Halifeliğin kaldırılması (3 Mart 1924), Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 3 Mart 1924 günü çıkardığı kanunla halifelik makamının kaldırılmasıdır.
Devletin laikleştirilmesi yolunda yapılmış siyasî bir devrimdir. Bu karar ile 16. yüzyıldan itibaren Osmanlı padişahlarının taşıdığı; son Osmanlı padişahı Vahdettin’in ülkeyi terk etmesinden sonra TBMM tarafından Abdülmecit Efendi’ye verilmiş olan halifelik unvanı ortadan kalkmıştır. Yasanın gerekçesi, birinci maddede “halifeliğin hükümet, Cumhuriyet, yani TBMM’nin anlam ve kavramı içinde zaten saklı olduğu” ifadesi ile açıklanmıştır.
Tarihçe
Halife sözcüğü İslâm devletlerinde Muhammed’den sonraki devlet başkanlığı kurumunu ifade eder. Halifelerin seçimle belirlendiği Dört Halife devrinden sonra saltanata dönüşen halifelik kurumu; 945 yılında Büveyhîler’in Abbasi hanedanının başkenti Bağdat’ı işgalinden sonra farklı siyasi otoritelerin himayesindeki bir ruhani önderlik haline dönüşmüş ve 13.-16. yüzyıllarda Memluk himayesinde Mısır’da yaşamıştır. 16. yüzyılbaşında Mısır’ı fethedip Abbasi halifesini himayesine alan Osmanlı hükümdarı Yavuz Sultan Selim, onun ölümünden sonra halife unvanını kendisi almış ve Sultan Selim’den sonra gelen Osmanlı hükümdarları bu unvanı taşımaya devam etmişlerdi.
Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı sonunda yıkıldı. Ankara’da kurulan bir meclis hükümeti ülkeyi yönetmekteydi. 1 Kasım 1922’de Saltanatın Hilâfet’ten ayrılmasına ilişkin yasanın meclisten geçmesi ile Osmanlı Devleti’nin son padişahı Vahdettin, halife sıfatıyla kalmıştır. Vahdettin’in 17 Kasım 1922’de bir İngiliz harp gemisiyle İstanbul’dan gizlice ayrılması üzerine 18 Kasım’da Mecliste gizli bir oturum düzenlenmişti. Bu oturumda Vahdettin’in Halife unvanıyla İngilizlere başvurması onun bütün İslâm âleminde ihaneti olarak değerlendirilmiş ve İslâm imameti için TBMM tarafından yeni bir kişinin seçilip İslam âlemine bildirilmesine karar verilmiştir. Meclis 19 Kasım 1922 tarihli oturumunda seçime katılan 162 mebustan 142’sinin oyu ile Osmanlı hanedanı üyesi Abdülmecit Efendi’yi halife olarak seçti.
Yeni halifenin kendine tanınan sınırların dışına çıkması, halkın ve bir kısım siyasetçilerin halifeye bağlılığının devam etmesi ve nihayet basında başlayan sert tartışmalar, gelişmeleri hilâfetin kaldırılması yönüne sürüklemiştir.
Hilafetin kaldırılmasına giden süreç
Vahdettin’in kaçışı ve yeni Halife’nin seçimi 19 Kasım’da basın yoluyla halka duyurulmuştu. Saltanatın kaldırılmasından sonra bu saltanatın başka bir adla aynı sülalede devam etmesini önlemek için Halifeliğin yetkisiz bir unvan olarak bırakılmasında hükumet büyük titizlik gösterdi. Sade bir biat töreni düzenlenmesini isteyen Ankara hükumetinin bütün çabalara karşın Abdülmecid Efendi gösterişli bir törenle halifeliği üstlendi.
Meclisteki gelenekselci hilafet taraftarları, hilafete siyasal bir otorite kazandırmak istiyorlardı. Muhalifler bu yoldaki düşünce ve isteklerini 15 Ocak 1923’te dağıttıkları bir risale ile ortaya koydular. Afyon milletvekili İsmail Şükrü’nün imzasını taşıyan “Hilâfet-i İslâm ve Büyük Millet Meclisi” başlıklı risalede saltanatın kaldırılmasının uygun görüldüğü, ancak hilâfetin asla kaldırılamayacağı, halifenin sadece ruhanî sorumluluklarının değil dünyevî görevlerinin de bulunduğu ve içinde yaşanan olağan üstü şartların normale dönmesiyle halifenin bunları yerine getireceği belirtiliyor ve İslâm âlemine sabırla beklemesi tavsiye ediliyordu. O sırada yurt gezisi nedeniyle Ankara dışında bulunan Mustafa Kemal’e çok ilgi gören bu risalenin haberi İzmit’te iken ulaşmış verdiği nutuklarda Hilafete yönelik tavırlarını net bir şekilde göstermesine olanak sağlamıştı. 17 Ocak 1923’te yaptığı ünlü basın toplantısında bir soru üzerine halifelerin, aleyhine bir hareketleri olduğu takdirde milletin onları başından defedebileceğini söyledi.
Yeni Türk devletinin kurucu meclisi olan birinci meclis 15 Nisan 1923’te son oturumunu yapmış; yeni meclis 11 Ağustos 1923’teki ilk oturumunda Lozan Barış Antlaşması’nı onaylamıştı. İkinci meclisin 25. toplantısında hilafete ayrılan bütçe konusunda şikayetler gündeme geldi. Konu, bu meselenin genel bütçe içinde değil tek başına incelenmek üzere 1924 bütçesine bırakılması ile kapandı. Yeni meclis 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’i ilan etti. Mustafa Kemal Paşa’nın Cumhurbaşkanlığına getirilmesi ile bazı vekillerin Halifeyi devletin başına getirerek çözmek istedikleri devlet başkanlığı meselesi çözülmüş oldu.
Ocak 1924’te Halife Abdülmecid Efendi’nin hilâfet ödeneğinin arttırılması ve İstanbul’a gelen resmî heyetlerin kendisini de ziyaret etmeleri yolundaki istekleri Halifeliğin kaldırılması sürecini hızlandırdı. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, halifenin yabancı devlet temsilcileriyle görüşme isteğini Türkiye Cumhuriyeti’nin istikbaline açık bir tecavüz olarak nitelendirdi ve halifeyi saltanat hülyası içinde olmaması için uyardı. 25 Şubat 1924’te bütçe görüşmeleri sırasında mecliste halifenin ve hânedanın ödeneği konusu tartışıldı.
Kanunun çıkması
3 Mart 1924 günü Urfa vekili Şeyh Saffet Efendi ve elli üç arkadaşının hazırladığı, hilâfetin kaldırılmasına dair on iki maddeden oluşan bir kanun teklifi meclise getirildi. Teklif okunduktan sonra halifenin hal‘edildiğini ve hilâfetin kaldırıldığını bildiren birinci madde; ardından hanedan üyelerinin yurt dışına çıkarılmasına dair 2. madde aynen kabul edildi. Oturuma katılan 158 üyenin 157’sinin oyuyla kabul edilmiş; tek red oyunu Gümüşhane mebusu Zeki Bey vermiştir.
Aynı oturumda daha önce Şer’iye ve Evkaf ve Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Vekaleti’nin İlgasına Dair Kanun ile Tevhid-i Tedrisat Kanunu da kabul edilmiş ve Diyanet İşleri Reisliği’nin kurulması kararlaştırılmıştır.
Hânedan üyelerine yurt dışına çıkmaları için on günlük bir süre tanınmışken Abdülmecid Efendi aynı gece on bir kişilik ailesiyle beraber Çatalca İstasyonundan trene bindirildi; sınıra kadar kendisine İstanbul valisi ve emniyet müdürü refakat ettiler.
Halifeliğin kaldırılmasından sonraki gelişmeler
Dış gelişmeler
Türkiye’den ayrıldıktan sonra İsviçre’ye giden Abdülmecid Efendi, 11 Mart 1924 günü haber ajansları vasıtasıyla bir bildiri yayınladı ve Türkiye hükumetinin kararını reddettiğini duyurarak Müslümanları bir Kongre toplamaya çağırdı. Bir kaç gün sonra İsviçre Hükümeti tarafından kendisine, siyasal propaganda yapmama şartıyla oturma izni verildiği hatırlatıldı. Ekim 1924’te Fransa’ya geçen Abdülmecid Efendi hilâfet konusunda İslâm âleminden umduğu ilgiyi bulamadığı için kendisini daha çok ibadete, resim çalışmalarına ve müziğe vermiştir.
Türkiye’de halifeliğin kaldırılmasından sonra 7 Mart 1924 de, Hicaz Kralı Hüseyin, Mekke ve Medine’nin elinde olmasına dayanarak kendisini Halife ilân etti. Hüseyin’in halifeliğine en büyük tepki Necd’deki Suudilerden gelmiştir. Suudi orduları 1925’te Mekke’yi ele geçirdi; İbni Suud 1926 yılının Ocak ayında Hicaz Kralı olarak taç giydi. Suudiler 1926 başlarında Kahire’de bir İslam Kongresi toplayıp hilafet konusunu ele almak istedilerse de konu ciddi olarak ele alınmadan kongre 1926 Mayıs’ında sona erdi.
Türkiye Cumhuriyeti’nin hilâfeti bütünüyle kaldırıp Abdülmecid Efendi ve ailesini yurt dışına çıkarması Hindistan’da hilafet otoritesini savunmak üzere kurulmuş Hindistan Hilafet Hareketi içinde anlaşmazlık doğmasına neden oldu. Kimileri kararın tartışılmasını, kimisi halifeliğin Mustafa Kemal Paşa’ya teklif edilmesini, kimisi ise Türkler’in tutumunda İslam’a aykırı bir taraf olmadığı için Hint Müslümanlarının da Türkleri örnek almasını istiyordu. Hindistan Hilafet hareketi bu tartışmalarla bütünlüğünü kaybetti; hilafet hareketine ilgi azaldı. İslam dünyasındaki bazı uygun görülen kişilere teklif ederek bu kurumu yeniden canlandırma girişimleri olduysa da bu girişimler gerçekleşmedi.
https://tr.wikipedia.org/wiki/halifeliğin_kaldırılması