…
BÖL VE YUT
Başlık Banu AVAR’ın aynı adlı kitabından.
Sayın Avar, İngilizlerin orijinal adı ‘’böl ve hükmet’’ olan sömürge kuralını, ‘’böl ve yut’’ olarak değiştirmiş.
Noam CHOMSKY isimli ABD’li bir Profesörün “Kader Üçgeni” kitabı, bize ‘’böl ve yut’’ stratejisini hatırlatıyor.
Chomsky anılan kitapta, ABD’nin Ortadoğu’ya BOP kapsamında vermek istediği yeni şekli şöyle anlatıyordu:
“Ortadoğu’da ulusalcılık ve ulusal kimlik yok edilmeli. Bunun için de Ortadoğu Osmanlılaştırılmalıdır. Böylece bölgede Batı çıkarlarına karşı çıkacak ulusal güç ve direnç kalmayacak, sistemin çarkları rahatlıkla işleyecektir.”
Şimdi buna dayanarak ABD Ankara Büyükelçisi Tom BARRACK, “Türkiye için en iyi sistem Osmanlı millet sistemidir.” diyor.
Asalında aynı şeyleri söylüyorlar.
Yani Türk ulusunun kanıyla canıyla çok zor koşullarda kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni çöpe gönderiyorlar.
Bu söylem Batı’ya, 11. yüzyıldan itibaren Haçlılardan, yani dedelerinden tevarüs eder. “Türkleri Anadolu’dan kovarak Orta Asya’ya sürme” (geldikleri yere geri gönderme) plân ve projesinin bir parçasıdır.
Bu emellerini gerçekleştirmek için yıllar önce yıkıcı ve bölücü kukla terör örgütlerini kullandılar. Türkiye’nin sinesine hançer gibi sapladılar ve ellerini bu kanlı hançerin sapından hiç çekmediler.
ABD Büyükelçisi Tom BARRACK’ın, Ortadoğu bölgesi için “Osmanlı Millet Sistemini” önermesi ve bu söylemin bugün ülke gündemini ciddi şekilde meşgul etmesi düşündürücü ve ülke için son derece tehlikeli bir durumdur.
“Osmanlı millet sistemine dönün” demek, Anayasanın 6. Maddesine aykırı biçimde, egemenliğin Türk Milleti’nden alınarak, yerine çok uluslu konfederal bir yapıyı Türkiye’ye reva görmektir.
Tabi sadece 6. Madde değil, bilinen malûm 42 ve 66. Maddelerini de hükümsüz kılmak.
Diğer bir ifadeyle Sevr’e geri dönmektir.
Bu çelişkiler silsilesi içinde, Türk toplumunun aklını kurcalayan aşağıdaki sorulara gerçekçi cevap verebilecek bir kurum var mı?
İnsan sormadan edemiyor.
Yani nasıl oluyor da ABD’nin ajandasında yer alan bölücü bir projeye hizmet edecek bir dil ülke gündemine damgasını vuruyor?
Tek bayrak, tek millet, tek devlet söylemlerine ne oldu?
Ne değişti de şimdi ABD’nin benimsediği yıkıcı ve bölücü modellere hizmet edecek dili konuşuyoruz?
Yıllardır “tek millet” vurgusuyla siyaset yapan bir anlayışın, şimdi çok milletli, çok kimlikli bir sisteme dönüşmesi ne anlama geliyor?
Kürt ve Arapları dillendiriyorsunuz da peki ülkedeki Laz, Çerkez, Gürcü, Arnavut, Pomak, Boşnakların durumu ne olacak?
Hani bunlar zenginlikti, onları dışladık mı?
Türkiye’de mevcut 26 etnik kimlik olduğunu, bunların hepsinin Türk kimliği altında eşit Türk vatandaşı olduklarını ve özgürce bir arada yaşadıklarını, merhum Süleyman DEMİREL gibi ne zaman telaffuz edeceksiniz?
Yıllarca bu ülkede sergilenen etnik ve dini fitneye karşı, bu durum Türkiye’nin “beka meselesidir” diye feveran edenler, şimdi aynı söylemi Batılı bir elçiden duyunca neden sessiz kalıyorlar?
Banu Avar’ın “böl ve yut” kitabında söylediği gibi Batı’nın politikaları hep aynı. Hiç değişmiyor.
İnsan topluluklarının birbirine kırdırılması, hedefe ulaşmak için, bölüp parçalayarak yönetmenin işbirlikçiler aracılığıyla nasıl sahnelendiği açıkça ortada.
Her şey tüm dünyanın gözü önünde cereyan ediyor.
Gerçekten anlamak zor.
Türk halkı onaylıyor mu?
Aslında bütün mesele, toplumsal mutabakattan uzakta, iktidarda kalabilmek uğruna ülkenin rotasını 180 derece değiştirme girişiminden ibarettir.
Bu tür değişim ve dönüşümlerin toplumsal mutabakatla sağlanması gerçeği göz ardı ediliyor.
Aynı şey Anayasa içinde geçerli.
O takdirde bunun halka sorulması en akılcı yol olarak karşımıza çıkıyor.
Bebek katilinin 26 sene sonra yayınlanan utanç verici videosu kaç kişi tarafından tasvip görüyor?
DEM’liler şöyle söylüyor, “Bu ittifak süreç ittifakıdır. Yani sadece çözüm süreci için birliktelikten ibarettir. Diğer türlü yollarımız ayrıdır.”
Bu ne demek?
Kerhen birlikteyiz demek.
Tamamen karşılıklı tavize dayalı bir süreç.
-“Silahları bıraktık, sizin dediklerinizi yaptık. Şimdi sıra sizde.”
-“Gördünüz işte silahları yaktık, artık siz de demokratik konfederalizme geçit verin.”
-“Hapisteki yoldaşları tahliye edin, kurucu öndere özgürlük verin, verin ki, bizde Anayasa değişikliğinde sizi destekleyelim.” demektir.
Bu süreç, ülkenin birliğine ve bölünmez bütünlüğüne halel getirecek, hainlerin yüzünü güldürecek ve emin olun Türk düşmanlarını sevindirecektir.
Bölücü terör örgütü ve onun uzantılarıyla yapılan her türlü alışveriş, ilişki, müzakere vb. mevcut kanunlarımıza göre suçtur. Ceza ile ilgili kanunlarda tanımı ve karşılığı vardır.
Yanlış hesap Bağdat’tan döner
Daha önce biz, “FETÖ devleti ele geçiriyor, Cumhuriyeti yıkacak yerine İslâm devleti kuracak” tehlikesini gündeme getirdiğimizde buna dudak bükenler, burun kıvıranlar, 15 Temmuz’da Atatürk ve Cumhuriyetin nigâhbanı askerler tarafından kurtarılmıştı.
Dün ‘’bunlarla çözüm olmaz, bunlara güvenilmez, taviz vermeyin, teröristlerle müzakere etmeyin, gizli kapaklı pazarlık yapmayın’’ dediğimizde, uyardığımızda, buna itibar etmeyenler ve bilahare hazin sonuçlarıyla yüzleşenler, bugün şimdi aynı hatayı tekrarlıyorlar.
Hiç mi ders alınmadı hendek çatışmalarından, şehirlerin yakılmasından yıkılmasından, yüzlerce vatan evlâdının toprağa düşmesinden.
Bir emekli albay kitap yazmış, “Sur’a kim üfledi” diye soruyor.
Hendek çatışmalarını kim veya kimler istedi? Sonu nasıl bitti?
Şimdi “Terörsüz Türkiye” denilen şey veya slogan, daha önce bebek katili yakalandıktan sonra tesis edilmişti zaten.
2002’den itibaren bu fırsat ne yazık ki değerlendirilemedi.
Çünkü o tarihte bunu değerlendirecek, memleketin hayrına ve milli çıkarlarına dönüştürecek ne bir öngörü, ne bir ufuk, ne bir vizyon, ne de bir kadro vardı.
Sonra ne oldu?
Hendekler kazıldı, şehirler yakıldı, yüzlerce vatan evladı şehit oldu. Milyarlarca para heder oldu.
Değerlendirme ve Sonuç
Bu ülkenin kahir ekseriyeti ve her yurtseveri terör belâsından çok çekti. Elbette silahların susmasını ve Türk gençlerinin toprağa düşmemesini arzu eder.
Artık bu halkın, “kandırıldık, bizi kandırdılar, Allah affetsin!’’ söylemlerini duymaya, dinlemeye tahammülü kalmadı.
Dün “bebek katili” denilen, ‘’İmralı canisi’’ diye yerden yere vurulan bir teröriste, bugün “kurucu önder”, “sayın” deniliyorsa, yapılan bu dönüşümün mutlaka izahı gerekir. Bunun sebebini açıklamak zarureti ortaya çıkar.
Süreç nedir? Akıbeti ne olacak? Kimlerle nasıl pazarlık içine girildi? ne konuşuldu? Ne tür tavizler verildi? Hangi mutabakatlara imza atıldı?
Bilmiyoruz.
40-50 bin kişinin katilleriyle masaya oturma ve konuyu müzakere etme girişimlerinin, televizyon programlarında meşru gösterilmeye çalışılan sözde ‘’Türk-Kürt-Arap’’ birlikteliğinin gerekçelerini, şeffaf olmadan bu millete izah edemezsiniz. Bu aziz millet bu filmi daha önce gördü, bu meşum senaryoyu yaşadı.
Son anda ortaya atılan parlak fikirlerin, bu tür münferit girişimlerin ve şahsi menfaat hesaplarının, gizli ajandaların sonu hep hüsran olmuştur.
Bu dün de böyleydi bugün de böyle…
Açın bakın yakın tarihimize.
Türk milli mücadelesi, Türk milletine dayalı ve milli bir devletin kuruluşu için verilmiştir. Sınırları kanla çizilen devletin adı, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti”dir.
“Egemenlik, Kayıtsız Şartsız Türk Milletine aittir.”
Milletin onuruyla ve hafızasıyla daha fazla alay etmeyin. Yapılacak en doğru ve en hayırlı iş seçim kararı almaktır.
- ANADOLU ÖZ BE ÖZ TÜRK YURDUDUR - 2 Ekim 2025
- NAMIK KEMAL VE HÜRRİYET KASİDESİ - 17 Eylül 2025
- MİLLÎ BİRLİK ANCAK ‘’DİL BİRLİĞİ’’ İLE SAĞLANIR - 28 Ağustos 2025
- HAİNSİZ TÜRKİYE - 22 Ağustos 2025
- SİYASETİN BELİRLEDİĞİ PROJELER MİLLÎ OLMALIDIR - 25 Temmuz 2025
- BÖL VE YUT - 16 Temmuz 2025
- DURUM ÜSTÜNLÜĞÜ İSRAİL’DE - 26 Haziran 2025
- TERÖRLE MÜCADELEDE KIRILMA ANLARI - 20 Mayıs 2025
- BÖLÜCÜ TERÖR ÖRGÜTÜ KONGRESİ TOPLANACAK MI? - 5 Mayıs 2025
- ATATÜRK’ÜN JEOPOLİTİK BAKIŞI - 1 Mayıs 2025