Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

SORUNUN ADI

Türkiye’de terör sorununa karşı terminoloji birliğinin sağlanamaması, sorunun çözümünü olumsuz yönde etkilemiştir. Terör sorununun başka isimlerle anılması, sorunu daha da radikalleştirerek derinleştirmiş ve bugün olduğu gibi içinden çıkılmaz hale getirmiştir.

PKK Terör Örgütü tarafından Türkiye’de 40 yıldır sürdürülen terör ve şiddetle ilgili sorun, daha başlangıçta çeşitli çevreler tarafından farklı isimler altında anılmış ve bugün de halen farklı şekillerde anılmaya ve isimlendirilmeye devam edilmektedir.

Bu isimlendirmeler daha ziyade, ‘’Kürt Sorunu, Kürt Meselesi, Kimlik sorunu, Güneydoğu Meselesi, Güneydoğu sorunu, Bölücülük Sorunu, Kürtçülük Meselesi, Geri Kalmışlık Sorunu, Ayrılıkçı Başkaldırı, Demokrasi Sorunu’’ şeklinde kendini göstermiştir.

Adı yanlış konulan ve daha başlangıçta mevcut sorunun adı hakkında mutabakata varılamayan, ya da meselenin özü ve esası hakkında mutabakat sağlanamadığı için farklı şekillerde ortaya konulan sorunun çözümünde nasıl başarılı olunacağı ve sorunun bir parçasını teşkil eden siyasi bir yapı ile nasıl bir uzlaşma sağlanacağı da ayrı bir tartışma konusudur.

Tarihteki Kürt isyanlarının amacı

Şayet 40 yıldır süregelen sorunu tarihsel süreç içerisinde değerlendirecek olursak, elbette bunu tarihteki Kürt isyanları ile bağdaştırmak gerekir. Tarihteki Kürt isyanlarına bakıldığında, hepsinin ortak amacının ‘’Bağımsız Kürt Devleti’’ kurmak olduğu bir gerçektir. Anılan ortak amaç bugünde geçerliliğini muhafaza etmektedir.

Bir ülkenin sınırları içerisinde silaha sarılarak, terör estirmek, katliamlar yapmak ve şiddeti de bunun bir aracı olarak kullanmanın adı, dünyanın her yerinde “Terör Sorunu”dur. Dolayısıyla Türkiye’de 40 yıldır devam eden bu sorun, terör sorunudur.

Bunu yapanlar PKK gibi örgütlü halde bir ülkeyi bölmek parçalamak istiyorlarsa, bu örgütün diğer bir adı da “Bölücü Terör Örgütü”dür.

Diğer yandan, bu tip örgütlere karşı sürdürülen mücadeleye ise, savaş, çatışma, düşük yoğunluklu çatışma gibi farklı isimler verilmesinin yerine, “Terörle Mücadele” denilmesinin daha uygun olacağı değerlendirilmektedir. “Düşük Yoğunluklu veya Düşük Yoğunlukta Çatışma” kavramları, Amerikalılar tarafından geliştirilen ve ortaya atılan bir kavramdır. Kendi işgal ettikleri topraklarda, bölge halkının direnişine karşı girişilen mücadeleye verdikleri isimden ibarettir. Böyle bir kavram millî değildir, dolayısıyla benimsenmemelidir.

Mozaik kavramı

Bunun yanında, siyasilerin, aydınların hatta devletin başındaki yetkili makamların sıkça sözünü ettikleri hatalı kavramlardan birisi de sözde milletin çeşitliliğini ve zenginliğini yansıtan “mozaik” kavramıdır. Sözde mozaik kavramı milletin birliğine, bütünlüğüne ve egemenliğine zarar veren aldatıcı ve göz boyayıcı bir söylemdir. Türkiye sosyal ve idari bakımdan mozaik değildir. Bunun böyle olmadığı bilimsel kanıtlarla ortaya konulmuştur. Her şey bir kenara, sadece dini inanç yönünden %98’lik bir çoğunluğun aynı dine sahip olması, Türkiye’nin bir mozaik olmadığının en önemli göstergesidir. Bu tür yaftalamalar Türkiye’de uygulanan psikolojik operasyonların bir parçasıdır.

Aydınlar mevcut sorunun farkında mı?

Bir ülkenin bel kemiğini oluşturan yasama, yürütme ve yargı erkinin tamamı, siyaset kurumunu içine alan organları, sivil toplum örgütleri, sanatçıları, aydınları, yazarları, araştırmacıları, tarihçileri gibi ülkenin önde gelen kişi ve kurumları, ülkenin karşı karşıya kaldığı sorunun farkındalar mı? Bu sorunun bir terör sorunu olduğunu biliyor ve kabul ediyorlar mı? Sorunun temelinde etnik bölücülüğe dayalı siyasi bir projenin olduğu konusunda hemfikirler mi? Türkiye’nin toprak bütünlüğüne ve bekasına karşı bir tehdit olduğunu biliyorlar mı?

Asıl bu soruların cevabını vicdanlarda vererek ve muhasebesini yaparak yürütülen mücadele hakkında bir yargıya varmak mümkündür.

Her şeyden önce Türkiye’de yıllar yılı süren terör sorunun adı hakkında herhangi bir yargıya varabilmek için, terör örgütünün uyguladığı taktik ve teknikler dahil, o bölge ile her türlü bilgiye vakıf olmayı gerektirir.

Mevcut sorun üzerinden eleştiri yapmak haktır. Ancak suizan besleyerek, hak ihlâl ederek, insaf ve vicdan gözetmeyerek, tek taraflı yapılan eleştiri hak değildir. Güvenlik konularında askeri özelliği olan ve terörle yürütülen mücadelenin taktik ve teknikleri hakkında yeterli bilgiye sahip olunmadan yapılan art niyetli eleştiri ve saldırılar yüzeysel kalmaktan ve verilen mücadeleye zararı dokunmaktan öteye gidememektedir.

Sonuç

Ülkede “Kürt sorunu var” demek, Kürt devletine yeşil ışık yakmak demektir.

“Ana dilde eğitim” istemek, ‘’demokratik çözüm, eşit yurttaşlık’’ dayatmasında bulunmak, özerk ya da federatif bir yapıya doğru yol almak demek, yani Türkiye’nin bölünmesi demektir.

“Ülkede Kürt sorunu var” demek, Türkiye’de Kürt devleti kurulmalıdır demektir. Şayet Kürt devleti kurulursa sorun çözülür demektir. Diğer bir ifadeyle Türkiye Cumhuriyeti bölünmelidir demektir.

Tersten düşünecek olursak, sözde Kürt sorunu denilen sorun, Türkiye’de bir Kürt devleti kurulup kurulmaması sorunudur. Sözde Kürt sorununun çözümü, Türkiye’nin bekası ve toprak bütünlüğünün bozulması ve parçalanması ile sağlanacaksa, bu durum net bir tavırla kabullenilemez ve tasvip edilemez.  

Türkiye’de Kürt devleti kurulmadığı sürece Kürt sorunundan söz edilmesi ve bu sorunun sadece belli bir kesim tarafından dillendirilmesi, telaffuz edilmesi kaçınılmaz olacaktır.

Ne yazık ki, sözde “Kürt sorunu” söylemi bilmeden veya farkında olmadan bir kısım vatandaşlarımız ve siyasilerimiz tarafından da dile getirilmektedir. Normal olarak böyle bir söylemde bulunulması kabul edilemez.

Silah altında olmak, diğer insanlara göre ölüme daha yakın olmak demektir. Öyle ise, sorunun gerçek adını silah altında olanlara bırakmak en doğru olanıdır.