…
ATATÜRK’ÜN JEOPOLİTİK BAKIŞI
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu önderi Aziz Atatürk’ün jeopolitiğe bakışını, konuyla ilgili fikir ve düşüncelerini, onun çeşitli zaman ve mekânlardaki söylev ve demeçlerinden çıkarıyoruz.
Söz konusu söylev ve demeçler hem Ankara Üniversitesi “Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü” hem de Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu’na bağlı “Atatürk Araştırma Merkezi” tarafından basılmış ve dağıtılmıştır.
Eser 1906-1938 yılları arasındaki Atatürk’e ait söz ve yazıların derlenmesiyle oluşturulmuştur. Eserin ilk cildi 1945 yılında, 2’nci cildi 1952’de, 3’üncü cildi 1954’te ve dördüncü cildi 1964’te yayınlanmıştır. Eserin ilk üç cildi “Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri”, dördüncü cildi ise “Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri” adıyla yayınlanmıştır.
Bu yazıda, değişen ve sürekli kabuk değiştiren bugünkü dünya siyasi arenasında “Türkiye’nin jeopolitiğine nasıl bakılması gerektiği?” düşüncesinden hareketle, Atatürk’ün jeopolitiğe yaklaşımı ele alınarak incelenmiş ve çeşitli örnekler verilerek günümüzde Türkiye’nin iç ve dış siyasetine ışık tutması ve örnek alınması amacı güdülmüştür.
Her şeyden önce, dünya üzerinde bulunulan ve yaşanan coğrafi konuma göre Jeopolitik bir bakış açısı geliştirmenin olmazsa olmaz koşulu, farkında olmaktır.
Farkında olmak, Türkiye’nin jeopolitiğini değerlendirecek, analiz edecek vizyon sahibi kadrolara, ufku açık karar alıcılara, stratejik öngörüsü olan uzmanlara ihtiyaç gösterir. Şayet bulunduğunuz bölgenin jeopolitiğinin farkında değilseniz, ya da bunu değerlendirme imkân ve kabiliyetinden yoksun yönetici ve kadrolar tarafından yönetiliyorsanız, dış politikada bağımsız hareket edemezsiniz. Jeopolitik bir vizyonunuz yoksa, kendi politik istikamet ve yönününüz yerine, başkalarının tercihlerini kabullenmek zorunda kalırsınız. Ulusal çıkarlarınızı ortaya koyup bu çerçevede politika üretemezsiniz, bölgenizde jeopolitik oyuncu olamazsınız. Bu nedenle ulusal çıkar odaklı jeopolitik yaklaşımlar ve bakış açıları geliştiremezsiniz.
Atatürk’ün Söylev ve Demeçlerinde öne çıkan görüşleri
Birinci dünya savaşından sonra, savaşın galip devletleri tarafından öne sürülen ve mağlup devletlere dikte edilen anlaşmalarla ilgili şu görüşü önemlidir: “I. Dünya savaşının galipleri Sevr’i Omanlı’ya zorla kabul ettirmek isterken, Türkiye’nin jeopolitik ve ekonomik hassasiyetlerini asla nazarı itibara almamışlardır.” [1]
Sonuç, Türkiye’nin coğrafi konumunu bilmeden, farkında olmadan hatalı dış politikalarla Sakarya’ya kadar gelen Yunan ordusu, Anadolu’nun haremi ismetinde boğulmuş, hüsrana uğrayarak İzmir’de denize dökülmüştür.
Üç ciltlik söylev ve demeçlerde dikkat çeken diğer bir husus da Atatürk’ün çeşitli platformlarda gazetelere verdiği demeçlerde ve bilhassa yabancı gazetecilerle yaptığı röportaj ve mülâkatlarda, “Türkiye beynelmilel münasebetlerde (uluslararası ilişkilerde) komşularıyla ve bütün devletlerle iyi geçinmek, Türkiye siyasetinin esasını teşkil eder.’’ demektedir. [2]
İkinci dünya savaşı öncesi Avrupa’daki siyasi gelişmeleri değerlendirirken, küresel savaşın ayak seslerini önceden sezinlemiş, “Avrupa’da vuku bulacak bir harbin başlıca galibi ne İngiltere ne Fransa ne de Almanya’dır. Sadece Bolşevizm’dir.” [3] diyerek savaş sonunda, Sovyetler Birliğinin süper güç olarak ortaya çıkacağı tahmininde bulunmuştur.
Yine bir başka konuşmasında, “Türkiye, coğrafi vaziyeti itibarıyla Balkanlarda sulhun muhafaza ve takviyesinde bilhassa alakadardır. Komşularıyla hemen hiçbir davası ve ihtilafı bulunmamak vaziyeti Türkiye’nin temenniyatına hususi bir samimiyet izafe etmek tabiidir” diyerek, Balkan devletleriyle de olan ilişkilerimizin, barışın korunması ve güçlenerek ilerlemesi yönünde ve sorunsuz bir şekilde samimiyetle yürütüldüğünden gurur ve iftiharla bahsetmektedir. [4]
Meclis kürsüsünde, “Garp ve Uzakşark devletleriyle mevcut olan dostane münasebatımızda muahedat-ı münakidenin tayin ettiği yollarda halisane yürümekteyiz.” [5] derken, Batı ve Uzakdoğu devletleriyle de olan ilişkilerimizin, karşılıklı antlaşmalarla tayin edilerek içtenlikle yürütüldüğünü övünerek ifade etmektedir.
Cumhuriyetin 10. yılı münasebetiyle yaptığı konuşmada: “Türk Milleti, kendisine yaraşan millî ülküsü sayesinde bütün beşeriyete hakiki huzurun temini yolunda, kendine düşen medeni vazifeyi yapmakta, muvaffak kılacaktır.” demektedir. [6]
Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının stratejik konumu tarih boyunca belirleyici bir role sahip olmuştur. Boğazlar coğrafi olarak iki kıtayı birbirinden ayırırken, siyasi ve ticari olarak iki kıtayı ve denizleri de birbirine bağlıyordu. Dolayısıyla jeopolitik önemi kayda değerdi ve Atatürk bunun farkındaydı.
Amerikalı bir gazetecinin 1935 yılında, “Türkiye neden Boğazları tahkim etmek istiyor?” sorusuna şu cevabı verir:
“Boğazlar, Türk arazisini iki kısma ayırır. Bundan dolayı bu deniz geçidinin tahkimi Türkiye’nin emniyeti ve müdafaası için çok ehemmiyetlidir. O, aynı zamanda, beynelmilel münasebatın can alıcı bir unsurudur.
Anahtar vaziyetinde böyle mühim bir yer herhangi sergüzeştçi bir mütearrızın keyfine ve merhametine bırakılamaz. Türkiye, muhtemel sulh bozucularının, birbirleriyle harp etmek için Boğazlardan geçmesine mâni olmaya mecburdur. Türkiye buna asla müsaade etmeyecektir.” [7] diyerek boğazların önemine işaret etmiş ve bilhassa savaş gemilerinin boğazlarda keyfi hareket edemeyeceklerini vurgulamıştır.
Bu husus bilahare 20 Temmuz 1936’da İsviçre’nin Montrö kentinde imzalan sözleşmeyle uluslararası bir statüye bağlanmıştır. Savaş ve barış zamanlarında İstanbul ve Çanakkale Boğazlarında deniz trafiğini düzenleyen kurallar belirlenmiştir.
Atatürk’ün Türk Birliğine bakışı
Aziz Atatürk Türkiye dışındaki Türk devlet ve topluluklarına büyük bir önem vermekteydi, gerçek anlamda bir Türk milliyetçisi idi ve Türk birliğine yürekten inanmaktaydı. Bu görüşünü şu ölümsüz sözlerle ifade etmiştir:
“Ben her şeyden önce bir Türk milliyetçisiyim. Böyle doğdum. Böyle öleceğim. Türk birliğinin, bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile, gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. Türk birliğine inanıyorum, onu görüyorum.” [8]
1933’de Türk Ocağında yabancı diplomatlara verilen bir yemekte soru sormak için gelen kişilerden biri, Zeki isimli 25 yaşlarında bir doktordur, şunu sorar:
“Milletlerin babadan oğla sıçrayan uzun vadeli idealleri vardır. Siz bize böyle bir ideal aşılamadınız! Yahut benim bundan haberim yok! Bunu bize açıklar mısınız Gazi Hazretleri?”
Atatürk bu soruya şöyle cevap verir:
“Bunlar vicdanımıza yazılmış gerçeklerdir; konuşulmaz, yaşanır! Elbet bu milletin bir ülküsü olacaktır, ama bu ülküler devletler tarafından açıklanmaz; millet tarafından yaşanır! Nasıl, bakarken gözlerimizi görmüyor, onunla her şeyi görüyorsak, ülkü de onun gibi, farkında olmadan vicdanlarımızda yaşar ve her şeyi ona göre yaparız… Ben, devlet başkanıyım! Sorumluluklarım vardır! Bu sorumluluklarım altında konuşamam! Bu konuda genç arkadaşlarımla ayrıca konuşacağım.
Sonra, Dr. Zeki’yi yanına alarak yukardaki odaya çıkar. Atatürk’ün arkasında, duvarda, bir Türkiye haritası vardır. Karşısında oturan Dr. Zeki’ye:
-Benim arkamdaki haritayı görüyor musun?
-Evet Paşam…
-O haritada Türkiye’nin üstüne abanmış bir blok var, onu da görüyor musun?
-Evet, görüyorum Paşa Hazretleri…
-Hah! İşte o ağırlık benim omuzlarım üstündedir. Omuzlarım üstünde olduğu için, ben konuşamam! Düşün bir kere. Osmanlı İmparatorluğu ne oldu? Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ne oldu? Daha dün bunlar vardılar. Dünyaya hükmediyorlardı! Avrupa’yı ürküten Almanya’dan bugün ne kaldı? Demek hiçbir şey sür-git değildir! Bugün ölümsüz gibi görünen nice güçlerden, ileride belki pek az bir şey kalacaktır. Devletler ve milletler, bu idrakin içinde olmalıdırlar.
Bugün, Sovyet Rusya dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Devlet olarak bu dostluğa ihtiyacımız var! Fakat yarın ne olacağını kimse kestiremez. Tıpkı Osmanlı İmparatorluğu gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan İmparatorluğu gibi parçalanabilir! Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler, avuçlarından sıyrılabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir! İşte o zaman Türkiye, ne yapacağını bilmelidir! Bizim, bu dostumuzun yönetiminde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onları arkalamaya hazır olmalıyız! ‘Hazır olmak’ yalnız o günü susup beklemek değildir; ‘hazırlanmak lazımdır’. Milletler, buna nasıl hazırlanır? Manevi köprülerini sağlam tutarak! Dil bir köprüdür, inanç bir köprüdür, tarih bir köprüdür!
Bugün biz, bu toplumlardan dil bakımından, gelenek, görenek, tarih bakımından ayrılmış, çok uzağa düşmüşüz! Bizim bulunduğumuz yer mi doğru, onlarınki mi? Bunun hesabını yapmakta fayda yoktur! Onların bize yaklaşmasını bekleyemeyiz; bizim, onlara yaklaşmamız gerekli… Tarih bağı kurmamız lazım… Folklor bağı kurmamız lazım… Dil bağı kurmamız lazım…Ortak bir dil amaçladığımız gibi, ortak bir tarih öğretimimiz olması gerekli… Ortak bir mazimiz var, bu maziyi, bilincimize taşımamız lazım. Bu sebeple okullarda okuttuğumuz tarihi, Orta Asya’dan başlattık! Bizim çocuklarımız, orada yaşayanları bilmelidirler. Orada yaşayanlar da bizi bilmeli…” [9]
Atatürk’ün Azerbaycan elçisi İbrahim ABİLOF’a söylemiş olduğu aşağıdaki sözler O’nun Türkçülüğe ve Türk Birliğine verdiği önemi göstermesi açısından önemlidir:
“Sefir Hazretleri, Azerbaycan Türklerinin dertleri kendi dertlerimiz ve sevinçleri kendi sevinçlerimiz gibi olduğu için, onların muratlarına nail olmaları hür ve müstakil olarak yaşamaları bizi pek ziyade sevindirir. Türk’ün saadeti ve mazlumların halası yolunda Azerbaycan Türklerinde kanını dökmeğe amade bulunduklarına dair olan beyanatınız istilacılara karşı Türk’ün ve mazlumların kuvvetini artıran pek kıymettar bir sözdür.” [10]
Sonuç
Jeopolitiğin herkesçe kabul edilen tek tanımı yoktur. Bununla birlikte genel anlamda jeopolitik; “Bir devletin (bekasını, güvenliğini ve varlığını sürdürebilmesi için) istikametini belirler, rotasını çizer, yol gösterir.” Bu istikamet veya rota, coğrafi faktörlere göre belirlenir. Diğer bir ifadeyle coğrafi koşullar, istikameti tayin eder veya rotayı belirler.
Aziz Atatürk, ülkesinin coğrafyasını ve dünya coğrafyasındaki stratejik yerini ve değerini çok iyi bildiği gibi, milletini ve onun şanlı tarihini de çok iyi biliyordu. Yaptığı tüm stratejik hamlelerin ve attığı adımların öncesinde, jeopolitiği dikkate alarak buna göre hareket etmiştir. Örneğin kurtuluş savaşında Türk Ordusunu Sakarya’nın gerisine çekme kararının arkasında bu bilgi ve inanç vardır.
Atatürk’ün yaşam dönemindeki coğrafî faktörler ve o dönemdeki devletlerin politikaları, onun jeopolitik görüş ve uygulamalarını etkileyen hususlar olmuştur. Orta Asya Türk Cumhuriyetleri hakkındaki objektif (nesnel) ve geleceğe dönük somut jeopolitik değerlendirmeler ortaya koymasına rağmen, ne yazık ki ölümünden sonra bu ülkelere gereken önem verilmemiştir. Sadece Başbakan ve Türkiye’nin 9. Cumhurbaşkanı merhum Süleyman DEMİREL bir nebze bu konuya hassasiyet göstermiş, ancak onun da vefatıyla Türkiye’nin söz konusu cumhuriyetlerle irtibat ve ilişikisi sekteye uğramıştır. Halen arzu edilen düzeyde değildir.
Jeopolitik ve Jeostratejik bilgiden yoksun olan liderlerin, bir ülkeyi yönetemeyecekleri çok açıktır. Bunun bilincinde olan liderler icraatlarının ve yaşamlarının her safhasında yukarda tanımlanan jeopolitiğin esas ve ilkelerinden hiç ayrılmazlar. Aziz Atatürk, “o haritada Türkiye’nin üstüne abanmış blokun ağırlığı benim omuzlarım üstündedir” derken, ülkesinin coğrafyasını ve dünya coğrafyasındaki stratejik yerini ve değerini çok iyi bildiğini ve bunun bilincinde olduğunu göstermiştir. Sorumlu bir liderlik örneğidir.
Coğrafî etmenlerin ulusal ve uluslararası siyasete verdiği yönü araştırarak, dünya siyasetinin gidişini görüp değerlendiren ve buna göre pozisyon alan devletlerin iç, dış ilişki ve güvenlikleri de sağlam temellere dayanır.
Türkiye’nin, devletimizin kurucu önderi aziz Atatürk’ün jeopolitik yaklaşımını ve bakış açısını örnek alarak, akıl ve bilim yolunda, daha fazla gecikmeden, vakit kaybetmeden kendisine özgü “jeopolitik bir rota” belirleme ihtiyacı vardır.
KAYNAKLAR:
[1] – [7] ATATÜRK’ÜN SÖYLEV VE DEMEÇLERİ, Cilt- III (1925-1938) (Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları) Sayfa 186, 143, 187,182, 85, 209, 229
[8] https://www.academia.edu/37424768/ATATÜRK VE TÜRK BİRLİĞİ
[9] https://kemalataturk.net/anilari/ataturkun-turk-birligi/
[10]https://www.adanahaber.net/makale/ataturk-turan-2626
- BÖLÜCÜ TERÖR ÖRGÜTÜ KONGRESİ TOPLANACAK MI? - 5 Mayıs 2025
- ATATÜRK’ÜN JEOPOLİTİK BAKIŞI - 1 Mayıs 2025
- JEOPOLİTİK VE ÖNEMİ - 17 Nisan 2025
- BİTMEYEN PARÇALAMA VE BÖLME ÇABALARI - 22 Şubat 2025
- TÜRKİYE’NİN ÜNİTER YAPISINA KURULAN TUZAKLAR - 8 Ocak 2025
- ESAD REJİMİ SONRASI SURİYE ÇIKMAZI - 9 Aralık 2024
- SORUNUN ADI - 6 Kasım 2024
- BÖLGE YENİDEN YAPILANDIRILIYOR - 24 Ekim 2024
- DEVENİN KİNİ VE MÜLTECİ SORUNU ÜZERİNE - 25 Eylül 2024
- LİDER ATATÜRK - 18 Eylül 2024