Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

YENİ JEOPOLİTİK & HİNT-PASİFİK

“Fili görmek”, 19. yüzyılda popüler olan bir deyimdir. Eski bir Hint hikâyesine göre, bir grup kör adam hayatlarında ilk defa bir fil ile karşılaşırlar. Her biri dokundukları parçasına ve önceki tecrübesine göre fili farklı bir şeye benzetir. Bu örnek, bugünün belirsizlikler dünyasını nasıl gördüğümüze de tasvir edilebilir. Her birimiz kendi bilgimiz ve tecrübelerimize göre anlamaya çalışıyoruz ama çoğumuz filin bir parçasını yorumlasak da bunun fil olduğunu söyleyemiyor yani gerçeğin etrafında dönüp duruyoruz. Avrupa’nın en iyi Fil tanımlayıcısı Napolyon BONAPART idi. Coğrafyayı çok güzel anlamış, doğru bir savaş stratejisi ile birliklerini çok uzaklara gönderebilmişti. Stratejinin unsurları olan yöntemler, vasıtalar ve sonuçlar ile ilgili büyük kararlar almıştı. Mustafa Kemal ATATÜRK ile bu dâhilere ait yetenek, aynı zamanda sanat haline geldi. Jeopolitiği doğru okumak ve buna uygun stratejiler geliştirmek, bilimsel bir yetenek olmak kadar aynı zamanda sanattır. Bu yüzden, geleneksel savaşlardan gri bölge taktiklerine kadar pek çok savaş yöntemi ortaya çıktı. Fili görmek, tarih ve coğrafya bilgisi, çok disiplinli bakış ve parçaları bir araya getirebilme kabiliyeti ister. Bu aslında tam da istihbarat analizcisinin işine benzer; binlerce legonun içinden doğruları seçip, büyük resmi ortaya koymak ve içinden fili görmek…

Bugün tarihin büyük dönemlerini başlattığını düşündüğümüz olaylar, o dönemde böyle görülmemişti. Yani tarihteki büyük olaylar, devrimlerin önemi sonradan anlaşılmıştır. Ne Westfalia anlaşması imzalandığında ne de Fransız Devrimi meydana geldiğinde çok az kişi bunun dünya tarihi için öneminin farkında idi. Bu da büyük fili görmek ile alakalı. Bugünün dünyasında da jeopolitik olarak gerginlik ve istikrarsızlık dönemi içinde olduğumuz genel bir kabul görmektedir. Kabaca 1815-1914 arası dönem İngiliz hegemonyasını temsil eder ama bu pek barışçı bir dünya değildi. 1914-1945 arasında iki dünya savaşı ve büyük depresyon yaşandığından felaket dönemi olarak adlandırılır. II. Dünya Savaşı’ndan sonra ise hegemonya ABD’ye geçti ama diğer süper güç Sovyetler Birliği ile birlikte Soğuk Savaş süresince iki kutuplu bir dünya vardı. 1989 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılması ile tek kutuplu dünyada yaşamaya başladık ve şimdi Çin, Rusya ve Hindistan çok kutuplu bir dünya için ABD ile rekabet ediyor. 21. yüzyılın ilk çeyreği biterken, küresel jeopolitik ortam yakın tarihte hiç olmadığı kadar değişken ve belirsiz. Son on yıllar ile kıyaslandığında önümüzdeki on yıl yani Büyük Savaş öncesi küresel jeopolitik düzende büyük kırılmalar yaşanıyor.

20. yüzyılın ortalarına kadar Hint Okyanusu, İngiliz İmparatorluğu’nun koruyacağı merkez jeopolitik bölge idi. Hint Okyanusu’nun etrafındaki bütün büyük kıyı şehirleri ve stratejik limanlar (Doğu Afrika’da Durban, Zanzibar ve Mombasa, Arap Yarımadasında Aden ve Muskat, Hint kıtasının diğer tarafından Bombay ve Kalküta, Batı Avustralya’da Perth) İngilizlerin kontrolündeydi. İngiliz donanması Hint Okyanusu’na Süveyş, Singapur ve Cape Town üzerinden geliyor, büyük okyanus adalarını (Ceylon, Şagos, Şeysels, Maldivler, Andamn ve Nikobar) hâkimiyeti altında bulunduruyordu. Ancak, II. Dünya Savaşı sonrası İngiltere hegemonyasının sona ermesi, bu bölgelerden çekilmesi, sömürgeciliğin bitişi, Hint bağımsızlığı ile Hint Okyanusu jeopolitiği çok değişti. 1955 yılındaki Bandung Konferansında üç karizmatik lider Hindistan’ın Nehru’su, Mısır’ın Nasır’ı ve Eski Yugoslavya’nın Tito’su Bağlantısızlığı seçmişti. Ama Çin, 1962 yılında Hindistan’ın doğusunu işgal ederken, kimse yardımına gitmedi. Gandi’nin rehberliği, Realizm’in ‘güç dengesi’ mantığı ile uyumlu değildi.

1970’lerin ortasında Hint Okyanusu’nun batısı Bahreyn ve Afrika Boynuzu ile İngilizlerin kontrolündeki Diego Garcia adasındaki Amerikan donanması tarafından kontrol ediliyordu. Amerikan hegemonya kurgusu (Pax Americana; Amerikan barışı) Singapur, Avustralya, Tayland ve Pasifik’teki Guam ve Filipinler üslerine kadar uzanıyordu. Sovyetler, Etiyopya ve Somali ile yakın ilişkilerine rağmen ABD ile jeopolitik olarak rekabet edecek konumda değildi. Şimdi yeni jeopolitik bir kez daha Hint Okyanusu merkezli gelişmelerle şekilleniyor. Ukrayna Savaşı ile birlikte, Batı ve Doğu arasında ikinci bir demir perde ortaya çıkarken, Batı için asıl hedef Çin. İki taraf 2035’lerde beklenen Büyük Savaş’a ordularını hazırlarken, Güney Çin Denizi’nden Hint Okyanusu, Hürmüz Boğazı ve Afrika Boynuzu’na kadar uzanan deniz yolları, kanallar ve limanlar üzerinde büyük bir köşe kapamaca devam ediyor. Çin, Avrasya içinde geliştirdiği ekonomik savaş koridorlarını Hindistan’ın etrafından Hint Okyanusu’na ulaştırmaya çalışıyor. ABD’nin stratejisi için bulunmaz bir müttefik olan Hindistan ise bu role pek istekli değildi ve Rusya’ya daha yakındı. Ama yakın zamanda ABD’nin gayretleri sonuç vermeye başladı.

Bir büyük devletin olması gereken jeopolitik konumu derken ilk akla gelen geniş topraklar ve okyanuslardır. Ancak, iklim ve topografya engeller yarattığında, devlet bu doğal engelleri yapay yollarla sona erdirmek için gerekli sermaye ve teknolojik beceri için uygun elemanlara sahip oluncaya kadar beklemek zorunda kalacaktır. Osmanlı İmparatorluğu’nun ve günümüz Rusya Federasyonu ve Hindistan’ının toprakları en geniş devletler arasında yer almasına rağmen ikinci sınıf güç olarak kalmalarının nedeni böylece netleşmektedir. 2023’ün en tehlikeli sıcak bölgeleri Güney Çin Denizi, Hürmüz Boğazı ve Hindistan’ın Pakistan ve Çin sınırları olacak. 2023’de Suudi Arabistan’ın enerji fiyatları üzerine etkisi ve Türk-Rus yakınlaşması en çok konuşulacak konular olmaya devam edecek. Büyük güç çekişmesi, küresel ideolojik çekişmeyi de doğurdu. Liberal siyasi-ekonomik model ile otoriter rejimler arasındaki ideolojik farklılık, yeni jeopolitik çekişmenin diğer boyutu. Yani dünya hem jeopolitik hem de ideolojik revizyonizm yaşıyor. Avrupa’daki Türkiye ve Macaristan bile Batı tarafından ideolojik olarak karşı cephede görülüyor ve jeopolitik revizyonizm gereği ayrışmaya başladılar. Avrasya’da yeni ulaşım hatları hayata geçince, küresel jeopolitiğin yeni bölümleri kesinlik kazanacak. Bu makalede hep birlikte büyük resmi ve fili göreceğiz.

Yeni Demir Perde

Batı ile Rusya arasında yeni bir Büyük Duvar ya da Yeni Demir Perde örülüyor. Ukrayna Savaşı ile duvarın temelleri atıldı ve şimdi duvarın Batı tarafı için yeni roller belirleniyor. Kuzey Akım II boru hattına sabotaj, duvar projesinin bir parçasıydı. Rus işgali bir yıl önceden görülmüş ve değerlendirmeler buna göre yapılmıştı. Rus işgali provoke edildi ve kadim Kiev/Rus kültürü ile sınır çizildi. Slav Rus-Ortodoks kültürüne çizilen bu sınır, Rus etki sahasını önemli ölçüde çevreleyecek. Bu duvar, Rusları öbür tarafında baskı altın tutarken ve zayıflatırken, Çin’e yönelik yeni Pasifik NATO’sunun dizayn edilmesini gayretleri yöneltecek.

Yeni bir Avrasya jeopolitiği ortaya çıkıyor:

– Batısında Büyük Duvar, NATO ve Üç Deniz İnisiyatifi,

– Doğusunda otokrat devletler,

– Doğu-Batı istikametinde Çin’in Tek Kuşak ve Tek Yol projesinin ulaştırma hatları,

– Merkezinde Türk Devletleri Teşkilatı,

– Rusların Hindistan’a uzanan Kuzey-Güney Koridoru,

– Güneyinde ABD’nin Hint-Pasifik ekseni,

– Uzak Doğu’sunda ise ABD’nin ikili anlaşmaları, Dörtlü Diyalog ve AUKUS var.

ABD, Ortadoğu’dan Hint Okyanusu ve Pasifik’e (Hint-Pasifik) deniz yollarını Çin’e kapatırken, Güney Çin Denizi etrafında yeni bir NATO kurguluyor. Avrasya’nın içinde içe Kuzey Kafkasya’dan Doğu Türkistan’a yeni cepheler açılarak, Rusya ve Çin’e kan kaybettirilecek.

Harita: Yeni Demir Perde

erggarog

ABD, sürekli olarak Çin ve Rusya’nın diğer ülkeler ile bağlarını koparmaya çalışıyor. ABD dış politikasının esasını Rusya ve Çin’i engellemek, gelişme ve genişlemelerini önlemek var. Siyasi söylemde ise otoriterliğe karşı demokrasileri savunmak tezi kullanılıyor. Amaç, tek kutuplu Amerikan hegemonyasını rakipsiz şekilde sürdürmek. Bu ise her coğrafyada pek çok müttefik ve sayısız savaş demek.

Bütün bunlar Yeni Atlantis’in Batı ile Doğu arasında bölünmesi, Huntington’ın Medeniyetler Çatışması için ortamın hazır hale gelmesi anlamına geliyor. Üstelik Avrasya’da birer milletler hapishanesi olan Rusya ve Çin kendilerine kendi kendine yeterli ayrı birer dünya kurmaya çalışırken, Türkiye ve Ortadoğu ülkeleri için arada bir tünel de olmayacak. Ukrayna Savaşı’ndan sonra çok sürmeden Rusya’nın çöküşü gelecek. Bu ise Rusya’nın konumunu değiştirecek, Çin’in altındaki otokrat ekseni içinde bir “ortak” statüsü alacak ve bugün Rusya’yı takip etmek zorunda kalanlar yüzlerini Pekin’e çevirecekler.

Yeni jeopolitiğin merkezi; Hint-Pasifik ekseni

Yeni jeopolitik düzenlemeler beraberinde sürekli yeni kavramlar ve eksenler doğuruyor. Örneğin Asya-Pasifik ekseni Kasım 2017’de Trump’ın Asya ziyaretinden sonra Hint-Pasifik olarak adlandırılmaya başlandı. Son yıllarda Çin’e karşı dörtlü bir demokratik cephe oluşturmaya çalışan ABD, Japonya, Avustralya ve Hindistan, bu dörtlü içindeki konumlarında daha ihtiyatlı ve Çin’e karşı dengeli olmak istiyorlar. Hindistan ve Çin’in 1954 yılında Cevahirlal NEHRU ve Zhou ENLAİ tarafından imzalanan “Barışçı Birlikteliğin Beş Prensipi” (Panşel Anlaşması) ile ilişkilerde bir denge kurulmuştu. Ancak, 1962 yılında Hindistan’ın bir kısım topraklarını işgal etmişti.

Çin, Pakistan-Gwadar’da kurduğu büyük limandan sonra, geçen yıl Kızıl Deniz ağzındaki Cibuti’de ilk daimî deniz aşırı üssünü kurdu. ABD, Çin ve Hindistan yanında İngiltere ve Fransa da bölgede askeri varlıklar bulunduruyor. ABD’nin askeri üstünlüğü tartışılmaz olsa da Hint Okyanusu ile Afrika Boynuzu arası gittikçe büyük güç çekişmelerinin yeni bir jeopolitik alanı oluyor. Hint Okyanusu etrafında 2.5 milyar insan yaşıyor ve büyük bir ekonomik Pazar teşkil ediyor. Hint Okyanusu’na ulaşmak için gerekli Hürmüz Boğazı, Aden Körfezi, Süveyş Kanalı ve Malakka Boğazından geçen stratejik deniz yolları dünya ticareti için çok önemli ve her biri büyük bir jeopolitik çatışma kavşağını temsil ediyor. Bu kavşaklara ulaşmak için Hint Okyanusu’nu kontrol etmek çok önemli. 21. Yüzyılda çatışmalar belki de burada başlayacak.

Hindistan, Çin ile olan olumsuz ilişkilerine rağmen ABD ile doğrudan bir yola girmek konusunda aslında pek gönüllü değil. ABD ve Japonya’nın coşkusuna rağmen; Hindistan, öncelikle Hint-Pasifik konsepti karşısında Çin ile ticari ilişkilerinin zarar görmesini istemiyor çünkü bu durum iç istikrarını da bozabilir. Kendini dinamik Asya’nın bir parçası olarak görüyor ve “Doğu’ya Bak” ve “Doğu’da Hareket Et” politikalarını benimsiyor. İki ülke arasında gerilim ve sınır çatışmaları devam etti, aralarında büyük bir güvensizlik var. Çin, Hindistan ile ilişkilerini asimetrik görüyor ve pek önemsemiyor. Hindistan’ı Çin’in arka bahçesinde karışık ve kirli bir ülke olarak görüyor. Hindistan, Tibetli sürgünlere ev sahipliği yapıyor. Daha önemlisi iki ülke Güney Asya ve Hint Okyanusu’nda rekabete başladılar. Çin; Sri Lanka, Bangladeş, Myanmar ve Nepal ile Hindistan etrafında bir ortak halkası kuruyor. İpek Yol Projesinde ise Pakistan ile Keşmir’den geçecek bir koridor geliştiriyor.

Çok kutupluluğa geçiş rüzgârına katılan bugünkü Hindistan, Hint Okyanusu’nda jeopolitiği değiştirmek istiyor. Önce Şeysel adalarına üs kurma niyetini açıkladı. Öte yandan, yüzey gemilerinden bir donanma ve yeni bir güç projeksiyonu kurguluyor. Mozambik’ten Arap Denizi’ne yeni deniz rotaları oluşturuyor.

13 Temmuz 2022’de ABD başkanı Joe BİDEN, BAE, Hindistan ve İsrail liderleri ile yaptığı zirve toplantısı yeni bir jeopolitik eksenin doğuşu olarak yorumlandı; Batı Asya. Kabil’in çöküşü, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından bu hamlenin asıl amacı, Arap-İsrail yakınlaşmasına paralel olarak Hindistan’ı İran’ın elinden almak. ABD, Ortadoğu ve Güney Asya’yı böylece entegre ederek yeni bir jeopolitik eksen yaratmaya çalışıyor. Batı Asya ekseni, Abraham Sözleşmeleri ile başka bir jeopolitik yaratan BAE-Bahreyn-İsrail-Fas ekseninin uzantısı olarak görülebilir. Ortak hasım İran’a karşı BAE ve İsrail ilişkileri gelişiyor. Bahreyn’de ABD 5. Filosu var. Fas ise Afrika’da ABD’nin stratejik ortağı oluyor. Azerbaycan ile stratejik ortak olan İsrail, İran’a iki cephede sorun çıkarmaya devam ediyor; Kafkasya ve Arap Körfezi.

Harita: Hint-Pasifik Bölgesi Anahtar Ticaret Rotaları ve Kanallar

Resim1

Modi, büyük baskı altında ve aslında her iki tarafa oynuyor; hem emperyalizme karşı çıkıyor hem de kendi güç politikalarını geliştiriyor. ABD ise Hindistan’ı kazanmak peşinde. ABD’nin Çin ile ticaret hacmi 100 milyar dolar; Endonezya, Güney Kore ve Avustralya ile ise her biri ile 25 milyar dolar civarında. Ancak, ABD dengeyi Çin’den Hindistan’a kaydırıyor ve en büyük ticaret ortağı olmaya oynuyor.

18 Ocak 2023’te Rusya Dışişleri Bakanı Sergey LAVROV üç saat süren bir basın toplantısında, pek çok konu arasında NATO’nun Güney Asya’da Hint-Pasifik planlarından bahsetti. Lavrov, Batının Hindistan’ı Rusya ve Çin karşıtı askeri bloka çekme gayretlerinin farkında olduklarını açıkladı. Lavrov’a göre; NATO, Hint-Pasifik bölgesinde böl ve yönet kuralını uyguluyor ve Hindistan kahramanca direniyor.

Türk Jeopolitiği

Dünya Türklüğü’nün büyük bir bölümü de bağımsızlığa kavuşmuştur. Sorumluluğumuz sadece Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı değil 350 milyonluk tüm Türk dünyasına karşıdır. Yüzyıllardır üstü örtülen Türk Dünyası, kültürünün bütün özellikleriyle gün ışığına çıkarken, bu kültürü külleri arasında, baskılar altında uzun süre koruyanlara, yaratıcılarına bugünkü ve bütün dünyadaki Türk kuşaklarının borçları, sorumlulukları vardır. Hedef, Türk Birliği ve Turan olmalıdır. Sınırları karadan ve denizden saldırıya açık olan Türkiye, her zaman zor bir stratejik pozisyonda olacaktır. Türkiye, Karadeniz, Ege ve Doğu Akdeniz’deki konumunu güçlendirmekten öte okyanusa uzanan deniz hatları üzerinde varlık göstermelidir. Devlet adamına düşen ülkesini bekleyen tehlike ve fırsatları öngörerek, ulusal gücü buna göre geliştirmek ve tarihin kırılma noktalarında tereddüt etmeden, ulusal gücü kullanmaktır. Bunun için de uzun vadeli bir jeostrateji ve buna uygun kapasite geliştirmeye ihtiyaç vardır.

Türkiye ve Türk Dünyasını bekleyen üç büyük fırsat;

(1) Rusya’nın dağılması,

(2) İran’da rejim değişikliği,

(3) Çin’in Batı sınırlarında yaşanacak yeni cephe savaşlarıdır.

Bugünkü uluslararası ortam büyük bir karışıklık ve belirsizlik içinde; fili görmek için doğru analizcilere ihtiyacımız var. Büyük resmi doğru okumalı ve en akıllı stratejileri seçmeli, kapasite geliştirmeli ve hazır olmalıyız. Avrupa ve Kafkasya’dan Orta Asya’ya Rusya ile ilgili büyük hesaplar için Ukrayna Savaşı’nın sonucundan çok Putin’in kaderi bekleniyor. Rusya’da bir rejim değişikliği ya da bölünmenin dünya jeopolitiği kadar Avrasya’nın merkezindeki Türk Dünyası için de önemli sonuçları olacak. Aynı şekilde İran da çatırdıyor. Çin’in Batı ve Kuzey sınırları için oluşturulan iç savaş senaryoları, Tayvan ile ilgili gelişmelere endekslenmiş durumda. Dünya bir kez daha Batı ve Doğu diye ikiye ayrılırken, odak noktası Büyük Savaş öncesi Hint-Pasifik eksenine kaymış durumda. Batı orduları Güney Çin Denizi etrafındaki büyük savaşa hazırlanıyor. Bu savaştan sonra yeni bir dünya düzeni kurulacak. Türkiye ise yönünü Batıya doğru çevirmeli ama başkalarının değil kendi oyununun aktörü olacak vizyon ve kapasiteyi Türk Dünyası merkezli olarak geliştirmelidir. İkinci bin yılda olduğu gibi üçüncü binyılda Türk Dünyası için çok önemli fırsatlar var. Öncelikle, tüm Türk Dünyasında Türkçülüğü benimsemiş bir elit tabakayı yetiştirmeye ihtiyacımız var.

Makalenin devamı ve geniş versiyonu için;

https://www.academia.edu/97556412/Yeni_Jeopolitik_and_Hint_Pasifik