Dört büyük merkez bankası başkanı Frankfurt’ta bir konferansta bir araya geldi. Kim bunlar? ABD, AB, Japonya ve İngiltere Merkez Bankası Başkanları… Havanda su dövülmesini bir kenara koyarsak, laf cambazlığından başka bir şey de yapılmadı.
Sadece bir tema önemliydi ki, belki de 17 yılın özeti gibiydi. Sözlü yönlendirmeler ve algı yönetimi… Elbette Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Bülent Gedikli, bilhassa Draghi’nin sözüne atladı ve ‘bak gördünüz mü’ diyerek başlayan cümlelerle, kredi derecelendirme kuruluşlarının siyasi davrandığını söyledi.
Gedikli meseleyi anlamamış. Çünkü bu dört merkez bankası başkanı kredi derecelendirme kuruluşlarından değil, dünya ekonomisinin tamamının algıyla yönetildiğinde bahsetti. Hatta bunu da büyük bir başarı olarak nitelendirdiler.
Gedikli, cımbızla bu lafı çekip komik duruma düşeceğine, daha ciddi sorular sormalıdır. Diyeceksiniz ki neden komik duruma düşsün? İçlerinden biri çıksa ‘Başarı palavraları ortada gezerken de aynı şeyi yapıyorduk. O zaman niye övünüyordunuz” dese öylece kalacak.
Peki, ne sorabilir? Mesela bu toplantıda neden dünyada bir başarı (!) öyküsü yazan Türkiye’nin merkez bankasının başkanının olmadığını sorabilir. Hadi diyelim ki, gerçekçi davrandı ve komik duruma düşmek istemedi.
O zaman daha gerçekçi bir sual ile ortaya çıkabilir. Neden sadece bu dört merkez bankası başkanıyla dünya ekonomisinin konuşulduğu sorusuna dikkat çekebilir. Çok kutuplu bir dünyaya gidilirken, neden tek cepheli bir oturum yapıldığını sorgulayabilir.
Aslında algı yönetiminden bahsediliyorsa, bu toplantı dahi, katılımcıları itibariyle bir algı yönetimidir. Halen dünyada ekonominin tek söz sahibinin bu cephe olduğunu imajını sunmaktadır. Ama nedense kimsenin gündemine bu gelmiyor.
Ben, Bülent Gedikli’nin son derece bilgili bir insan olduğunu biliyorum. Ama bu da dâhil son dönemdeki çıkışlarının da rasyonellikten uzak, ters algı yönetme eğilimli olması, yeterli güç ve ülke adına inandırıcılık kabiliyeti olmadığı için hepimizi gülünç duruma düşürüyor. Bu nedenle Gedikli’ye yakıştıramıyorum, eleştirimin sebebi de budur.
Peki, ana konuya dönersek, dünyada merkez bankası başkanlarının da belirttiği gibi neden sözel yöntemlerle ve algıyı yönetmek üzerine bir politika yürütülüyor. Çünkü gerçek şu:
Öyle büyük bir soygun yaşandı ve siyasetçiler aradan çekilip, merkez bankası başkanlarını öylesine ortada bırakıp, günah keçisi haline dönüştürdü ki, elinde enstrüman sayısı kısıtlı olan bu yetkililerin sözle müdahaleden başka çareleri yok.
Normalde faiziyle, parasıyla ekonomiyi yönlendirmek durumunda olan merkez bankaları, ancak sözel müdahalelerle durumu idare edebilecek seviyede. Yaptıkları her hareket, daha önce yapılmış bir başka yanlışı ve riski tetikliyor.
Bu nedenle de hareket yapmadan ‘yaparım ha’ sopasıyla dünya ekonomisini yönetmeye çalışıyorlar. Yani bugünün dünyasında algı ve ekonomi ikilisi tercihten değil, çaresizlikten kaynaklanıyor. Çünkü herkes dünyanın büyük bir iktisadi kaosun içinde bulunduğunu biliyor.
Tek fark bunun biz de dâhil, dünyadaki vatandaşlardan gizleniyor olması. Tavsiyem bunların konuşulması. Yoksa Gedikli’nin bu toplantıdan cımbızla çektiği söz ile olumlu tablo yaratmaya çalışan algı yönetimi sadece insanların acı bir tebessümüne neden oluyor.
- BU YAMA TUTAR MI? - 15 Eylül 2018
- KISKANANLAR ÇATLARKEN… - 27 Mart 2018
- BİR BİTCOİN KOMPLOSU - 16 Aralık 2017
- GIDADAKİ UÇURUM BÜYÜYOR - 9 Aralık 2017
- OSB’LERİ EMLAKÇILARDAN (!) KURTARIN - 29 Kasım 2017
- ALGI VE EKONOMİ - 19 Kasım 2017
- İNSANİ FİNANS OLUR MU? - 18 Kasım 2017
- ZEYBEKÇİ’NİN ÇIKIŞI VE TANITIM GERÇEĞİ - 12 Kasım 2017
- TASARRUFUN VAR; HABERİN YOK - 9 Kasım 2017
- ENFLASYON 9,8 NE DEMEK? - 4 Kasım 2017