Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI’NA DOĞRU HİNT-PASİFİK GELİŞMELERİ

Asya’daki 51 devlet tarihin hiçbir döneminde Avrupa’da olduğu gibi bir birlik arayışında olmamış, ortak bir kültür yaratamamıştır. Asya’nın geçmişinde dünya düzeni, rakip devletler arasında bir dengeyi değil bir ‘hiyerarşi’yi yansıtırdı. Çin, fetih değil, çevre ülkeleri dönüştürme (Ozmoz) yoluyla genişlemiştir. Japonya hariç Uzak Doğu halkları Çin haraç sistemi ve protokolünü kabul etmiş, pazarlarına erişebilmek için, ticaretlerini “haraç” olarak etiketlendirmişlerdi. Uluslararası düzeni babanın Çin olduğu bir aile hiyerarşi olarak gören Konfüçyüsçü kavrama saygı göstermişlerdi. Avrupa’nın tersine, Asya’da hemen her devlet kendi dinamizmi ile hareket eder. “Yükselişte” olduğuna inanır ama hak ettiği rolü dünyanın henüz teyit etmediği kanaatini taşır.

Atlantik merkezli bir küresel düzene sahne olan 20. Yüzyıl yerini Hint-Pasifik merkezli gelişmelerin yaşandığı 21. Yüzyıl’a bırakmıştır. Küresel liderlik heveslerini erken hissettiren Pekin; son 20 yılda kapsayıcılık ve barışçıl yükseliş politikasından hızla uzaklaşıp, sistematik bir kamplaşma evresine girmiştir. Bu yönde, tıpkı tarihte olageldiği gibi çevresinde kendi liderliğinin kayıtsız kabulünü talep ederken, özellikle Tayvan ve Güney Çin Denizi’nde yaşanmakta olan egemenlik sorunlarında diğer ülkeleri muhatap bile almamaktadır. Ancak, Çin’in egemenlik iddiaları komşu ülkelerin ötesine taşmaktadır. Sınırlarının batısında oluşturduğu başta Doğu Türkistan olmak üzere tampon ülkeler üzerindeki iddiaları konusunda da oldukça hassas ve saldırgandır.

Çin’in Hindistan’dan da toprak talepleri vardır ve 1962 yılında ülkenin doğusunda önemli bir toprak parçasını işgal etmiştir. Çin ve Hindistan arasındaki düşmanlık, bölgesel dengeleri değiştirmiş, Rusya ile yakınlığına rağmen Yeni Delhi’nin Washington’a yakınlaşmasına neden olmuştur. Doğu Asya’da daha pek çok ciddi devletlerarası güvenlik sorunları vardır. Kuzey Kore, yaptığı nükleer testlerin Japonya ve ABD’yi hedef aldığını gizlemiyor, ama en büyük tehlike yükselen Çin’in komşularına yönelik pek dostane olmayan ihtirasları. Çin ve Japonya, ulusal prestij konusu olan birkaç ada için savaşın eşiğinde bekliyor. Japonya’nın da son yıllarda milliyetçi politikalar ile önemli bir askeri güç olma gayreti gözleniyor. Japonya, deniz kuvvetlerini geliştirirken Çin ile sabır yarışına giriyor.

Sadece Japonya değil; Filipinler, Güney Kore ve Tayvan Amerika’nın koruması altında nükleer Çin’e karşı tetikte bekliyor. Güney Çin Denizi’ndeki “Kamışlı Bölge (Reed Bank)”, Çin ve Filipinler arasında ABD’nin de müdahil olabileceği birkaç çatışma bölgesinden biridir. Filipinler, 200 millik ekonomik bölgesi içindeki haklarını talep ederken, Çin ise Spratly ve çevresindeki 200 adacığın tamamen kendisine ait olduğunu iddia etmektedir. Çin, bu denizde Tayvan, Vietnam, Malezya, Brunei ve Filipinler ile benzer sorunlarını bire bir görüşerek çözmek isterken, ABD konuyu uluslararası alana taşımak istemektedir. Bütün bu fay hatları, Üçüncü Dünya Savaşı’nın aniden patlaması ve bir mayın zinciri şeklinde süratle yayılacağı anlamına gelmektedir.

Küresel vizyonu çerçevesinde, Çin ordusu Üçüncü Dünya Savaşı’na hazırlanmaktadır. Bu savaşın 2035 yılından olacağını öngören ve 2030 yılına kadar ordularını hazır etmeyi planlayan ABD ve müttefikleri şimdi erken bir takvime hazır olmak zorundalar. ABD istihbaratı, Çin devlet başkanı Şi CİNPİNG’in komutanlarına 2027 yılına kadar Tayvan’ın işgaline hazır olmaları emrini verdiği ikazını yaptığını öğrendi. Bu o tarihte Tayvan’ın en azından işgal seçeneğinin masada olduğunu gösteriyor. ABD Savunma Bakanlığı ise önümüzdeki üç yıl için hazırlıklarını artırma kararı aldı ve sık sık savaş oyunları ile neler olacağı ve neler yapılacağı tekrar gözden geçirilirken, teknoloji arayışına hız verildi. Bu çalışmada, Üçüncü Dünya Savaşı hazırlıkları ve senaryolar ile Hint-Pasifik savaş alanı ile ilgili çözümler üzerinde duracağız.

Üçüncü Dünya Savaşı Senaryosu

ABD ordusu tarihi yanlış savaşlara hazırlanmanın örnekleri ile doludur. Soğuk Savaş boyunca Varşova Paktı’ndaki ulus-devletlerle yapılacak bir konvansiyonel savaş için üstün teknolojileri kullanan bir ordu hazırlandı. Ama bu ordu Vietnam, Irak ve Afganistan’da ayaklanmacılar ya da yamalı bohça ordular ile savaştı. Yeni durumlara uyum sağlamak için yapılan gayretler nihayette işe yaramadı. Bugün ise Çin’in gelişen kabiliyetleri ve zorlayıcı diplomasisine karşı hazırlık yapılıyor.

Çin’in A2/AD konseptine karşı ABD iki konsept geliştirdi; Hava-Deniz Muharebe (ASB) ve abluka. ASB, Çin’in ilk ada halkasını yarmak için ABD hava ve deniz kuvvetlerinin birlikte kullanılmasını öngörmektedir. Bu konseptin muhalifleri, tırmanmanın nükleer bir savaşa yol açabileceği gerekçesi ile bir yıpratma savaşı öneriyor, Çin’in abluka ile ekonomik yönden çökertilmesini tavsiye ediyorlar. Bu konseptler Çin’in Tayvan’ı amfibi kuvvetlerle işgal edeceği varsayımına dayanıyor.

Bununla beraber Çin farklı bir savunma kültürüne sahip, bu sebeple Amerikalıların ASB/abluka modeli gerekli ama yetersiz görülüyor. Çin, Amerikalılar gibi tedrici model değil Nazi Almanyası ya da Emperyal Japonya gibi kararlı modeli kullanır. Kararlı modele göre Amerikalılar zayiattan kaçınır ve Çin için tek yol sonuna kadar savaşmaktır. Tedrici model rakibin sabrını ölçer ve bu da daha sabırlı kültüre sahip Çin’in işine gelir. Tedrici konsept çatışmaları zamana yayar ve bu da Çin için daha iyidir; çünkü Çin izlemeyi ve öğrenmeyi sever, zamana yayılmış, çoklu stratejiler kullanır. 

ABD ve müttefikleri ise Çin ile savaşı üç halka içinde tertiplenerek yapmak istiyor.

İlk ve en yakın halkanın adalar zinciri, Çin’in Doğu kıyılarından kuzeye Japonya, Okinawa, Tayvan, Kuzey Filipinler, Bornoe ve küçük adaları içine alıyor. Tayvan, bu zincirin en önemli halkası olarak görülüyor ve bu yüzden ülkeye oldukça fazla sayıda askeri satış yapılıyor. Savaş planına göre, İlk Ada Zinciri boyunca Entegre Müşterek Kuvvet, isabet güdümlü füzeler ile hedefleri vururken, İkinci Ada Halkasında entegre hava savunma sistemleri olacak. Daha dışta ise dağıtılmış unsurlar destek sağlayacaklar.

Çin’in İmha Savaşı Doktrini öncelikle tüm veri akışı ve haberleşmeyi engellemeyi hedefliyor. Bu elektronik karıştırma veya siber saldırılar ile olacak. Haberleşmeye olan güvensizliğin psikolojik sonuçları da olabilir. Burada yapay zekâ devreye girecek; önce bu kadar çok karıştırıcı arasından kullanılabilir haberleşme hatlarını bulacak ve sonra başka bir rol oynayacak.

ABD de uzun zamandır “sistemler ailesi” adı verilen “Gelecek Nesil Hava Üstünlüğü Platformu (NGAD)”na benzer bir konsepte sahip. NGAD’ın gelecek nesil uçağı, jet motoru ve görünmezlik teknolojisi konusunda devrim öngörüyor. F-35 çalışmaları Çin’i caydırmak için bu yolda ilerliyor ama beklenen tam kabiliyetin halen %30’una sahip. Ancak ABD, Çin gibi metrik ölçümlerden ve teknolojik üstünlüklerden vazgeçemez. Sonunda daha hızlı, daha görünmez, daha iyi silahlanmış bir uçak üretilmiş olsa da Çin’in altıncı nesli uçağı beklenmedik şekilde üstünlük sağlayabilir.

Savaşı tetikleyen, Çin’in Tayvan’ı işgali ve Güney Çin Denizi’nde ancak savaş yolu ile çözülebilecek egemenlik sorunları olacaktır.

Büyük olasılıkla Güney Çin Denizi etrafındaki birçok sorunun aynı anda patlaması ile ABD ve Çin’in başı çektiği iki ittifak arasında yaşanacak ve bu savaş sonrası dünya yeni bir düzene gidecektir. Savaş ne kadar sıkı ve karşı imha edici olursa yeni düzenin istikrar sağlama imkânı o kadar çok olacak. Tıpkı Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi taraflar diğerinin kayıtsız şartsız teslim olmasını bekleyecek. Dünyadaki insan nüfusu nükleer silahların da kullanılması nedeniyle oldukça azalacak. Üçüncü Dünya Savaşı’nın ana özelliği; bugün prototipleri hazırlanan insan-makine sistemlerinin, yapay zekâlı insanımsıların ve nükleer silahların kullanılması olacaktır.

Çin’in askeri doktrini, düşmanını bir vuruşta felç edecek koordineli operasyonlar öngörüyor. Pekin’in sürpriz füze saldırıları sadece Tayvan savunmasını değil, bölgedeki Amerikan deniz ve hava kuvvetlerinin konuşlandığı Batı Pasifik’teki üsleri de hedef alacak. Eş zamanlı olarak siber saldırılar ve uydu-savar operasyonları ile ABD ve Tayvan’ın karşılık vermesi önlenmeye çalışılacak. Bunu Çin’in Tayvan’a yönelik amfibi çıkarma ve hava indirme harekâtı ile başlayan işgali izleyecek. ABD, savaşa hazır olmadan işgali tamamlamayı planlıyorlar.

ABD’nin bu ilk aşamadaki planı, Çin taarruzlarını köreltmek ve gemilerini batırmaktır. Tayvan’da asimetrik kabiliyetler (gemi-savar füzeler, mayınlar ve küçük füze gemileri vb.) ile direnişi başlatmak istemektedir. Birkaç hafta sürecek bu ilk dönemden sonra Tayvan’ın durumuna göre savaş planları yeni ve uzun safhaya girecek. ABD’nin hedefi tabii ki Çin’i işgal etmek değil, hava ve deniz kuvvetlerini yok etmek, böylece Çin’i savunmasız bırakmak. Yakın imha bölgesi için Pasifik’e kadar uzanan İlk Adalar Zinciri tespit edildi. Bu hatta ABD ile birlikte Tayvan, Filipinler ve Japonya, Çin ordusunu imha etmeye çalışacak.

ABD, Güney Kore ve Japonya’daki üsleri kullanamayacağını bunun yerine Tayland, Singapur ve Filipinler’deki üslerden yararlanacağını hesaplamaktadır. Avustralya ve Yeni Zelanda da askeri nitelikte olmayan üs desteği sağlayabilir. Tayvan’daki ABD üsleri ise Çin’in güdümlü füze kuvvetlerinin menzili dâhilindedir.

Çin Kara Kuvvetleri, Tayvan sahillerine çıkacaktır. Çin’in hayali Tayvan ile birleşerek Hong Kong’a benzer bir ekonomik patlama daha yaşamaktır. Askeri planları, Spratly adalarını savunmak ve Tayvan’ı nötralize etmek üzerine. Bölge ile ilgili bir gerginliğin başlaması ile birlikte Çin, Tayvan ve Spratly adalarından itibaren 1.000 km.lik bir bölgede deniz ve hava kontrol bölgesi deklare edecektir. Bu bölgeye giren herhangi bir gemi veya uçak (Çin denizaltıları, mayınlar, balistik ve seyir füzeleri ile) imha edilecektir.

Çin’in A2/AD stratejisi İsveç peynirine benzetilmektedir; dıştaki delik gözeneklerine rağmen asıl yoğunluk içeridedir. Çin, bu gözenekleri daraltarak, ABD’yi tuzağa düşürmek istemektedir. Bu yüzden ABD’nin yeni konsept ve doktrinlere ile bunlara uygun silah ve kabiliyetlere ihtiyacı vardır. Bu nedenle aşağıdaki kabiliyetlere odaklanılması düşünülmektedir:

            – Denizaltı savaş üstünlüğünün sürdürülmesi,

            – Nakliye uçaklarının menzil ve kabiliyetlerinin geliştirilmesi,

            – Uzun menzilli bombardıman uçaklarına önem verilmesi,

            – Uzay hâkimiyetin korunması,

            – Doğru mühimmat tipinin üretimi,

            – Geleceğin üstünlük sağlayacak teknolojilerine yatırım yapılması.

Bu tür teknolojiye aday olarak robotlar, yönlendirilmiş enerji silahları, yeni nesil radar, elektromanyetik ve hipersonik silahlar gösterilmektedir.

Hava-Deniz Savaş Konsepti, küresel deniz ulaştırma yolları üzerinde ortaya çıkabilecek tehdit ve engellemelerin bertaraf edilmesini amaçlıyor. Kısacası küresel deniz ulaştırma hatları üzerinde Amerikan vasıtaları için hareket serbestisi korunacak ya da zorla sağlanacak. Bu amaçla, geliştirilen müşterek kuvvetin operasyonel seviyede belirli hedefleri ele geçirmesini sağlayacak kabiliyetlere sahip olması öngörülüyor. Bu konsept bir strateji olmaktan çok gelişen teknolojilere göre kuvvet geliştirme programıdır. Bu müşterek kuvvet ile müttefik ve ortaklık üyesi ülkeler ile iş birliği halinde kara, deniz, hava, uzay ve siber güvenlik unsurlarından bir savaş kabiliyeti ortaya çıkarılmaktadır. Bu yapı belirli bir coğrafi bölgeye değil, küresel olarak dünyanın herhangi bir yerindeki tehdide angaje olabilecek kolektif güç projeksiyonudur.

Bu konseptin ortaya çıkışı, Çin Ordusu’nun Tayvan boğazında ABD ile girişeceği bir askeri çatışma için hazırladığı kabiliyetlere karşı koyabilme ihtiyacı oldu. Çin’in A2/AD stratejisine karşılık ABD, konvansiyonel bir karşılık için ileri teknoloji ile yeni bir şey yapmak gerekli idi. A2/AD’ye karşı Batılı ülkeler görünmez insanlı ve insanlı vuruş platformları, hipersonik saldırı sistemleri, çok spektrumlu siber ve elektro-magnetik saldırı vasıtaları, böcek ve benzeri teknolojiler, artan balistik füze savunması, yeni nesil C4ISTAR ve tanker kabiliyetleri geliştirmekte ve bunları kara ve deniz platformları ile güçlendirmektedirler.

ABD’nin en büyük endişesi, Çin’in askeri gücünü geliştirmeye odaklanmış olmasıdır. Kara Kuvvetleri (PLA) küçülürken, Hava ve Deniz Kuvvetleri operasyonel kabiliyetlerini ve etkilerini önemli ölçüde geliştirmektedir.

Çin’in Amerikan gemilerini vurarak ablukayı yok etme stratejisine karşılık Çin Denizi’nin etrafındaki adalarda (Malakka’dan Tayvan, Filipinler, Japonya ve Güney Kore’ye kadar) 100-200 km. menzilli karadan denize füzeler yerleştirerek Çin’in etrafında ilk halka oluşturulacaktır. Sorun, bu yöntemin bugün için geçerli olsa da 2040’da yetersiz kalacak olmasıdır.

Çin son yıllarda bu sistemi yok edecek anti-uydu lazerleri ve roketleri üretmekte, siber silahları üzerinde çalışmaktadır. Bütün bu hazırlıkların nedeni, Çin’in ABD ile savaş yapmak istemesi değil Batı Pasifik’te askeri denge kurarak ABD’nin güvenlik ortakları Japonya, Güney Kore ve Tayvan’a yeterli askeri destek vermesini önlemek, böylece bölgenin Finlandiyalaşmasını sağlamaktır.

Soğuk Savaş dönemi Amerikan uçakları, Sovyet bombardıman uçaklarını avlamak için yapılmıştı. Hava üstünlüğü ve bombardıman özellikleri ikinci planda idi. F-15 ve F-16, vuruş kabiliyetleri ile öne çıksa da hava üstünlüğü için dizayn edilmişti. F-35 ise F-15 ve F-16’nın zayıflıklarını giderecek şekilde geliştiriliyor. Ancak, zaman geçiyor ve eğer gelinen aşamada artık yeni savaş ortamının gereklerine cevap veremediğine inanılırsa projeden vazgeçilebilir. Yani Çin’in A2/AD sistemine karşı F-35’in gerekli özelliklere sahip olmadığına karar verilebilir.

Çin’in Dong Feng 21D (DF-21D) anti-gemi balistik füzeleri (ASBM), bölgeye gelecek Amerikan savaş gemilerini tehdit teşkil etmektedir. Çin’in A2/AD (Anti-Access/Area-Denial) stratejisine karşılık ABD, ileri teknoloji ile yeni bir şey yapmak istemekte. 

Çin’in Amerikan gemilerini vurarak ablukayı yok etme stratejisine karşılık Çin Denizi’nin etrafındaki adalarda (Malakka’dan Tayvan, Filipinler, Japonya ve Güney Kore’ye kadar) 100-200 km. menzilli karadan denize füzeler yerleştirerek Çin’in etrafında ilk halka oluşturulacaktır. Çin ordusunun sabotaj ve diğer saldırı tekniklerine karşı bu kabiliyetler Pasifik’te Avustralya’ya kadar dağıtılacaktır. Bu planın hassas tarafı büyük ölçüde hedef tespitine dayanması ve müttefiklerin Çin saldırısına açık hale gelmesidir. Plan müttefiklerin de kabiliyetine dayandığından savaş uçakları ve savaş gemileri ile donatılmaları gereklidir.

Çin’in askeri konsepti, Kore ve Vietnam Savaşlarında aynı idi: aşındırma, manevra ve sayısal üstünlük. Ancak Çin doktrini, Körfez Savaşı’ndan sonra yeniden inşa edildi. 30 yıldır devam eden proje şimdi gerçekleşme aşamasında. Pekin, Körfez Savaşı’nda Batının teknolojik üstünlüğü ve entegre savaş kapasitesinden korktu ve aktif ve teknolojiye dayalı “alan bırakmama/boşa çıkarma” stratejisine büyük yaptırım yaptı. Bu strateji, Amerikan deniz ve hava kuvvetlerini yenmekten ziyade karadan atılan gemi-savar füzeler veya yüzeyden havaya füzelerle (SAM) savaş alanını kapatmayı ve düşman kuvvetlerinin işbirliğini önlemeyi amaçlıyordu. Bunlara son yıllarda hipersonik silahlar katıldı.

Çin, teknik özelliklerden çok sayıca üstünlüğe güveniyor. 1940 yılında Alman tankları kalite bakımından Fransız tanklarından iyi olmadıkları halde sayısal üstünlükleri ile galip geldiler. Çin’in altıncı nesil savaş uçağı, farklı silah sistemleri ve askeri vasıtaları koordine eden sistemler sistemi yaratarak Amerika’nın teknolojik üstünlüklerini boşa çıkarmayı hedefliyor. Havacılık elektroniği, koordinasyon, yapay zekâ kullanan insansız hava araçları ve insanlı savaş platformlarına odaklanıyor. Çin stratejisi Amerikalılardan daha iyi uçak ve gemiye dayanmıyor. Amaç, Amerikalılardan daha iyi olmasa da koordine edilerek savaş alanında üstünlük sağlamak.

Üçüncü Dünya Savaşı senaryosuna gelecek olursak, bu savaş pek çok Batılı Müşterek Hava Harekât Merkezi (CAOC) ile Çin’in İmha Savaşı Sistemi arasında daha çok uzun-menzilli füzeler ve siber savaş yöntemleri ile teknoloji merkezli olarak yapılacak; bir taraf diğerini hem yok etmeye hem de onun sistemlerini işlemez hale getirmeye çalışacak. Bu savaşta yüz kadar askeri bir çadıra toplayamayacaksınız çünkü büyük bir ihtimalle uygun hedef olarak vurulacak. Artık sahadaki askerler savaşın komuta-kontrolü için bir grup araç, çadır ve anten kullanmayacak çünkü Ukrayna Savaşı’nda birkaç dakika içinde hepsi vuruldu.

Bu durumda Batının CAOC’ları nasıl çalışacak? Batının sistemi bazı büyük havaalanlarının merkez görevi yaptıkları ve uçakların çevredeki havaalanlarına oralardan havalandıkları hava trafiği komuta sistemine dayalı ve CAOC’lar bunun en önemli parçası. Çin’in İmha Sistemi bunların yerini en kısa zamanda tespit edecek ve yok etmeye odaklanacaktır. Batının bulduğu çare ise yapay zekâ ile komuta-kontrolü güçlendirmek, gittikçe artan oranda kararların verilmesi ve işlemleri muharebe ağına yaymak. Özetle kararların ve komutanın ön cephedekilere ve en uçtakilere bırakıldığı bir düzenden bahsediyoruz.

Savaş oyunlarındaki 32 No.lu senaryoya göre; Çin uçak gemileri Filipinler Denizi’nden hem Tayvan’ı tehdit edebilir hem de kuvvetleri bölebilir. Bu gemiler, Tayvan’ın doğusu için dizayn edilmiş ve uçakların hedefi buradan vurmak olabilir. Tayvan’da müttefik kuvvetler olacağı için, Çin uçak gemisi olmadan bölgede operasyon yapamaz. Ancak, gemiler adaya yanaşırsa dört koldan kuşatılabilir. Kuzey ve Kuzeydoğudan Japonya’nın Ryukyus gemisi hatırı sayılır askeri güçle gelecektir. 

Güneyde Bashi Kanalı ve Kuzeydoğu Filipinler düğümü ile Manila’nın güçleri Doğu Pasifik’teki Amerikan donanması 7. Filo ile birlikte hareket edeceklerdir. Uçak gemileri yanında büyük savaş gemileri varken, Çin uçak gemileri sahilden uzak duracaktır.  Bu durumda Çin gemileri ortaya çıkma ve saldırı arasında içinden çıkılmaz bir duruma düşecektir.

Filipin Denizi’ne çekilmek zorunda kalacak Çin uçak gemisi operasyonel sınırlarını zorlayacaktır. Bu durumda Batılı güçler uçak gemisinden ziyade yüzey gemileri ve diğer tehditlere öncelik verecektir.

Çin, halen uçak gemisindeki savaş uçakları için hava savunma şemsiyesi, gemi ve füze kabiliyetli denizaltılar ile vuruş kabiliyeti sağlamaya çalışıyor. Bu amaçla, Type 55 seyir, Type 52D ile CJ-10 karadan atılan seyir füzeleri düşünülüyor. Ukrayna örnek alınarak insanlı havacılığın azalması ve uzaktan kullanılan silahlarda artış bekleniyor. Savaş Çin sahillerine ve A2/AD bölgesine geldiğinde ise benzer problemleri bu sefer Batılı güçler yaşayacak, büyük kan akacak, pek kurtulan olmayacak.

Çin, kıyılarında A2/AD ile yoğun bir savunma oluştururken uçak gemisinin rolünün ne olacağı Amerikalı uzmanlarca tartışılıyor. Muhtemelen Tayvan’ın doğusunda Batılı güçlerin bir kısmını toplayarak cepheyi ikiye bölmek isteyebilir. ABD’nin 70 uçak taşıyan süper uçak gemisi CATOBAR, Çinli rakibinden üstün. Liaoning ve Shandong 20-30 uçak taşıyor. Çin uçak gemisinde kullanılan J-15 de Amerikan uçaklarına göre nispeten daha az kabiliyetli. Kalkış, performans, mesafe ve yük bakımından daha gerideler. Çin, korumasız kale olan bu gemileri korumak için denizaltılar yanında fazladan hava gücü ve karadan atılan füzelerden bir şemsiye yapmak isteyecektir. Bunun için karadaki hava üslerinin emniyeti olmazsa olmazdır. Savaş boğaza doğru geldiğinde ise ana karadan kısa menzilli havacılıkla sorti sayısını artırmak zorundadır.

Hint-Pasifik gibi geleceğin savaş alanlarında birliklerin değil ateşlerin manevrası öne çıkacak. Bu yüzden, tank gibi zırhlı araçların yerine nehirleri ve 5 km. uzunluğunda mayın tarlasını geçecek, 30 gün savaşacak daha hafif muharebe araçları düşünülüyor. Kara Kuvvetleri için dört yeni yapısal dönüşüm gayreti var: çoklu ortam görev kuvveti, güvenlik kuvveti yardım tugayı, harekât alanı ateş unsurları ve harekât alanı bilgi üstünlüğü direktörlüğü.

Üçüncü Dünya Savaşı’na yönelik hazırlıkların diğer bir boyutu da Avrupa’daki stokların Hint-Pasifik bölgesine kaydırılması gereğidir. Halen Almanya’da iki büyük depolama sitesi ve Hollanda, Polonya, Belçika ve İtalya’da ise diğer büyük depolar var. Ancak, İsveç ve Finlandiya’nın da NATO’ya katılması ile kuzey ve Arktik bölgede de yeni depolama tesisi ihtiyacı ortaya çıktı. Yeni tesisler muhtemelen Norveç’te açılacak. Çin savaş alanı için uygun yer olarak Batı Pasifik öngörülüyor.

ABD’nin Üçüncü Dünya Savaşı Hazırlıkları

İkinci Dünya Savaşı’nın üzerinden 76 yıl geçmiş olmasına rağmen hala Almanya ve Japonya’da 116 Amerikan üssü var ve her birinde yaşayan binlerce asker için küçük birer Amerikan şehri kurulmuş durumda. Amerikan üslerinin yıllık maliyeti 55 milyar dolar ve bu ABD Dışişleri Bakanlığı’nın bütçesinden daha fazla. 750 Amerikan üssüne karşılık ABD Dışişleri Bakanlığının toplam 276 büyükelçilik, konsolosluk ve misyon tesisi var. Trump’ın Suriye’den çekilme kararına rağmen Biden’in böyle bir niyeti yok ve şimdi de Avustralya’da Down Under’a odaklanmak istiyor. Bu Çin ile gittikçe gerginliğin tırmanması ve belki de öngörülemeyen bir şekilde nükleer savaşın erken çıkması anlamına geliyor olabilir.

Uzak mesafelerde savaşmak ve kazanmak ABD için yeni bir şey değil. İkinci Dünya Savaşı’nda bunu Avrupa’da yaptı. Soğuk Savaş döneminde de pek çok uzak bölgede müdahalelerde bulundu. ABD ve Çin, Ukrayna Savaşı’ndan kendi savaşları özellikle Tayvan çevresindeki çatışmalar için dersler çıkarmaya çalışıyor. Çin, Tayvan’ı işgal ederse senaryosu dâhilinde Ukrayna’daki modelin işe yaramayacağı görülüyor. Uzun sürecek bir savaşın Çin’i caydırmayacağı, Çin’in daha hızlı adımlar atacağı öngörülüyor. Kısaca, Ukrayna Savaşı’ndan Çin ile savaş için alınan en büyük ders; “Çabuk kazan” oldu.

Hint-Pasifik bölgesi için süper bir muharip kitle ve gelişmiş kabiliyetlerin geniş alana yayılması gerekiyor. Çin’in ana kara avantajını yok etmek, komuta-kontrol avantajı sağlamak için algılama/karşı-algılama ve komuta-kontrol alanında rekabeti kazanmak gerekiyor. Ancak Hava Kuvvetleri’nin sensör ve komuta-kontrol kabiliyetleri kalitesi kitlesel güç eksikliğini gidermez. Bu yüzden, sihirli çözüm sağlayacak potansiyel seçeneklere ihtiyaç var.

Harekât konsepti tecrübe edilen Çin taktiklerine göre geliştirildi. 1947 yılında Çin ile Parcel Adalarında küçük kuvvetlerle yaşanan çatışma ilk örnek. ABD konsepti, önce Çin kuvvetlerinin dizildiği hattan ileriye çekerek, ilan edilmemiş çatışmalara angaje olmayı öngörüyor. Çin ordusunun burnunun dibinde uçarken, öldürücülük, hiperaktif kaos ve artan tempo ile çoklu-ortam çatışmalarına geçilecek.

Hava Kuvvetleri, Çin savunmasını geri atıp, koridorlar açtıktan sonra nakavt şansı doğacak. İşte bu ortamda V-280, taktik seçeneklerde kullanılacak. Elektronik sinyaller gibi düşman faaliyetlerinin doğru tespiti için Yüksek Doğruluklu Tespit ve Kullanım Sistemi (HADES) devreye girecek.

ABD Hava Kuvvetleri mesafe sorununu çözmek için şu ana kadar 400 adet F-35A satın aldı ve yüzlercesi daha gelecek. Uçuş mesafesinin uzaması için F-35 motoru ve soğutma sisteminde iyileştirmeler yapıldı.

Yeni Nesil Hava Hâkimiyet (NGAD) savaş uçakları ve insansız Muharip Uçakları (CCA) ise savaşan kuvvetlerinin mesafesini uzatacak. Uzak mesafeli ve düşük izli NGAD, yoğun çatışma ortamında operasyonlarının devamlılığını sağlayacak. Çok pahalı olan NGAD uçakları 2030’larda aktif olacak.  CCA’lar ise F-35’lerin üçte biri fiyatında. Bunlara AIM-260, havadan atılan SM-6 gibi uzun menzilli füzeler eklenecek. Havada yakıt ikmali için görünmez tankerler seçenek olarak öngörülüyor. Ancak, Çin’in hava savunma sistemlerinden korunmak için yüzlerce km’lik bir menzil içinde hareket etmeliler.

Geleceğin savaş kuvveti bu dört sınıf seçeneğin doğru karışımı olacak.

Makalenin devamı ve geniş versiyonu için:

https://www.academia.edu/122361397/%C3%9C%C3%A7%C3%BCnc%C3%BC_D%C3%BCnya_Savaşına_Doğru_Hint_Pasifik_Gelişmeleri