Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

2020 yılı içinde 3 bin 413 orman yangını çıkmış, 20 bin 938 hektarlık alan bu yangınlardan zarar görmüştü. Bu rakamlar Türkiye’de son 10 yılın ortalamasının üzerindeydi. Bir yıl sonra Cumhuriyet tarihinin en büyük yangınının yaşandığı 2021 yazında; Avrupa Orman Yangını Bilgi Sistemi (EFFIS) verilerine göre Türkiye’de toplam 612 orman yangını gerçekleşmişti ve bu yangınlar sonucunda toplam 206.013 hektar alan tamamen yanmıştı. Sadece Antalya’nın Manavgat ilçesinde 28 Temmuz 2021’de yaşanan yangın felaketi tam 10 gün, 220 saat sürmüştü. 60 bin hektar alan, onlarca köy alevler altında kalmıştı. Manavgat Yangında üç vatan evladını kaybetmiştik. Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı’nın Orman Yangınları verilerine göre; 2021 yılı yangınlarının toplam bilançosu Türkiye’nin yıllık yangın bilançosunun neredeyse yüzde 750’sinin üzerinde gerçekleşmişti.
2024 yılında toplamda 3800 orman yangınının meydana geldiği ve bu yangınlarda 27.000 hektar alanın zarar gördüğü belirtilmişti.
Toplam verilere bakıldığında, 1937-2024 döneminde Türkiye’de toplam 126 bin 268 orman yangınının çıktığı ve 1 milyon 907 bin 265 hektar alanın yandığı görülmektedir. Veriler değerlendirildiğinde, 88 yıllık süreçte yıllık ortalama yangın sayısı 1435 iken bu ortalamanın 2015-2024 arasındaki son 10 yılda yıllık 2732’ye yükseldiği anlaşılmaktadır.
Diğer veriler incelendiğinde;
Türkiye’de 1979-2025 arasında son 46 yılda alan bazında yaşanan en büyük 10 orman yangınının yedisinin 2021 yılında yaşandığı anlaşılmıştır.
Ülkemizde son 25 yıl içinde yaşanan orman yangınlarının yüzde 12’si doğal nedenlere bağlı gelişirken, yüzde 88’i ise kasıt, ihmal, kaza veya sebebi bilinmeyen gerekçelerle ortaya çıkmıştır.
Gelelim bugüne. Tarım ve Orman Bakanı İbrahim YUMAKLI açıklamış: “25 Temmuz günü, 37’si ormanlık alanda, 36’sı da kırsal alanda olmak üzere toplam 73 yangınla mücadele edildi”. İç İşleri Bakanlığı’nın resmi açıklaması da şöyle “27 Haziran-24 Temmuz tarihleri arasında; yangına müdahale çalışmalarına destek vermek üzere; AFAD tarafından 1.191 personel ve 198 Arama/Kurtarma aracı, Jandarma Genel Komutanlığından 8 bin 953 personel ve 18 hava aracı, Emniyet Genel Müdürlüğünden 1.675 personel, 3 helikopter ve 129 TOMA, Sahil Güvenlik Komutanlığından 237 personel görev aldı. Yangınlar nedeniyle; 9 ilde 1.157 bina, 1.458 bağımsız bölüm incelenerek 311 konut, 16 iş yeri ve 50 ahırın yıkık ve ağır hasarlı olduğu belirlendi. “Son bir ayda yaşanan orman yangınlarında 311 konut ve 16 iş yerinin ağır hasar gördüğünü açıkladı. Bilecik ve İzmir afet bölgesi ilan edilirken, 120 mahallede yaşayan vatandaşlar tedbir amaçlı olarak güvenli bölgelere tahliye edildi. Kundaklama şüphesiyle 27 kişi tutuklandı.”
Sonuçta ne oldu? Ormanlarımız, ormanlarda yaşayan tüm canlılarımız acıyla yandı. En ağır sonuçlardan biri 11 vatan evladımızı yangın söndürme çalışmalarında acı şekilde kurban verdik. Bugün konuşulup yarın unutulacaklar mı?
Açık kaynaklarda yer alan haber ve bilgilere göre Orman Genel Müdürlüğü, bu sezon orman yangınlarına 438 ton su atma kapasiteli 27 uçak ve 105 helikopter ile hazırlandığını açıklamış. 14 İHA da yangın tespitinde kullanılıyormuş. Ancak uçak ve helikopterlerin hepsi devlete ait değilmiş. Bir kısmı özel şirketlerden kiralanıyormuş. Orman Genel Müdürlüğü kayıtlarına göre, 27 uçağın 11’i kiralanmış. Orman Genel Müdürlüğü’ne ait 12 yangın söndürme iki de yönetim uçağı bulunuyormuş. Geri kalan iki uçak ise Savunma Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı’ndan “rezerv güç” kapsamında alınmış. Aynı kayıttan edinilen bilgiye göre, 105 helikopter arasında 70’i kiralık 73 yangın söndürme helikopteri bulunuyormuş. Helikopterlerden dokuzu Orman Genel Müdürlüğü’ne ait, üçü yangın söndürme, altısı da koordinasyon için kullanılıyormuş. Geri kalan 26’sı ise rezerv güçmüş. Orman Genel Müdürlüğü’nün 2024 faaliyet raporuna göre, 2024’te 15’i uçak, 60’ı helikopter olmak üzere 75 hava aracı kiralanmış. Sunulan rapora göre bu hava araçlarının üç yıllığına (2022-2024) kiralanması için 3 milyar 784 milyon TL harcanmış. Bunun 164 milyon TL’si Rusya Acil Durumlar Başkanlığı’ndan kiralanan bir uçak için ödenmiş.
Rakamlar evraklar üzerinde yer alırken ve sunumu yapılırken önemli olabilir, durumu kotarıyor görünebilir, ama dünyanın başka yerlerinde görülmeyecek şekilde köylülerimizin milli bir seferberlik duygusuyla canlarını dişlerine takarak traktör römorklarıyla söndürme çalışmalarına katıldığı, beton mikserlerinin bile etkili olarak kullanıldığı yangınlardan sonra “Sonuçta Ne Oldu?” gibi haklı, net ve asıl önemli son soru da sorulacaktır. Buna şu sorular da eklenecektir:

* Savaş kadar ağır kayıplara neden olan ve halâ süren son 10 yıllık süreçte Milli Yangın Söndürme Kapasitemiz yeterli mi değil mi?

* Türk Hava Kurumu bünyesinde bulunan dönemin uçaklarıyla askeri bir disiplinle yürütülen ve dünyaya örnek olan “Yangın Tespit ve Söndürme Sisteminin” on yıllar boyu koruyabildiği ormanlarımız neden son yıllarda çaresizce yanıyor, yok oluyor?

* Orman yangınlarıyla en etkili mücadele çıktığı ilk anda küçük ateşken tespit ederek yoğun olarak üstüne gidip bertaraf etmektir. İHA sistemlerinin her alanda kullanıldığı günümüzde söz konusu vasıtalar yangın erken ihbar sisteminde nasıl kullanılıyor? İHA ya da diğer gözetleme unsurlarıyla henüz başlangıç aşamasında tespit edilebilen orman yangınları var mı? Varsa yapılabilen tespit, teşhis ve ihbarın söndürme sistemiyle entegrasyonu ve duyumun anlık reaksiyonel harekete dönüşmesi ne ölçüde sağlanıyor?

* Aynı anda birden fazla yerde görülen orman yangınlarına müdahale için nasıl bir sistem kullanılıyor? Olası yangınlar için profesyonel yaklaşımla paylaşımlı kuvvet teksifi yapılabiliyor mu? Bir bölgeye gönderilen kiralık uçaklar bir iki sorti sonra çok uzaktaki diğer bölgelere mi yönlendiriliyor?

* Orman Genel Müdürlüğü bünyesinde yer alan ve yangınla mücadele eğitimlerinin verildiği tesislerimiz ne durumda? Eğitimler devam ediyor mu? Eğitimlerin kalitesi ve etkinliği ne seviyede? Diğer sivil kurtarma örgütleriyle koordineli eğitimler veriliyor mu? Eğitim kampları ve tatbikatlar düzenleniyor mu?

* Çıkabilen yangınların yayılmasını engellemek ve kontrol altına almak için açılan ve üzerinde yanıcı madde bulunmaması gereken ortalama 10 metre genişliğindeki çıplak Yangın Emniyet Yollarının zorunlu olan periyodik bakımları yapılıyor mu? YANGIN EMNİYET YOLLARI TEMİZ Mİ? Örneğin Seferihisar yangınında bu yolların durumu nasıldı?

* Belli çıkarların tahakkuku için özellikle çıkarıldığı yönünde kamuoyunda şüphelerin yoğunlaşmasına neden olan son dönem orman yangınlarının nedenleri ve varsa sorumlularına yönelik araştırma, soruşturma faaliyetleri var mıdır? Varsa hangi bulgulara ulaşılmış ve ne işlem yapılmıştır? Yangınları fiili olarak çıkaranların birer taşeron olabileceği göz önünde bulundurularak soruşturmalar derinleştirilmiş midir?

* Yanan bölgelerdeki doğanın aynı haliyle geri gelmesi çok çok uzun süreler alacaktır. Oksijen üretimi ve yağış alma düzeyleri düşecektir. Kaybedilen tüm toprak üstü ve toprak altı canlılar milli servettir. Bu bölgelerdeki müteakip planlama nasıl olacaktır? Nasıl ve kimin kontrolünde yürütülecektir? Kamuoyuna düzenli bilgilendirmeler yapılacak mıdır?

* Vatandaşların bilgilendirilmesi için kamu spotlarının, geleneksel ve sosyal medya uyarılarının yapılması ve diğer tüm tedbirlerin gecikmeden ve yoğun olarak alınması gerekmiyor mu? Özellikle köylerde yaşayan tüm yurttaşlarımızın sistemli süreçlerle ve mobil timlerle bilgilendirilmesi, bilinçlendirilmesi ve kontrol edilmesi önemli değil mi? Çocuklarda ve gençlerde bilinç yaratma açısından ilköğretimden itibaren okulların müfredatlarına ormanların önemi, çevre ve doğa bilincine yönelik etkili girdiler yapılacak mı?
Kiralama sistemleri fazlasıyla yanlış anlamalar sebep olabilirken sadece yangın sezonunda kullanılacak bir hava filosuna yatırım yapmaya “gerek olmadığını” söyleyebilen sözüm ona yetkililer olduğunu duyulmakta. Bu çağda inanılmaz bir gaflet! Devletin ilgili makamları da bu şekilde mi düşünüyor. (Bu konuyu her platformda tartışmaya hazırız.)

* Tarım ve Orman Bakanlığı’nın çeşitli kayıtlarından, kendi filosunu oluşturmak için uçak ve helikopter siparişi verdiği yönünde duyumlar bulunmakta. 2025 yılına ait bir kayıtta, 20 adet AT 802 FireBoss amfibik uçak alım sürecinin devam ettiği belirtiliyormuş. Bakan Yumaklı CHP’nin bir soru önergesine Ocak ayında verdiği yanıtta, sekiz yangın söndürme helikopteri üretmesi için Türk Havacılık ve Uzay Sanayi A.Ş. (TUSAŞ) ile sözleşme imzalandığını açıklamış. Eğer doğruysa süreç ne zaman sonuçlanacak? Nasıl bir sistemle yönetilecek? Liyakat göz önünde bulundurularak THK bünyesinde uzun yıllar boyu başarıyla birikmiş tecrübeden istifade edilecek mi?

* Yanan ormanlık alanlardaki kereste toplama işi nasıl yapılıyor? İhale mi yapılıyor? Kimler katılıyor?

* Yanan bölgelerin akıbeti ne oluyor? Ormanların ve özellikle zeytinliklerin geri kazandırılması için yapılan çalışmalar yeterli mi? Dikilen fidelerin kontrolü yapılıyor mu?

* Zarar gören insanların kayıpları hangi kriterlerle, nasıl ve hangi sürede karşılanıyor? Yıllar boyu ormanlarımızın bekçiliğini yapan, yeşil alanlarımızı koruyan ve olası yangınlarda tankerlerle ilk müdahaleyi yapan ORMAN KÖYLÜLERİMİZİN yerlerinde kalmaları ve motivasyonları ile ilgili ne gibi teşvik çalışmaları nasıl yapılıyor? Yanıtları şüphesiz gerçekçi ve etkin sistemler ve liyakat gerektiren sorular bunlar. Yanıtlarını bilmek istediğimiz soruların sayısı ve konusu artırılabilir.

Biz neden bu kadar hassasız? Çünkü oksijenin, yaşamın, temiz suyun ve yağışın, birçok zenginliğin ve kısaca medeniyetin kaynağı ormanları korumak VATAN SAVUNMASIDIR. Az çok geleceği de okuyabiliyoruz.

İlave olarak, Birleşmiş Milletler (BM) desteğiyle hazırlanan yeni bir raporda, son iki yılda tarihin en ciddi kuraklıklarından birkaçının gerçekleştiğinin tespit edildiği belirtilmiş. Raporda Türkiye’nin 2030’da ciddi bir kuraklıkla karşı karşıya kalabileceği uyarısı yapılmış. “Türkiye yarı kurak yer olarak ve toprak yapısı da parçalanmaya yatkın sözcükleriyle nitelenmiş. Ülkenin yüzde 88’i çölleşme riskiyle karşı karşıya” ifadelerinin yer aldığı rapora göre, 21. yüzyılın sonunda Türkiye’de yağış oranlarının yüzde 30 oranında düşeceği belirtilmiş. 2030’da olası kuraklık göz önüne alındığında, rapor, su kaynaklarının kullanımı ve hatta farklı kaynaklara yönelme konusunda ülkede ciddi yatırımlar yapılması gerektiği konusunda uyarıda bulunmuş.

İklim krizi, artan sıcaklıklar, kuraklık, insan etkisi ve kasıtlı sabotajlar yangın tehdidini artırsa da önemli olan “YANGINLARIN ETKİLİ BİR SİSTEMLE DAHA BAŞINDA KONTROL EDİLİP SÖNDÜRÜLEBİLMESİDİR.”

Jeopolitik açıdan bakacak olursak son dönemlerde hedef ülkelerin “coğrafi ve ekonomik güç unsurlarının” etkisizleştirilmesi maksadıyla doğal kaynaklarının iş birlikçi unsurların yardımıyla kötü niyetli planlamalar çerçevesinde bilinçli ve sistematik şekilde yok edilebildiğini, imtiyazlı maden ve diğer doğal kaynak anlaşmalarının yapıldığını sıkça görmekteyiz. Ormanların, su kaynaklarının, tarım ve hayvancılık kapasitesinin hedeflendiği, iklim değişiklikleri yoluyla doğal afetlere bile neden olacak asimetrik saldırılar yapılabildiği bilinmez durumlar değildir. Bu tür saldırıların sonuçları fiili savaşlar gibi büyük yıkımlara neden olmaktadır.

Çok önemli bir diğer konu da ormanların jeostratejik değeridir. Ormanlar askeri açıdan değerlendirildiğinde, kendi faaliyetlerimizi gizleyici ve örtücü, gerek duyulduğunda savunma harekâtlarını kolaylaştırıcı, düşman zırhlı birliklerinin harekâtlarını tahdit edici, engelleyici, düşman taarruz uçaklarının radarlardan korunmak üzere yapabileceği alçaktan uçuşları zorlaştırıcı ve harekât ve lojistik faaliyetlerimizi ve mobil taktik karargâhlarımızı koruyucu vb çok fazla avantaj sağlamaktadır.

Doğal nedenlerle, ihmallerle ya da iş birlikçilerin ve çıkar sağlayıcıların sabotajlarıyla başlayan yangınlar çıkabiliyor. Asıl konu bu değildir. Kolluk güçlerince alınacak caydırıcı ve önleyici istihbarat uygulamalarının yapılması ve sert hukuki tedbirlerin alınması olmazsa olmaz görülmektedir. İlave olarak insan ve sensör destekli etkin bir erken ihbar ve ikaz sisteminin kurulması, erken ihbar ve ikazların eş zamanlı olarak söndürme gayretlerine yöneltileceği uçak ağırlıklı dinamik ve milli bir söndürme filosunun oluşturulması tartışılacak bir konu bile değildir. Bu bilgilendirmeleri ve uyarıları güne ve tarihe not düşmek adına yapmak bir borç ve zorunluluktur. Ülkemizin kurucusu ve ebedi önderi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün belirttiği üzere “VATAN TOPRAĞI KUTSALDIR, KADERİNE TERK EDİLEMEZ.”