Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

ESAD REJİMİ SONRASI SURİYE ÇIKMAZI

Arap Baharı kapsamında 2011 yılında Suriye ile ilgili yapılan emperyalist plânlamalar netice vermeye başladı.

Suriye’de son dönemde yaşanan olaylar ve dolayısıyla Esad rejiminin akıbeti, Türkiye’nin güvenliğini doğrudan ilgilendirmesi bakımından önemlidir.

Türkiye’nin Suriye ile ilgili temel meseleleri

Suriye ile ilgili iki temel meselemizden birincisi: PYD/PKK/YPG’nin, ikincisi: mültecilerin durumudur. Türkiye, bu iki konuya odaklanmak zorundadır.  Halihazırda Suriye’nin kuzeyinden vaki olan tehdit devam etmektedir. Son Suriye olayları bölgedeki bölücü Kürt terörist unsurları şımartmıştır. Gelişmelerine ve güçlenmelerine sebep olmuştur. Türkiye’nin bir beka sorunu haline gelen Suriye’deki PYD/PKK/YPG, ne yazık ki etkisiz duruma gelmemiş ve/veya getirilememiştir. Yapılan stratejik hatalar neticesinde, PYD/YPG kontrolünde bir Kürdistan’ın ortaya çıkması ve Türkiye’nin başına belâ milyonlarca mültecinin ağır yükü yüzünden, önümüzdeki dönemde bilhassa bu iki kritik mesele nedeniyle başının ağrıyacağı çok açıktır.

Prusyalı ünlü general Clausewitz, “siyasi bir hedefiniz yoksa savaşa girmeyin” der. Siyasi hedefinizin olması da yetmez. Onu gerçekleştirmeniz lazım.

Stratejide yapılan hatalar sebebiyle bunu gerçekleştirme imkân ve kabiliyetiniz yoksa Suriye’de bulunmanızın anlamı da kalmaz.

Bu noktaya nasıl gelindi?

Irak’ın 2. Körfez savaşından sonra fiilen üçe bölündüğü bilinmektedir. Bu bir “‘US’rail”[*]  projesidir ve  eskiye dayanmaktadır. Çünkü emperyalist resmi anlayışa göre, önce Irak sonra Suriye bölünmelidir. Nitekim öyle de olmuştur.

ABD 2003’de sözde Irak’a demokrasi getirmek için Saddam’ı devirdi. Sonrasında ne oldu? Irak üçe bölündü. Emperyalist plânın ilk ayağı gerçekleşti. Şimdi de aynı akıbet Suriye’yi bekliyor.

Esad rejimi yıkılırsa Suriye’ye huzur, refah ve demokrasi gelir mi?

Bu durum ABD’nin  2003 de Irak’a demokrasi getirme sözüyle benzerlik taşımaktadır.

Halep ve Şam’ın cihatçı çeteler/örgütlerin hakimiyetine geçmesiyle Suriye’ye demokrasi gelir mi? Huzur ve refaha kavuşur mu?

Bu soruyu şöyle cevaplamak uygun olur.

“Irak’a demokrasi geldi mi ki, Suriye’ye de gelsin!”

Bu durum sosyolojik bir olaydır. İncelenmeye muhtaçtır. Bir tarafta “bölücü” Kürt terörist grupların, diğer tarafta “yıkıcı” İslami cihatçı terörist unsurların bir arada cirit attıkları bir bölgede huzur ve sükûnun sağlanamayacağı bize göre muhakkaktır. Mevcut tablo, başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’daki kan, gözyaşı ve acıyı artırır, husumeti daha da derinleştirir, kaosun çoğalmasına sebep olur.

Suriye’de ne oldu?

Suriye bir haftada şaşırtıcı bir şekilde teslim bayrağını çekti. Suriye Ordusunun savaşmadan, silahını mühimmatını bırakıp kaçması beklenen bir durum değildi. 2011’den beri direnen rejim bir haftada ülkeyi teröristlere teslim etti. Rusya olaya müdahil olmadı.

Cephe hattında geride bırakılan bir Suriye askerinin basına yansıyan: “İran ve Rusya bizi sattı, Beşar Esad da bizi sattı. Tıpkı Gazze gibiyiz, köpek gibi terk edildik.” sözleri çok hazindir. [**]

Çinli düşünür Sun TZU, “Uzun süreli bir savaş önce orduyu sonra da toplumu yozlaştırır” diyor. Görülen o ki gelinen nokta, 2011 de başlayan Suriye serüveninin, dolayısıyla Esad rejiminin 13 yıllık hazin bilançosudur.

Yıllar önce Arap İsrail savaşını yakından takip eden ve Arapların giriştikleri savaşları kaybetme nedenleri üzerinde sosyolojik araştırma ve incelemelerde bulunan ”Norville de Atkine” isimli Amerikalı askeri yazar, Arapların savaşları kaybetmesinin altında yatan asıl sebebin, ünlü bir savaş tarihçisi olan John KEEGAN’ın tespitine dayandırır ve ‘‘kültürün” savaşın doğasını belirleyen en önemli etken olduğunu belirtir.

Nitekim yazar, Arapların sürekli olarak yenilgisini Arap kültürüne bağlar. Yazara göre mağlubiyetin, ordu içerisindeki birlik ve beraberliğin sağlanamadığından kaynaklandığını, Arapların birbirlerine karşı güven eksikliğinin olduğunu, orduyu idare edenlerin “liderlik” vasıflarından yoksun olduklarını, 1967’deki Arap-İsrail savaşından sonra, lider konumundaki personelin askerlerini çölün ortasında tek başına bırakarak araçlarıyla evlerine döndüklerinden söz eder.

Sonuç

Bugün gelinen aşamada Suriye’de meydana gelen politik-askeri durum, ne yazık ki Türkiye’nin istediği biçim ve doğrultuda, kendi millî menfaatlerine hizmet edecek ve bölgedeki hedeflerini gerçekleştirecek şekilde ilerlememektedir.

Suriye’de cereyan eden son olaylarla birlikte Türkiye’nin güneyi kuşatılmış vaziyette.  Kuzey Suriye’de oluşturulmak istenen oluşuma yeterli ve gerekli müdahalede bulunamıyor ve ses çıkaramıyor. Bu durum Türk toplumunun içini acıtıyor. Bölgedeki yangının bir süre sonra kendisine sıçrayacağı endişesini taşıyor. Türkiye kendisini yalnız hissediyor. Güvenlik kaygılarını anlayacak ve paylaşacak kimse yok. Kısacası Türkiye’nin feryadına ve figanına kimse ses vermiyor.

Esad ister kalsın ister gitsin, Suriye’nin eski Suriye olmayacağı muhakkaktır. Irak’ta olduğu gibi üçe bölüneceği aşikâr. Bu aşamada bölgede bir başka ucube durum da bölgedeki Türkmen nüfusun hiç hesaba katılmaması ve Irak’ta olduğu gibi ve göz ardı edilmesidir.

Türkiye tarafından; Suriye madem bölünecek, bölgedeki Türkmenleri de içine alan Federal bir Suriye modelinin gelecekte uygun bir model olacağı değerlendirilmelidir. Suriye’de dördüncü bir özerk bölge olarak Türkmen bölgesinin tesis edilmesi ve muhafazası, bu sayede bir nebze olsun Türkiye’nin çıkarlarına hizmet etmesi sağlanmalıdır.

Notlar:

[*] ABD’ye US’rail denmesinin nedeni, ABD’nin Orta Doğu’da ki çıkarları için İsrail ile olan iş birliği ve yakınlığıdır. ABD’nin Başkanları asla İsrail ile çatışmaz ve karşı çıkacak sözlerde bulunamaz. (Türkiye ve Orta Doğu Üzerine Oynanan Oyunlar- Mahmut Rışvanoğlu, Ekim 2012)

[**]3. Dünya Savaşı- @ww3mediaa