Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

BÖLÜCÜ TERÖR ÖRGÜTÜ TÜRKİYE’DEN ÇEKİLDİĞİNİ AÇIKLADI

İmralı heyetinin 30 Ekim’de Cumhurbaşkanı ile görüşmesinden önce dün Kandil’den bir açıklama geldi.

Sözde BTÖ (Bölücü Terör Örgütü) Türkiye’den “geri çekilme” kararı aldığını ilân etti.

Açıklamanın zamanlaması da oldukça manidar.

Geri çekilme harekâtı, tıpkı “taarruz” ve “savunma” gibi temel askerî harekât kavramlarından biridir.

Konvansiyonel bir savaşta gelişen duruma göre uygulanır.

Bir terör örgütünün söz konusu kavramı kullanması düşünülemez.

Aynı şekilde bir terör örgütü, düzenli ordular ve konvansiyonel ortamda savaşan iki devlet için geliştirilmiş temel askerî harekât kavramlarından birini kullanamaz.

Terör örgütü olsa olsa bulunduğu bölgeyi terk eder. Ya da terk etmek zorunda kalır.

Gelinen noktada bölücü örgüt Türkiye’yi terk etmek zorunda kalmıştır.

Bunun inandırıcılığı da şüphelidir.

Nasıl ki, 11 Temmuz 2025’de sembolik bir törenle Süleymaniye’nin 50 kilometre batısında bulunan Casene Mağarası’nda sözde silahları bıraktığını açıkladı ve kimse buna inanmadı ise, “Türkiye’den çekiliyoruz” açıklamasının da hiçbir geçerliliği yoktur. Aldatmacadan ibarettir. Heyecan uyandırmamıştır. Kamuoyunda şüphe ile karşılanmıştır.

Ulusal ve uluslararası yasal zeminde hukuki varlığı olmayan yasa dışı bir terör örgütünün “Türkiye’den çekiliyoruz” söyleminin veya açıklamasının hiçbir yasal dayanağı yoktur ve geçersizdir.

Diğer yandan, karşınızda verdiği hiçbir söze uyma eğilimi göstermeyen, hiçbir hâl ve şartta güven duyulmayan, uluslararası terör örgütü olarak tanınan bir kitle ve bu kitle ile (sözde birinci çözüm süreci 2009-2015) yaşanılan acı ve hazin dolu bir tecrübe vardır.

Suriye’de çok önemli gelişmeler oluyor

BTÖ’nün Türkiye’yi terk etmesinin arkasında Suriye’de ki gelişmeler yatmaktadır.

Emir büyük yerden gelmiş ve örgüt, emperyalist plân gereği artık Suriye’ye odaklanmıştır.

Türkiye’de yapacak bir işi kalmamış, militanlarının önemli bir kısmı ile Suriye’nin kuzeyindeki yapılanmanın çekirdeğini oluşturmuştur.

O nedenle Türkiye’de bulunmasına ve eylem yapmasına zaten ihtiyaç kalmamıştır.

Bu kapsamda, Irak’tan sonra Suriye’de de ciddi bir alan kazanmıştır.

Etki odaklı harekât

ABD, Suriye’nin kuzeyinde psikolojik harekât çeşitlerinden biri olan “Etki odaklı harekâtı” uygulamaya devam etmektedir.

Askeri olmayan usul ve yöntemlerle PKK’yı sözde IŞİD’e karşı kullanmak suretiyle terör örgütünü meşrulaştırma çabası içerisinde olduğu bilinmektedir.

Böylece tüm dünyaya güya DTÖ’nün, IŞİD’le mücadele eden bir görüntü içinde olduğunu ve faydalı işler yaptığını göstererek masumlaştırmak istemektedir.

Özetle, Batı’nın asla vazgeçmediği etki odaklı harekât yöntemleri, Türkiye’nin bölünüp parçalanması, millî ve üniter devlet yapısını, yani Cumhuriyetin yok etme plân ve projesidir.

Bunun altında Türk düşmanlığı yatar.

Türkiye tedirgin

Suriye’deki gelişmelerin, uzun süreli terörle mücadele etmesi nedeniyle Türkiye’yi tedirgin ettiği aşikârdır.

Bu kapsamda, “ülkeyi terk ediyoruz” sözleri de inandırıcı değildir, göstermeliktir.

Binlerce insanın yaşamını yitirmesi ve milyonlarca doların harcanması söz konusu bu güvensizliğin sebebidir.

KCK yapılanması orada dururken ve varlığını sürdürürken, “Türkiye’yi terk ediyoruz” açıklamasının pratikte hiçbir anlamı yoktur.

Terörist başı KCK‘ya çağrıda bulundu mu?

İmralı canisi bebek katilinin tek başına belli bir kesime hitaben (PKK) yaptığı silahları bırakma çağrısı bir işe yaramamış ve yaramayacaktır.

KCK’ya bağlı diğer unsurların akıbeti ne olacak?

Örneğin, YPG, PÇDK, PJAK da silahlarını bırakacak mı?

Evet bırakacak diyenler ve buna inanlar, hayal aleminde gezmeye devam edenlerdir.

Bırakmayacaksa, bu durum akıntıya karşı kürek çekmeye benzer.

Komisyonun faaliyetleri

Siyasetin başlangıçta ortaya koyduğu politik hedef esas alınarak, TBMM çatısı altında teşkil edilen sözde “Kürtlerle barış, kardeşlik ve demokrasi komisyonu,” Türkiye’nin 40 yılı aşkın bir süredir sürdürdüğü terörle mücadelenin doğasına ve ruhuna ne yazık ki uygun hareket etmemektedir.

Esas problem muhatap olarak kabul edilen kişi ve kurumdan kaynaklanmaktadır.

Bizim Kürtlerle ilgili bir sorunumuz yoktur.

Sorun terör ve onun temsilcileri ile yaşanmaktadır.

Eli kanlı bir bebek katilinin, Kürt vatandaşlarımızı temsil etmediğini ve edemeyecek olmasını herkes bilmektedir.

Bu sorun basit bir kan davası sorunu değildir ki, affedilsin, üstü örtülsün, unutulsun gitsin.

Binlerce kişinin hayatına mal olmuş, yine binlerce kişiyi sakat bırakmış, memleketin milyarlarca lira parasını heba etmiştir.

Komisyonun işlevi

Söz konusu komisyonun işlevinin, tamamen karşılıklı tavize dayalı bir sürece evrildiği müşahede edilmektedir.

Bunun yanı sıra anılan sürecin, şeffaflıktan uzak, gizli saklı devam ettiği yönünde vatandaşın kafasında pek çok soru işareti taşımaktadır.

Ayrıca aldatmaya yönelik ve algı üzerine kurulu olduğu yönünde çok ciddi endişeye sebep olmaktadır.

İmralı heyetinin 30 Ekim’de Cumhurbaşkanı ile görüşmesinde, İmralı’nın istek ve taleplerini ortaya koyacağı çok açıktır.

Söz konusu görüşmede;

– “Daha önce silahları bıraktık, sizin dediklerinizi yaptık. Şimdi Türkiye’yi terk ediyoruz…Artık sıra sizin atacağınız adımlarda.”

Veya;

– “Gördünüz işte silahları yaktık, ülkeyi terk ettik. Artık siz de demokratik konfederalizme geçit verin.”

– “Hapisteki yoldaşları tahliye edin, kurucu öndere özgürlük verin, umut hakkı tanıyın, tanıyın ki, bizde Anayasa değişikliğinde sizi destekleyelim.” diyeceklerdir.

Bu süreç, ülkenin birliğine ve bölünmez bütünlüğüne halel getirecek, hainlerin yüzünü güldürecek ve emin olun Türk düşmanlarını sevindirecektir.

BTÖ ve onun uzantılarıyla yapılan her türlü alışveriş, ilişki, müzakere vb. mevcut kanunlarımıza göre suçtur. Ceza ile ilgili kanunlarda tanımı ve karşılığı vardır.

Komisyona çağırılan bir kısım kişi, kurum ve kuruluşların dinlenmesiyle barış ve kardeşlik sağlanmaz, demokrasi olmaz.

Bu kişi ve kurum ve kuruluşların komisyona sunduğu görüş ve düşünceler, millî iradeyi yansıtmaz.

Ülkenin bir kısmının karşı çıktığı, içini acıtan, yüreğini yakan, vicdanını sızlatan stratejik kararların, toplumun maşeri vicdanında karşılık bulmayacağı çok açıktır.

Terörle mücadele konusunda alınan stratejik kararların, toplumun kahir ekseriyeti tarafından benimsenmesi, ortak değerler bütünü olarak değerlendirilip tasvip edilmesi elzemdir.

Bu konudaki toplumsal mutabakat ön koşuldur.

Şayet bu olmazsa, ulaşılmak istenen hedefe ulaşmada izlenen süreç akamete mahkûm edilerek başarısız olur ve sonu hüsranla biter.

Karşı tarafın beklentileri çok farklıdır. Türk Milletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü hedef alan ve buna halel getirecek niteliktedir.

Bu sebeplerle adı geçen komisyonun alacağı en önemli karar, komisyonda ortaya çıkan veya çıkacak olan iradeyi Türk halkının onayına sunmaktır. Diğer bir ifade ile referanduma götürmektir.

Değerlendirme

Bu ülkenin kahir ekseriyeti ve her yurtseveri terör belâsından çok çekti.  Elbette silahların susmasını ve Türk gençlerinin toprağa düşmemesini ister, arzu eder.

Artık bu halkın, “kandırıldık, bizi kandırdılar, Allah affetsin!” söylemlerini duymaya, dinlemeye tahammülü kalmamıştır.

Dün “bebek katili” denilen, “İmralı canisi” diye yerden yere vurulan bir teröriste, bugün “kurucu önder”, “sayın” deniliyorsa, yapılan bu değişim ve dönüşümün Türk Milletine mutlaka izahı gerekir. Bunun sebebini açıklamak zarureti ortaya çıkar.

50-60 bin kişinin katilleriyle masaya oturma ve konuyu müzakere etme girişimlerinin, televizyon programlarında meşru gösterilmeye çalışılan sözde “Türk-Kürt-Arap” birlikteliğinin gerekçelerini, şeffaf olmadan bu millete izah edemezsiniz.

Bu aziz millet bu filmi daha önce gördü, bu meşum senaryoyu yaşadı.

Son anda ortaya atılan parlak fikirlerin, bu tür münferit girişimlerin ve şahsi menfaat hesaplarının, gizli ajandaların sonu hep hüsran olmuştur.

Türk millî mücadelesi, Türk milletine dayalı olarak, millî bir devletin kuruluşu için verilmiştir.

Sınırları kanla çizilen devletin adı, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti”dir.

“Egemenlik, Kayıtsız Şartsız Türk Milletine aittir!”

Sonuç

Türk Milleti dil, kültür, ideal birliği ile birbirine bağlı vatandaşların oluşturduğu, doğal, toplumsal, ekonomik ve siyasal bir bütündür.

Türk Milletinin en değerli varlığı, “Millî Birliktir”.

Millî birlik ve beraberlik, milletin birliğini bir arada yaşama arzusunu ve ülke bütünlüğünü ifade eder.

Bir ulusun/milletin doğuşunu, yaşama biçimini ve ilerlemesini sağlayan yegâne unsurdur.

Türk Devleti, Türk Milleti ve ülkesinin birlik ve bütünlüğüne ve millî egemenliğe ve tam bağımsızlığa dayanır.

Millî birlik ve beraberlik, Türk Milletini diğer milletlerden ayıran en önemli özelliktir.

Millî birlik ve beraberlik, aynı zamanda Türk Milletinin bir ve bütün olması, içinde hiçbir bölücü, ayırıcı unsura yer vermemesi demektir.

Millî birliğimizin temeli Atatürk ilke ve devrimleri ile atılmıştır.

Bunun dışına çıkmak, gaflet, dalalet ve hatta hıyanettir.