Suudi Arabistan’ın, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 33 ülkeyle birlikte “Teröre Karşı İslam İttifakı” oluşturduğu açıklandı.
Açıklamalar
Suudi Arabistan Savunma Bakanı Prens Muhammed bin Selman da, merkezi Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’ta bulunacak olan askeri ittifakın uluslararası örgütler ve küresel ittifaklarla koordinasyon içerisinde hareket edeceğini, ayrıca Irak, Libya, Suriye, Mısır ve Afganistan’da devam eden terörle mücadele çabalarını koordine edeceğini vurguladı. Savunma Bakanı Selman, yeni ittifakın sadece Irak Şam İslam Devleti’ne (IŞİD) karşı değil, karşılaşılan tüm “terörist gruplara” karşı mücadele edeceğini belirtti.
Açıklamada ittifakın amacı ise “Mezhebi ya da adı ne olursa olsun tüm kötülüklerden İslam halkını korumak” olarak tanımlandı. Ortak açıklamada, koalisyona katılacak ülkeler şöyle sıralandı: “Suudi Arabistan, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Pakistan, Bahreyn, Bangladeş, Benin, Türkiye, Çad, Togo, Tunus, Cibuti, Senegal, Sudan, Sierra Leone, Somali, Gabon, Gine, Filistin, Komorlar Federal İslam Cumhuriyeti, Katar, Fildişi Sahili, Kuveyt, Lübnan, Libya, Maldivler Cumhuriyeti, Mali, Malezya, Mısır, Fas, Moritanya, Nijer, Nijerya ve Yemen.” Açıklamada ayrıca, Endonezya’nın da aralarında bulunduğu 10 ülkenin daha söz konusu koalisyonu desteklediği ve bu konuda gerekli önlemleri alacağı bildirildi.
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adil el Cubeyr de, yeni ittifakı kendi arasında istihbarat paylaşacağını ve “IŞİD’le mücadelede gerekli görülmesi halinde kara gücü gönderilebileceğini” söyledi. Suudi önderliğindeki koalisyonu “emsalsiz” olarak tanımlayan el Cubeyr, ülkelerin yardım ve destek talep etmesi durumunda koalisyon ülkelerinin bu desteği yerinde sağlayacaklarını belirtti ve “duruma göre değerlendirilecek, desteğin nerede veya kime sağlanacağına dair bir sınır yok” dedi. Terörle üç seviyede mücadele edileceğini belirten el Cubeyr bu üç seviyeyi “insan gücü, para ve zihniyet” olarak sıraladı: “İnsan gücü mücadele ve askeri güç anlamında. Para, teröristlere akan parayı kesmek, fonlarını boğmak açısından. Üçüncü bileşen de zihniyet. Radikalizmin ideolojisi ve tüm dini anlayışlara özellikle İslam inancına aykırı olan masum insanları öldürmeyi teşvik eden zihniyetle mücadele.”
Tepkiler
Koalisyona Türkiye’nin de katılıp katılmadığı konusunda resmi net bir açıklama henüz yapılmamasına rağmen Başbakan Davutoğlu’nun konuyla ilgili soruya verdiği cevap Türkiye’nin ittifakın içinde yer aldığını teyit eder şekildeydi. İşte Davutoğlu’nun o cevabı: “Teröre karşı İslam ülkelerinin birlikte bir ses vermeleri, terörle İslam’ı özdeşleştirme çabası içinde olanlara verilecek en iyi cevaptır. Bu bağlamda nerede, kimler tarafından olursa olsun terörle mücadele bağlamında bir toplantı tertip edilirse Türkiye orada elinden gelen katkıyı vermeye hazırdır. İslam ülkeleri arasında yürütülen bu çabanın da doğru yönde atılmış bir adım olduğunu değerlendiriyoruz.“. Konuyla ilgili konuşan Dışişleri Sözcüsü Bilgiç’in açıklamaları da Türkiye’nin ittifakın faaliyetlerini destekleyeceğini gösteriyor.
ABD, Suudi Arabistan liderliğindeki yeni askeri ittifakı olumlu karşıladı. İncirlik ziyaretinde konuya ilişkin soruyu cevaplayan ABD Savunma Bakanı Carter, “Suudi öncülüğündeki yeni koalisyon, ABD’nin IŞİD’le mücadelede Sünni Arapların daha büyük rol oynaması yönünde uzun süredir yaptığı çağrılarla uyumu bir adım” yorumunu yaptı. “Suudi Arabistan’ın koalisyona ilişkin kafasında ne olduğunu öğrenmeği dört gözle bekliyoruz” diyen Carter, bu girişimin IŞİD’le mücadelede önemli olduğunu kaydetti.
Konuyla ilgili konuşan Almanya Savunma Bakanı Ursula von der Leyen de IŞİD’e karşı mücadeleye yeni ülkelerin katılacak olması IŞD karşıtı koalisyonu güçlendirecektir yorumunda bulunarak yeni ittifakı olumlu gördüklerini ima etti. Bununla birlikte Pakistan’dan böyle bir ittifaktan haberleri olmadığına yönelik bir açıklama geldi. Ayrıca Lübnan, Ürdün ve ittifak içinde adı geçen bazı Afrika ülkelerinin ittifaka katılımlarıyla ilgili çelişkili haberler medyaya yansıdı.
Yeni askeri ittifakın yapısı
Açıklamalara, tepkilere ve yeni ittifakın üyelerine bakıldığında yeni ittifakın daha başlangıçtan eksik ve yanlış yani sakat doğduğunu görüyoruz. İslam ittifakı olduğu söylenen, İslam ülkelerini biraraya getirdiği söylenen ittifakın tüm İslam ülkelerini bünyesine almadığını / alamadığını görüyoruz. İttifakta yer alan ülkeler bakıldığında ittifakta Sünni ülkelerin yani Sünni Müslümanların çoğunlukta bulunduğu ülkeler (Benin hariç) olduğunu görüyoruz. Bilindiği üzere İslam ülkeleri İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) (merkezi Suudi Arabistan’dadır) adı altında örgütlenmişti. İşte Suudi liderliğindeki yeni askeri ittifakın 34 üyesi de ITT üyesi. Yeni ittifakta yer almayan İslam ülkeleri daha doğrusu İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkelerin ise Şii yönetimlerin hakim olduğu ülkeler ile Rusya’nın etki alanında olan ülkeler olduğunu görüyoruz.
Yeni askeri ittifakta yer alamayan ülkelerin en başında İran var. Ayrıca yeni ittifakın terörle mücadele alanı olarak gösterdiği Irak ve Suriye de muhtemelen İran ve Rusya ile birlikte hareket ettiği için bu ittifak içinde değil! Yine son dönemde Rusya ve İran ile ilişkileri yoğunlaşan Cezayir ittifak içinde değil. (Bununla birlikte halihazırda terör olayları nedeniyle büyük çatışmaların yaşandığı, devlet sistemlerinin neredeyse çöktüğü yani herhangi bir askeri ittifaka katkı yapmaları söz konusu olamayacak Libya, Yemen, Mali, Çad, Somali, Nijerya ittifak içinde yer alıyor). Bölgesinde bir tarafsızlık politikası izleyen ve Yemen’deki Suudi Arabistan-İran mücadelesinde de tarafsız kalan Umman da ittifakta yer almıyor. Maldivler gibi çok küçük ülkelerin yer alması ise tamamen simgesel ya da sayıyı artırmaya yönelik kağıt üstünde bir destektir.
Türkiye Suudi Arabistan liderliğindeki ittifak içinde yer alan tek Batılı devlet ve NATO üyesi ülke. Bu haliyle de ittifakın diğer üyelerinin yönetim yapısına bakıldığında batılı anlamda laik demokrasiye sahip olan Türkiye’nin ittifak içinde yer alması şaşırtıcıdır. Çünkü İslam adı altında biraraya gelme iddiasıyla kurulduğu iddia edilen ittifakın Sünni mezhebi esas alan bir zihniyeti hakim kılmaya çalışması Türkiye’nin laik yönetim anlayışıyla taban tabana zıttır.
Türk Dışişlerinin yeni ittifakın bir askeri güç oluşturma gibi amacı olmadığını açıklamasına rağmen Suudi yetkililer talep gelirse kara kuvveti de dahil askeri güç hazırlanacağını belirtmiş olmalarının ittifakın vizyonunun, misyonunun ve nihai hedefi konusunda üyeler arasında tartışılmadığını, mutabakata varılmadığını göstermektedir. ABD Savunma Bakanının, ittifakla ilgili olarak Suudi Arabistan’ın neler düşündüğü öğrenmeye çalışacağız ifadesi de bu eksikliği teyit etmektedir.
Birleştirici değil bölücü ittifak
Yukarıda belirttiğimiz gibi adı İslam ittifakı olan yani İslam adı altında birleşmeyi öngören ittifakta sadece Sünni mezhebi benimseyen ülkeler yer almaktadır. Diğer taraftan yapılan açıklamada “Mezhebi ya da adı ne olursa olsun tüm kötülüklerden İslam halkını korumak” olarak belirtilen ittifakın amacı da bir başka bölücü ya da ayrımcı yaklaşımı sergilemektedir. Yapacağı bir operasyonda ya da terörle mücadelede sadece İslam halkını ya da milletini korumayı hedef almak bile insanlar arasında ayrımcılık ve bölücülük yapılacağı endişesini ortaya çıkarmaktadır. Örneğin Irak’ta IŞİD terör örgütüyle mücadele edecek bu ittifak İslam dininden olamayanları ve hatta Sünni mezhepten olmayanları korumayacak mı sorusu hemen akla gelmektedir.
İslam ülkeleri bir araya getirmek ve kötülüklere karşı mücadele etmek adına yol çıkan bu ittifak daha harekete geçmeden İslam dünyasın ikiye bölmüştür. Eğer harekete geçerse bunu sahada da fiilen gösterecektir. Bu haliyle bu ittifak İslam’a en büyük zararı verecek, Müslümanlar arasında Şii-Sünni ayırımını derinleştirecek ve savaşa sürükleyecek bir konumdadır. “Yurtta Barış, Dünyada Barış” anlayışını temel prensip edinmiş, laiklik prensibiyle tüm dinlere ve mezheplere eşit mesafede olmayı kabul etmiş Türkiye Cumhuriyeti’nin böyle bir ittifakta yer alması hem Türkiye’nin kuruluş felsefesi, hem Anayasal hükümleri hem de evrensel insani ve hukuki değerler ve kavramlar açısından mümkün değildir.
Peki bu ittifakın perde arkasında ne var?
ABD, son aylarda özellikle Körfez Arap ülkelerinin IŞİD’e karşı askeri anlamda daha etkin bir rol oynaması gerektiğini ifade ediyordu. ABD Başkanı Obama, Noel’den önce Amerikan halkının tatile güvende girdiğinden emin olunması için Pentagon’da düzenlediği toplantının ardından Ortadoğu ülkelerinin IŞİD’e karşı savaşa daha fazla askeri katkı sağlamak zorunda olduklarını söylemişti. Obama bunu temin etmek üzere Savunma Bakanı Carter’ın toplantının hemen ardından Ortadoğu’ya gideceğini de duyurdu. Bu kapsamda Ortadoğu tununun ilk durağında İncirlik’e gelen Carter yaptığı konuşmada “IŞİD’le mücadelemize önümüzdeki dönemde yeni ortaklar katılacağına inanıyorum. İlkeleri için ayağa kalkan uygarlığın, gerçek şeytan karşısında bizimle olacağına inanıyorum” diyordu.
Bu aşamada yaklaşık üç ay önce, bizim yazılarımızda duyurduğumuz ancak medyamızda hiç yer bulmayan, bir gelişme oldu. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin 02 Eylül 2015’te CNN’e verdiği röportajda şunları söylüyordu: Suriye’de IŞİD’i yenmeye yardım etmek için Ortadoğu güçlerinin Suriye’ye asker göndereceğinden eminim. Doğru zaman geldiğinde Suriye’nin bazı komşularının sorumluluk üstlenmesini bekliyorum. Bunun nasıl olacağına ilişkin detayları bölgedeki diğer ülkelerle görüşüyoruz.
Kerry’nin bu açıklamalarından sonra Amerikan kaynaklarında Amerikalı yetkililere dayandırılarak verilen haberlerde “IŞİD ile mücadele kapsamında Irak ve Suriye’ye ABD himayesinde 100 bin yabancı asker (Sünni Arap ülkelerinden toplanacak) gönderilmesinin planlandığı, yaklaşık 20.000 Batılı ülke askerinin de bu kara gücünü sevk ve idare edeceği” belirtiliyordu.
Sonuç olarak;
Açık kaynaklara yansıyan bütün verileri üstüste koyduğumuzda ortaya çıkan resim şudur:
ABD liderliğindeki IŞİD karşıtı koalisyon IŞİD’e karşı bir kara harekatına hazırlanmaktadır. ABD ile Rusya arasındaki bu bağlamda gelişen ilişkiler bir büyük koalisyona doğru gidildiğini göstermektedir. Hem Irak’ta (Şii bölgelerinde ve Barzanistan’da) hem de Suriye’de (Suriye batısında ve kuzeyinde) şuanda IŞİD’in olmadığı bölgelerde durumun güçlendirilmesi ve kontrolün tamamen sağlanmasından sonra bütün yönlerden Rakka’ya doğru IŞİD’i sıkıştırarak boğmaya yönelik kapsamlı bir hava destekli kara harekatı yapılması planlanmaktadır. Bu operasyonda Esad güçleri, Peşmerge güçleri, Irak Ordusu, PKK/PYD’nin yanında yukarıda bahsedilen 100.000 kişilik kara kuvvetinin kullanılması öngörülmektedir.
100.000 kişilik kuvvetin toplanması görevi ABD tarafından Suudi Arabistan’a verilmiştir. Suudi Arabistan belki de böyle bir liderliğe hazırlanmak üzere Yemen’de Mart 2015’te başlatılan operasyonların liderliğini üstlenmiştir. Amerikalı liderlerden gelen açıklamalar zaten aylardır bu sürecin (Teröre karşı İslam ittifakı) projelendirildiğini göstermektedir. İşte bu haliyle bu ittifak ABD liderliğindeki IŞİD karşıtı koalisyona asker toplam görevini üstlenmiştir yani adeta o koalisyonun askerlik şubesi olmuştur.
Peki Türkiye böyle bir ittifaka asker verir mi? Yerel, bölgesel ve küresel aktörlerin Türk askerinin Irak ve Suriye’ye ayak basmasını istemediği bir gerçektir. Geçmişte bunun çok örneği yaşanmıştır, son örnek Musul Başika’da konuşlandırılan Türk askeri olayıdır, ABD açıkça Türk askerinin tamamen geri çekilmesini istemektedir. Ama Türkiye bu ittifakı destekleyeceğini gösteren beyanlarda bulunmuştur. Bu kapsamda Türkiye’nin yapabileceği Suriye’ye gönderilecek kara kuvvetlerine ev sahipliği yapmak ani Türk topraklarını kullanarak Suriye’ye geçişlerini sağlamak, lojistik üs görevini üstlenmek olacaktır.
Türkiye’nin destek verebileceği diğer bir husus da (bu ittifak içinde yer almayan Bağdat yönetiminin Sünni ülkelerden gelecek yabancı askerlere izin vermeyeceği gerçeğinden hareketle) Barzanistan üzerinden bu güçlerin Irak’ın kuzeyinde konuşlandırılmasına ve Musul’a yönelik bir harekata hazırlanmasını desteklemek olabilecektir. Son iki hafta Suudi Arabistan-Barzanistan-Türkiye arasında mini bir ittifak oluştuğuna dair gelişmeler de buna işaret etmektedir. Ancak ABD’nin bu işbirliğinden şüphe duyduğu anlaşılmaktadır.
Ancak Türkiye’yi yönetenler, Barzani ve Suudi yönetiminin gizli hedeflerini ve ilişkilerini (Örneğin, Suudi Arabistan ile İsrail arasında deşifre olan gizli görüşmelerde büyük Kürdistan da kurulmasında mutabık kalındığı gibi) ve bu yönetimlerin karıştığı kirli ilişkileri mutlaka göz önünde bulundurmalıdır. Ayrıca Türkiye’nin; yönetim anlayışı, devlet idaresi ve ittifak oluşturma tecrübesi Türkiye’den fersah fersah düşük olan, Vahabilik anlayışını esas almış bir Suudi Arabistan’ın peşinden gitmesi, bunun sonucunda İslam ülkeleri ve Müslümanlar arasında bölünmeye ve çatışmaya yol açabilecek ittifakları benimsemesi hiç de kabul edilebilir değildir. Bu ittifakın gerçekleştirilmesi halinde kötü etkileri sadece Irak ve Suriye’de kalmayacak, Türkiye’nin iç barışını da olumsuz etkileyecek, içeride yeni bölünmelere ve çatışmalara yol açacaktır. Türkiye’yi yönetenler başkasının değil Türkiye’nin kendi ipiyle yani kendi tecrübesi ve mili güç unsurlarına güvenerek politikalarına yön vermeli, Türkiye’nin çıkarlarını esas almalıdır.