ sadece bir ülkenin toprak bütünlüğüne vaki olan, ya da olacak olan tehdide karşı alınacak tedbirleri kapsamaz. Diğer bir ifade ile günümüzde millî güvenlik kavramı, ülkelerin fiziki toprak işgaline yönelik saldırılara karşı alınması gereken önlemler olarak değerlendirilmemelidir.

Artık uluslararası arenada hedef tahtası değişmiş, hasım ülkenin ekonomik ve sosyal olarak yıpratılması, iç cephesinin çökertilmesi, bu maksatla demografisinin bozulması, mütecanis yapısının değiştirilmesi, bununla birlikte psikolojik harekât uygulamalarıyla zihinleri fethetme ve yönlendirme çabaları ön plâna çıkmıştır. [1]

Mevcut tehdidin niteliğindeki değişme

Türkiye’de halen mevcut milyonlarca mültecinin varlığı, beraberinde mevcut tehdidin niteliğini de değiştirmiş ve birinci öncelikle iç cephenin korunmasını zaruri hale getirmiştir.

Bize göre, Türkiye’nin iç cephesine yönelik tehdidin boyutu, çok açık biçimde yıllar önce aşağıdaki resimde çizildiği gibidir.

CIA Eski Türkiye Şefi Paul HENZE, ABD’nin Türkiye’yi parçalama projesini “Türkiye’yi Büyütme Projesi” olarak pazarlarken, “Türkiye’yi federalizm büyütecek” demişti. Ancak federalizm için farklı etnik, dini ve mezhebe sahip nüfus gerekliydi.

BOP’un fikir babası CIA Ajanı Graham FULLER’in “Türkiye, Osmanlı gibi çok kültürlü, çok dinli ve çok ırklı bir yapıyı benimsemelidir.” diyerek Paul HENZE’in dile getirdiği projeyi devam ettirdiklerini gösterdi.

Önce Suriye sınırındaki mayınlar temizlendi. Sonra milyonlarca Suriyeli Türkiye’ye dolduruldu. Arkasından Afgan, Afrikalı ve diğer çeşitli uluslara mensup milyonlarca insan geldi. Gelenlerin bir kısmına mevzuatlara aykırı bir şekilde vatandaşlık dağıtıldı.

Ünlü Yahudi milyarder George SOROS: “Sığınmacılar Türkiye’de kalmalı. Maliyetleri karşılanmalı.” diyerek getirilenlerin kalıcı olmasını sağlamayı finanse edeceklerini söyledi. [2]

Diğer taraftan ülkenin etnik, dini, mezhepsel cemaatlere dönüştürülme gayretlerinin tırmanış göstererek mevcut tehdide yeni bir boyut kazandırdığı ortaya çıktı.

Geçenlerde Lübnanlı yazar Amin MAALOUF, bir televizyon kanalında Lübnan’ın çöküşünü anlattı. Maalouf, Lübnan’ın hâlihazır durumu hakkında söyledikleri, ister istemez Türkiye’ye vaki tehdidin diğer boyutunu da gözler önüne seriyor ve hafızalarda bir takım sorularla birlikte yer edinmesine neden oluyor.

 Amin MAALOUF aynen şöyle söylüyor:

“Ülke, cemaat liderlerinin koalisyonuna döndü. Bir yere adam alınırken liyakata değil, o kişinin hangi cemaat ve tarikata bağlı olduğuna bakılıyordu. Lübnan, işte böyle çöktü.” [3]

Devenin kini

Anlatılan öyküye göre, İngiliz gazeteci, Sina’da karşılaştığı bir Bedevi’ye, “Sence dünyadaki mülteci sorununun sonu nereye varır?’’ diye sorar.

Bedevi; ‘’Ben bir öykü ile, bu sorunuza cevap vereyim’’ der.

Bedevi anlatır; Bir Bedevi, devesinin üstünde ve kızgın güneşin altında Sina Çölü’nde yol alırken birden şiddetli bir kum fırtınasına maruz kalır.

Devesini çökertir, üstünden iner. Heybeden aldığı sağlam bir kazığı, kızgın kumlara çakar ve devesini sıkıca kazığa bağlar. Sonra heybelerden katlanmış parçalar halinde çıkardığı küçük çadırı alelacele kurup, içine girer ve kapı örtüsünü her iliğinden düğümler, fırtına bulundukları bölgeye ulaşır.

Küçük çadır havalanacakmış gibi sallanmakta, rüzgârın oluşturduğu kum sağanağı, delip geçecek bir hızda, çadır yüzeyine çarpmaktadır. Her kum tanesinin, boyları küçük fakat verdikleri acı büyük oklar gibi bedenine saplandığı deve, dile gelir: “Efendi, canım çok acıyor, hiç olmazsa başımı çadıra sokmama izin verir misin?’’ der.

Dışarıda olmanın ne kadar zor olduğunu iyi bilen Bedevi, zavallı devenin bu dileğini kabul eder. ‘’Peki, başını çadıra sokabilirsin’’ diyerek, kapıyı bağlayan düğümleri boşaltır.  Fırtına giderek daha da hızını artırmaktadır.

Deve sahibine tekrar yalvarır. ‘’Efendi, derimin en ince olduğu yer boynumdur, şu an çok acıyor. İzin ver, boynumu da çadıra sokayım.’’ Bedevi devenin bu isteğini de karşılar.

Fırtına, sonsuza dek sürecek gibidir. Deve bu kez, ilk ikisinden daha acıklı bir sesle yalvarır; “Efendi, ne olur, hörgücümü de çadıra sokmama izin ver.’’ Bedevi bu son isteği de kerhen kabul eder. Ancak, hörgücün de içeri girmesiyle küçücük çadırda artık kımıldayacak yer kalmamıştır.

Bu duruma Bedeviden önce, deve tepki gösterir: “Efendi, bu çadır ikimize dar geliyor. Sen dışarı çıkıp, başının çaresine baksan.”

“Deve” deyip geçmeyin; kini çok derindir. Sizi çadırın dışına atacak kadar.[4]

Bu öyküden esinlenerek, ülkedeki mülteci sorunu nereye varır sorusuna, “Ülkenize bu kadar yabancıyı ilerisini, gerisini, sağını, solunu düşünmeden doldurursanız, başını rica ile çadıra sokan deve misali, sonunda sahibini yani sizi dışarı davet eder” cevabı ile karşı karşıya kalabilirsiniz. Ülkenizdeki mülteciler de gün gelir, sizi kendi ülkenizin dışına davet edebilirler.

Sonuç

Kitlesel göç ve mültecilik meselesinin, yaşadığımız dönemin en önemli sorunlarından biri olduğu aşikârdır.

Diğer yandan, günümüzde iç cepheyle ilgili ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğumuz da bir gerçektir.[5] Özellikle Türkiye halihazır gelinen safhada, üzerinde taşıdığı mülteci sorunu nedeniyle, iç cephede nüfus yapısının bozulması ve mütecanis yapısının değiştirilmesi tehdidiyle karşı karşıyadır. Uzmanların yaptıkları hesaplamalara göre, 2040 yılına gelindiğinde bugünkü nüfus artış hızı ile birlikte, ülkede sadece Suriyeli sayısının 15 milyona ulaşacağı ifade edilmektedir. Bu konuda mütecavizin niyet ve maksadı, iç cephede huzursuzluk yaratacak bir kitleyi Türk toplumuna kabul ettirmek ve aynı zamanda Türkiye’nin nüfus yapısını kendi kültürüyle bağdaşmayacak şekilde değiştirerek bozmaktır.

Bunun üzerine bir de yukarda Lübnan örneğinde dini konularda Maalouf’un söyledikleri de eklenirse mevcut durum, Cumhuriyet tarihimizin en ciddi beka sorunu ile karşı karşıya olduğumuzu gösterir. Bugün Türkiye’de yaşanan sorun budur.

Son söz, günümüzde öncelikle iç cephenin güçlü tutulması gerekmektedir. İç cephenin korunması, devenin kininin, sizi çadırdan dışarı atması örneğinde olduğu kadar önemlidir. Aslolan bütün memleketin, bütün milletin meydana getirdiği iç cephedir. [6]

KAYNAKÇA:

[1]http://ankaenstitusu.com/tehdit-degerlendirmesinde-oncelik-gocmenmulteci-sorununda/ Mütecanis: Dk’ya göre, birbirlerine benzer karakterlere veya yapıya sahip parça veya birimlerden oluşan (bütün veya topluluk), bağdaşık, homojen, türdeş.

[2]https://x.com/fatiheryilmaz0/status/1837481469880455395?t=NtjRGcD7-ovxXWqpAaTD8g&s=08

[3]https://x.com/yirmiucderece/status/1837526317551538623

[4]https://www.turkishnews.com/tr/content/2020/08/09/devenin-kini-derindir/

[5] https://www.veryansintv.com/yazar/nejat-eslen/kose-yazisi/aslolan-ic-cephedir/

[6]NUTUK-Gazi Mustafa Kemal Atatürk