Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Anafartalar Kumandanı, Sakarya Meydan Muharebesi Mareşali, Cumhuriyet’in kurucusu, Türk devriminin öncüsü Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün rasyonelliği tartışılmaz. Bu yazımda Atatürk’ün bilime bakış açısını, yaptıklarını ve neler söylediğini derledim.

Atatürk, bilim ve teknolojinin medeniyeti oluşturduğunu, toplumun istikbali için vazgeçilmez olduğunu defalarca vurgulamıştır. Zira bütün toplumlar, bilime kattıkları ve katıldıkları ölçüde gelişmişlerdir. Atatürk’ün yetiştiği yer ve zaman bunu iyi idrak edebilmesini sağlamıştır. Milli Mücadele yıllarında da, Cumhuriyet kurulurken de ve sonrasında yaptığı çalışmalar ve söylevlerinde de bu husus üzerinde oldukça durmuştur.

1924’te büyük zaferlerin 2. yıldönümünde Dumlupınar’da yaptığı tarihi değerdeki özlü konuşmasında şöyle demiştir: “Milletimizin amacı milletimizin ideali… Tam manasıyla medeni bir toplum olmaktır… Dünyada her milletin varlığı hür ve bağımsız yaşama hakkı, sahip olduğu ve yapacağı medeni eserlerle orantılıdır. Medeniyet yolunda yürümek ve başarılı olmak yaşamak için şarttır. Bu Yol üzerinde duranlar veya bu yol üzerinde, ileriye değil, geriye bakmak bilgisizliğinde ve gafletinde bulunanlar, medeniyetin coşkun seli altında boğulmaya mahkûmdurlar. Medeniyet yolunda başarı, yenilikleri kavrayıp uygulamağa, yenileşmeye bağlıdır. Toplum yaşayışında, bilim ve teknoloji alanında başarılı olmak için tek ilerleme ve gelişme yolu budur. Hayata hâkim olan hükümlerin zamanla değişmesi, gelişmesi ve yenileşmesi zorunludur. Medeniyetin yeni buluşları, teknolojinin harikaları dünyayı değişmeden değişmeye sürükleyip durduğu bir dönemde yüzyılların eskittiği köhne zihniyetlerle, geçmişe sağlanmakla varlığımızı korumak mümkün değildir.”

Bilim Nedir?

TDK bilimi şöyle tanımlar:

  1. Evrenin veya olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneye dayanan yöntemler ve gerçeklikten yararlanarak sonuç çıkarmaya çalışan düzenli bilgi, ilim

Benim sizden istediğim Türkçe yardım, bazı eski yazılı bilim ve tarih gibi ciddi eserleri bana okumanızdır.” (H. E. Adıvar)

  1. Genel geçerlik ve kesinlik nitelikleri gösteren yöntemli ve dizgesel bilgi
  2. Belli bir konuyu bilme isteğinden yola çıkan, belli bir amaca yönelen bir bilgi edinme ve yöntemli araştırma süreci

Karl Popper’a göre bilim; bilim, içerdiği ifadeler, gözlem raporlarını oluşturan ifadelerle yanlışlanabilecek düşünce sistemlerinin tamamına verilen addır.

Atatürk, öncelikle, bilimin tezlerinin bireylerin keyfinden bağımsız olarak kontrol edilebilme özelliklerinin, onların günlük hayatta en nesnel, en doğru klavuz olarak kabul edilmelerini gerektirdiğini görmüştür. Dikkat edilirse Atatürk “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir.’’ demektedir; “Hayatta tek hakiki mürşit ilimdir fendir.’’ dememektedir. Buradan, Atatürk’ün bilimin hakikati tamamen bulmuş olduğunu sanmasa bile ona en çok yaklaşabilme potansiyelini içeren bir klavuz olduğunu idrak ettiğini görüyoruz. Bu nedenle Atatürk bilim dışı, yani kontrolüne imkân olmayan tüm diğer yollara sapmayı pek haklı olarak gaflet ve dalalet, yani aymazlık ve sapkınlık olarak nitelendirmiştir. (Samsun öğretmenleriyle yaptığı konuşma, 22 Eylül 1924)

Prof. Dr. Celal Şengör, Atatürk’ü epistemolojik açıdan irdelediği “Dahi Diktatör” adlı kitabında şöyle bir maddeleme yapmış ve bazı örneklerle bunu somutlaştırmıştır:

Bilimsel Yöntemin Maddeleri

  1. Problemin saptanması (bu genellikle önceki bilgilerimiz, yani gözlemler veya mevcut varsayımlar ışığında yapılır)
  2. Problem çözümü için bir varsayımın uydurulması
  3. Varsayımın çıkarımlarının gözlemle denetlenmesi
  4. Gözlemlerle çelişiyorsa varsayımın terk edilmesi
  5. Genişletilmiş gözlem temeliyle uyumlu yeni bir varsayımın uydurulması
  6. Yeni varsayımın çıkarımlarının gözlemle denetlenmesi
  7. Dördüncü ve sonraki aşamaların sırayla tekrarı

Popper’in sistematize ederek bizlere tanıttığı bu yönteme “eleştirel akılcılık’’ denir.

Atatürk’ün Yöntemi

Atatürk, tüm yaşamı boyunca;

  1. Önce karşısındaki sorunu iyi tanımaya ve tanımlamaya (yani kodlamaya),
  2. Kendisinden önce bahis konusu sorun veya sorunlar için ortaya atılmış çözüm önerilerini iyi öğrenmeye ve bunların başarısızlık ve / veya uygunsuzluk nedenlerini doğru teşhis etmeye,
  3. Sorun veya sorunların çözümü veya çözümleri için uygun varsayım önerileri üretmeye,
  4. Kendi önerdiği varsayımlara körü körüne asla bağlanmadan onları en acımasız şekilde gözlem raporlarıyla denetlemeye,
  5. Başarısız olduklarına inandığı varsayımlarını derhal eleyerek, yerlerine yeni gözlem temelini de dikkate alarak (yani kendi çözüm önerilerini başarısız kılmış olan gözlemleri de değerlendirerek) yeni varsayım önerileri üretmeye,
  6. Bu yeni varsayım önerilerini de daha önceki varsayımlar için yaptığı gibi gözlem raporları ışığında denetlemeye,

büyük özen göstermiştir. Bu yöntem Atatürk’ün işlerini neredeyse bitirdiği yıllarda, Karl Popper’in tüm dünyaya gösterdiği gibi, doğa bilimlerinden de bildiğimiz bilimsel yöntemin ta kendisidir.

Bu kademe kademe yürüyüş esnasında hemen her adımda bazı aksaklıklar çıkmış, bazen tüm bir varsayımın yanlış olduğu görülmüştür. Bu durumlarda bilimsel yöntem, yanlışlanan varsayımın terkedilerek yerine yeni verileri de kapsayacak yeni bir varsayımın ortaya konmasını gerektirir. Nitekim Atatürk de aynen öyle yapmıştır. Bunu bizzat kendi ağzıyla en güze dile getirdiği durum, Sakarya Meydan Savaşı’nda karşılaşılan soruna karşı aldığı önlemdir ki, bu eski varsayımın (eski tabirle “nazariyenin’’) tamamen ve derhal terk edilerek yerine yeni bir yenisinin koyulmasını gerektirmiştir. Bunu bizzat Atatürk’ün kendisinden dinleyelim:

“Meydan Muharebesi 100 kilometrelik cephe üzerinde cereyan ediyordu, sol cenahımız, Ankara’nın 50 kilometre cenubuna kadar çekilmişti. Ordumuzun cephesi garba iken cenuba döndü, arkası Ankara iken şimale verildi, tedbili cephe edilmiş (cephe değiştirilmiş) oldu, bunda hiçbir beis (zarar) görmedim. Hatta müdafaalarımız kısım kısım kırılıyordu, fakat kırılan her kısım en yakın bir mesafede yeniden tesis edilebiliyordu. Hattı müdafaaya çok raptı ümit etmedik (ümit bağlamadık) ve onun kırılmasıyla, ordunun büyüklüğüyle mütenasip (uygun) uzun mesafe geriye çekilmek nazariyesini kırmak için memleket müdafaasını başka bir tarzda ifade ve bu ifademde ısrar ve şiddet göstermeyi faydalı ve müessir buldum.

Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz. Onun için küçük, büyük her cüzitam (birlik) bulunduğu mevziden atılabilir. Fakat küçük-büyük her cüzitam, ilk durabildiği noktada, tekrar düşmana karşı cephe teşkil edip muharebeye devam eder. Yanındaki cüzitam çekilmeye mecbur olduğunu gören cüzütamlar, ona tabi olamaz. Bulunduğu mevzide nihayete kadar sebat ve mukavemete mecburdur.” (cII, ss. 617-618, vurgu benim)

Bilindiği gibi bu yeni varsayım hemen uygulanmış ve sonunda Yunan komutanı Papulas’ın, cepheyi müteaddit kereler yardığı halde, geri itememesi sonucu, asabının bozularak geri çekilme kararı almasına neden olmuştur.

Bu kitabın çıkacağı sıralar Celal Şengör’ün verdiği röportajda, Atatürk’ün savaş alanında tıpkı bir deney yapıyormuşçasına baktığını ve satranç oynadığını, bütün savaş stratejilerini bildiğini, aynı şekilde Yunan komutanların da bu stratejilere hâkim olduğunu ancak getirdiği yeni yaklaşımla karşısında teçhizat ve sayı bakımından üstün olan düşmanı alaşağı ettiğini belirtmiştir. Bu yeni stratejiyi Büyük Taarruz’da karşı tarafın öğrendikleri de dikkate alınıp revize edilerek ne hattı, ne sathı savunmalarına olanak sağlanmıştır, nihayetinde zafer gelmiştir. Atatürk Ruşen Eşref’le de paylaşmış onun kaleminden yazıya dökülmüştür.

Ömrü boyunca bilim ve akılcı düşünceye büyük önem veren Atatürk, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak ve onu aşmak için izlenecek yolun bilim yolu olduğunu her zaman vurgulamıştır. Atatürkçülüğü diğer akımlardan ayıran en önemli yanı, eleştirel akılcı felsefi yapısı ve yöntem olarak kullandığı ve önerdiği bilim olmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk Türk Milleti’nin ve yeni kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin uygarlık dünyasında hak ettiği yeri en kısa zamanda almasını istiyordu. Atatürk, Türk Milleti’nin de medeniyet yolunda başarı için yenilenmesi gerekliliğini şöyle vurgular: “…Efendiler, medeniyet yolunda muvaffakiyet yenilenmeye bağlıdır. Sosyal hayatta, iktisadî hayatta, ilim ve fen sahasında muvaffak olmak için yegâne tekâmül ve terakki yolu budur. Medeniyetin buluşlarının, fennin harikalarının, cihanı değişmeden değişmeye sürüklediği bir devirde, asırlık köhne zihniyetlerle, maziperestlikle mevcudiyetin muhafazası mümkün değildir…” Modernleşmeyi bir bütün olarak ele alan ve Türk toplumunun tüm kurumlarıyla modernleşmesini hedefleyen Atatürk’ün yaptığı inkılâplarda temel aldığı bilim ve bilimsel düşüncedir. Atatürk bilimi ve bilimsel düşünceyi temele alarak yaptığı inkılapları gerçekleştirirken de her zaman dürüst ve eleştirilere açık olmuştur. Yaptığı inkılâpların amacını, ne anlama geldiğini ve Türk Milletinin çağdaşlaşmasına ne gibi katkı sağlayacağını açıklıkla anlatmıştır. “…Şimdiye kadar yapılmış bulunan yanlışların en büyüğü özellikle girişim sahiplerimizin, aydınlarımızın ve özellikle bilginlerimizin en büyük günahı namuslu olmamaktır. Ulusun karşısında namuslu olmak, namuslu hareket etmek gereklidir. Ulusu aldatmayacağız. Ulusa daima ve daima gerçeği söyleyeceğiz. Belki yanlış yaparız. Gerçek zannederiz. Fakat ulus düzeltsin! Kendimizi kimsenin üstünde görmeğe hakkımız yoktur…” sözleri sınanmaya açıklığının kanıtıdır. Mustafa Kemal Atatürk’e göre bilim evrenseldir ve gerçeğe götüren bir yol göstericidir. Atatürkçülük, bilimin ve bilimsel düşüncenin temele alındığı Atatürk ilke ve inkılâpları demektir. Atatürkçülük (Atatürkçü Düşünce Sitemi) her şeyden önce akılcıdır. Her türlü bağnazlığa, dogmacılığa, boş inançlara, akıl dışı düşüncelere kesinlikle karşıdır. Atatürkçülük çağımızın bilimsel düşüncesini, düşünce özgürlüğünü ve bilimin yol göstericiliğini benimsemiştir (Yaltırak, 1997; Akbal, 2006; Kayadibi, 2006; Özata, 2007; Sönmez, 2013). Bilimin ve bilimsel düşüncenin toplumsal hayatın her alanında ve toplumun tüm bireyleri tarafından etkin olarak işe koşulması düşüncesi ve uygulaması, Atatürkçülüğe ve Atatürk’ün mirasına sahip çıkma ve onu ileriye taşıma adına daha çok hizmet edecek bir gerekliliktir.

Atatürk’ün Bilim ve Teknoloji Hakkındaki Bazı Sözleri

“Arkadaşlar;
Türkiye matbuatı milletin hakiki sada ve iradesinin tecelligahı olan Cumhuriyetin etrafına çelikten bir kale vücuda getirilecektir. Bir fikir kalesi, zihniyet kalesi. Erbabı matbuattan bunu taleb, Cumhuriyetin hakkıdır.’’ (05.02.1924)

Gayeti içtimaiyetimizi hedefi hakikate, hedefi saadete isal için iki orduya ihtiyaç vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri milletin istikbalini yoğuran irfan ordusu: Bu iki ordunun her ikisi de kıymetlidir, alidir, feyizlidir, muhteremdir, fakat bu iki ordudan hangisi daha kıymetlidir, hangisi yekdiğerine müreccahtır. Şüphesiz böyle bir tercih yapılamaz. Bu iki ordunun ikisi de hayatidir.” (24.03.1923)

“Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, muharebe meydanlarında ne adar parlak zaferler elde ederse etsin o zaferlerin payidar neticeler vermesi ancak irfan ordusuyla kaimdir.” (24.03.1923)

“Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak evvela bizim kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen bütün ef’al ve harekâtımızla gösterelim, bilelim ki milli benliğini bulmayan milletler başka milletlerin şikârıdır.” (20.03.1923)

“Süngü ile, silahla, kanla istihsal ettiğimiz zaferlerden sonra, irfan, ilim fen, iktisadiyat gibi sahalarda muzaffer olmak için çalışacağız.” (20.03.1923)

“Memleketi ilim, irfan, iktisat ve ümran sahasında da yükseltmek milletimizin her hususta pek feyyaz olan kabiliyetlerini inkişaf ettirmek, nesli âtiye metin, muayyen ve müsbet bir seciye vermek lazımdır.” (07.03.1923)

 

“DÜNYADA HERŞEY İÇİN; MEDENİYET İÇİN, HAYAT İÇİN, MUVAFFAKİYET İÇİN EN HAKİKİ MÜRŞİT İLİMDİR, FENDİR. İLİM VE FENNİN HARİCİNDE MÜRŞİT ARAMAK GAFLETTİR, CEHALETTİR, DALALETTİR.”


Kaynakça:

[1] Şengör, A. M. C.,2014, Dahi Diktatör: Ka Kitap, İstanbul

[2] Şengör, A. M. C.,2014, Bilgiyle Sohbet, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul

[3] Ortaylı, İ., 2018, GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK, Kronik Kitap, İstanbul

[4] Tütengil, C. O., 1998, Atatürk’ü Anlamak ve Tamamlamak, Cumhuriyet

[5] Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi Cilt : XIII / Kasım,1997/ Sayı: 97

[6] Ali Rıza ERDEM, ‘’ATATÜRK’ÜN BİLİME VERDİĞİ ÖNEM: BİLİMİ ve BİLİMSEL DÜŞÜNCEYİ HAYATTA REHBER EDİNMESİ’’(2014)