…
JEOPOLİTİK VE ÖNEMİ
Jeopolitik kavramı ilk kez 19.yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında ortaya çıkmıştır. Siyaset bilimciler ve askeri stratejistler için önemli bir kaynaktır. Karar alıcılar 20. yüzyılın başlarından itibaren jeopolitikten yararlanmıştır.
Jeopolitik kelime anlamıyla devletlerin coğrafi özellikleri ile siyasetleri arasındaki ilişkiyi inceleyen bilim dalıdır. Diğer bir ifadeyle, dünya üzerinde halihazırda bulunulan yerin, konumun, ya da coğrafyanın, o devletin iç ve dış siyasetine yön verecek şekilde avantaj ve dezavantajlarını ortaya koyar. [1]
Türkiye’nin jeopolitik değeri
Dünya üzerinde her bir coğrafi bölgenin kendine özgü ayrı bir jeopolitik önemi ve değeri vardır.
Ancak bizim bulunduğumuz Anadolu coğrafyası ayrı bir özelliğe sahiptir. Örneğin, Uzakdoğu’da bulunan bir ülke veya Orta Avrupa’daki bir ülkenin sahip olduğu jeopolitik ile Türkiye’nin jeopolitiği aynı değerde değildir.
Türkiye’nin dikkat çeken belli başlı jeopolitik özellikleri şunlardır:
-Türkiye Asya (Doğu) ile Avrupa (Batı) arasında köprü vazifesi görür.
-Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu gibi çatışama ve kargaşanın hiç eksik olmadığı bir bölgenin tam ortasında olduğu kadar Hazar, Karadeniz ve Akdeniz Havzalarının da göbeğinde konuşludur.
-Kıtaların kesişme merkezlerindeki bir coğrafyada yer almaktadır.
-Denizleri birleştiren Çanakkale ve İstanbul Boğazlarına sahip olması, jeopolitiğine ayrı bir değer ve önem kazandırır. Boğazlar vasıtasıyla Karadeniz’den Akdeniz’e doğru yapılan ticarette kilit bir noktada bulunmaktadır.
-Dünya üzerinde dört iklimin aynı anda yaşandığı nadir ülkelerden biridir.
-Komşu ülkelere göre zengin su kaynaklarına sahip olması jeopolitik önemini artırmaktadır.
-Konumu itibariyle enerji kaynaklarının nakledilmesinde Türkiye’yi önemli bir ulaşım kavşağı hâline getirmektedir. [2]
Kurucu liderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, Türkiye’nin dünya üzerinde bulunduğu coğrafi konumu şöyle tarif eder:
‘’Türk Milleti Asya’nın garbında (batısında), Avrupa’nın şarkında (doğusunda), kara ve deniz sınırları ile ayırt edilmiş ve dünyaca tanınmış bir yurtta yaşar. Onun adına Türk eli (Türk yurdu) derler.’’ [3]
Jeopolitiğin millî menfaatler üzerine etkisi
Bir ülkenin dünya sahnesinde huzur ve güven içinde yaşaması, öncelikle jeopolitiğinin farkında olması ve buna göre pozisyonunu (yönünü) belirlemesi ile mümkün olur. Bu durum, o ülkeye vaki olabilecek tehdit ve risklerin önceliklerine göre ortaya konulmasını sağlar. Ancak bundan sonra millî menfaatler tespit edilir ve buna göre politika belirlenir.
Türkiye, ilk bakışta “Balkanlar-Kafkaslar-Ortadoğu” üçgeninin ortasında kalmasının dezavantajı ile karşı karşıyadır. Söz konusu bölgelerdeki çatışma ve kargaşalardan ister istemez etkilenmektedir. En çarpıcı örnek, daha önce Irak’ın bölünmesine neden olan Ortadoğu’daki mezhep ve etnik çatışmaların, şimdi de Suriye’de cereyan etmesidir.
Buna bir de “göçmen/mülteci/sığınmacı” sorunu eklenince, başlı başına bir güvenlik sorunu ortaya çıkıyor.
Bize göre bugün itibariyle Türkiye’nin en önemli ve en büyük güvenlik sorunu, sayıları 10 milyonu aştığı iddia edilen göçmenlerdir. Başlı başına potansiyel bir tehdittir. [4] Bununla birlikte, güney sınırımızda yaşadığımız bu kadim güvenlik sorununu karşısında, US’rail faktörünü de hesaba katarsak, Türkiye’nin kendi bağımsız iradesi ile bölgesinde etkin bir jeopolitik aktör olması mümkün görülmemektedir. [5]
Jeopolitik aktör olamamanın sonuçları
Türkiye coğrafi potansiyelini yeterince kullanamadığı ve iç cephedeki kırılganlığı, bilhassa içerideki ekonomik ve sosyal sorunlar nedeniyle, bölgesinde jeopolitik güç merkezi olmaktan uzakta olduğunu belirtmek gerekiyor. Bu duruma halen bağlı bulunduğu Kuzey Atlantik İttifakı’nın da (NATO) katkısı olduğunu göz ardı etmemek lazım.
Türkiye ne yazık ki, bölgesinde millî bir jeopolitik yönelime sahip olamamasının sıkıntılarını ve açmazlarını aşağıdaki somut örneklerde görüldüğü gibi yaşıyor:
-Suriye’nin kuzeyinde, Fırat’ın doğusunda, Türkiye’nin toprak bütünlüğüne ve güvenliğine doğrudan tehdit teşkil eden terör devletçiği yapılanmasını önleyemiyor.
-Çekiç güç sayesinde bölünen Irak’tan sonra, şimdi de Suriye’nin bölünmesine ses çıkaramıyor.
-Ulusal çıkar odaklı jeopolitik yaklaşımlar ve bakış açıları geliştiremediğinden, rejim değişikliği öngören dış kaynaklı projelerin içeriye servis edilmesini engelleyemiyor.
-Orta Asya Türk Cumhuriyetleri Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan’ın, Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ni “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak tanıması ve büyükelçi atamasına ve KKTC’yi Rumların bir parçası saymasına engel olamıyor.
-Jeopolitik bir vizyona sahip olmadığından, başkalarının tercihlerine göre değil, millî düşünceler çerçevesinde ve millî çıkarları doğrultusunda, kendi gerçek ihtiyaçlarına karşılayacak uygun projeler üretemiyor.
-Yunanistan’ın Ege Denizinde, anlaşmalara aykırı şekilde bir kısım ada ve adacıkları silahlandırma ve işgal etme eylemlerini umursamıyor ve görmezden geliyor.
-Kuzey Kıbrıs’ın geleceğinin kendi haline bırakılmasına ve Kıbrıs davasının millîlikten uzaklaşmasına sessiz kalıyor.
-Gerçeklerden uzak, Yeni Osmanlıcılık gibi, Avrupa Birliği (AB) üyeliği gibi içi boş hayallerle dolu projelerle oyalanıyor. Bu nedenle AB kapısında yılarca bekletiliyor.
-Kendi topraklarında milyonlarca mülteciyi barındırmak ve geri kabul anlaşması gibi anlaşmalara imza atmak zorunda bırakılıyor.
Şüphesiz bu listeyi uzatmak mümkün.
Türkiye’nin geleneksel millî dış politikası
Türkiye’nin dış sorunlarla ilgili stratejik cephesi gün geçtikçe büyümekte ve buna paralel olarak düşman sayısı da giderek artmaktadır.
İşte tam bu noktada, jeopolitiğine bağlı geleneksel millî dış politika esasları devreye giriyor.
Türkiye bölgesindeki stratejik sorunları günü birlik alınan tedbirlerle çözme gayreti içindeymiş gibi hareket ediyor.
Gerçek millî çıkarlara dayanmayan, rasyonel olmayan, hayallerin gerçeklerin önüne geçtiği bir dış politika uygulaması, Suriye örneğinde olduğu gibi yeni sorunlara ve içinden çıkılmaz durum ve gelişmelere yol açıyor.
Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye’nin jeopolitik gerçekleri göz önünde bulundurularak kurucu liderimiz Atatürk tarafından geleneksel millî dış politikamızın usul, esas, ilke ve prensipleri aşağıda belirtildiği şekilde tespit edilmiştir:
-Bizim açık ve uygulanabilir gördüğümüz siyaset millî siyasettir.
-Dünyanın bugünkü konjonktüründe yaşanan gerçekler karşısında hayalperest olmak kadar büyük bir hata olamaz. Tarihin ifadesi de budur. İlmin, aklın, mantığın ifadesi de budur.
-Milletin refah ve mutluluğu için devletin her yönüyle millî bir dış siyaset izlemeli ve bu siyasetin bünyemize tamamen uygun olması lazımdır. [6]
Sonuç
Tarihsel süreç içerisinde dünyadaki tüm sorunların ve anlaşmazlıkların çözümü ‘’jeopolitik güç’’ sayesinde olmaktadır.
Güncel Türkiye jeopolitiği, içinde bulunulan Atlantik sistemine bağımlı olduğundan kendi millî dış siyasetine belirlemekte ve yön vermekte zorlanmaktadır.
Türkiye kendi öz ihtiyaçlarını karşılayacak uygun projelerle ortaya çıkmalı; dışardan değil, içerden bakışla geliştirilecek jeopolitik bir vizyonla millî çıkarlarını tespit ederek bu doğrultuda hareket etmelidir. Türkiye’nin esas hedefi dış politikada “bağımsızlaşma” olmalıdır. [7]
Jeopolitiği doğru ve zamanında kullanmak, avantajlarından yararlanmak, dezavantajlarını bertaraf edecek tedbirleri almak bir devleti güçlü kılan unsurların başında gelir ve dünya sahnesinde jeopolitik bir aktör olarak boy göstermesini sağlar.
Türkiye bağımsız iradesi ve kendi inisiyatifi ile bölgesinde jeopolitik bir aktör olma vasfına kavuşturulmalıdır. Bunun için öncelikle yukarda açıklanan geleneksel millî dış politika esaslarını benimsemelidir.
Türkiye’nin Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün işaret ettiği akıl ve bilim yoluna dönerek, daha fazla gecikmeden, vakit kaybetmeden kendisine özgü “jeopolitik bir rota” belirleme ihtiyacı vardır. Ancak bu sayede güçlü ve saygın bir devlet olarak bölge ülkelerini etrafında toplayabilir.
Bir ülke kendi bekası ve halkın huzur güven ve mutluluğu için bölgesinde jeopolitik bir güç oluşturamıyorsa, geleceği doğru ve yeterince şekillendiremiyorsa, bölgesinde çıkarı olan diğer jeopolitik oyuncuların geliştirdikleri plan ve projelerin parçası olmaya devam eder.
KAYNAKLAR:
[1] https://tr.wikipedia.org/wiki/Jeopolitik
[2] https://ogmmateryal.eba.gov.tr/panel/upload/files/gsjowiuytbg.pdf
[3] Yenilenen Dünyada Türkiye-Volkan Özdemir-Kırmızı Kedi Yayınevi, 2025
[4] http://ankaenstitusu.com/yikici-bolucu-hareketler-biterse-goc-sorunu-var/
[5] Eskiden sadece USA denilirdi. ABD kapitalizminin patronu Yahudilerdir. ABD Başkanları asla İsrail ile çatışamaz ve karşı çıkacak sözler sarfedemez. ABD-İsrail içli dışlıdır. Bu sebeple US’rail denmektedir.-Türkiye ve Ortadoğu Üzerinde Oynanan Oyunlar- Mahmut Rışvanoğlu-Togan Yayıncılık, 2012
[6] Atatürkçülük-III (Atatürk’ün Görüş ve Direktifleri)-Milli Eğitim Basımevi, 1984
[7] Yenilenen Dünyada Türkiye-Volkan Özdemir-Kırmızı Kedi Yayınevi, 2025
- NAMIK KEMAL VE HÜRRİYET KASİDESİ - 17 Eylül 2025
- MİLLÎ BİRLİK ANCAK ‘’DİL BİRLİĞİ’’ İLE SAĞLANIR - 28 Ağustos 2025
- HAİNSİZ TÜRKİYE - 22 Ağustos 2025
- SİYASETİN BELİRLEDİĞİ PROJELER MİLLÎ OLMALIDIR - 25 Temmuz 2025
- BÖL VE YUT - 16 Temmuz 2025
- DURUM ÜSTÜNLÜĞÜ İSRAİL’DE - 26 Haziran 2025
- TERÖRLE MÜCADELEDE KIRILMA ANLARI - 20 Mayıs 2025
- BÖLÜCÜ TERÖR ÖRGÜTÜ KONGRESİ TOPLANACAK MI? - 5 Mayıs 2025
- ATATÜRK’ÜN JEOPOLİTİK BAKIŞI - 1 Mayıs 2025
- JEOPOLİTİK VE ÖNEMİ - 17 Nisan 2025