Suriye’nin kuzeyinde yaklaşık bir ay önce başlatılan Zeytin Dalı operasyonundan sonra, ülke gündemi Türkiye aleyhine siyasi, askeri ve diplomasi alanında vahim gelişmelere sahne oldu.
Türkiye Suriye cephesine odaklanmışken, Yunanistan Ege’de gerginlik ve kriz çıkarmaya başladı. Arkasından ABD’deki Yahudi lobisi 24 Nisan yaklaşırken Ermeni soykırımı iddialarını Wall Street Journal gazetesini kullanarak gündeme getirdi.
Görüldüğü gibi Suriye cephesinden sonra Türkiye siyasi ve diplomasi alanında Ege ve Yahudi lobisi ile birlikte üç cephede mücadele etmek durumunda.
Türk-Yunan gerginliği
Yunanistan, Türkiye’nin Suriye meselesine odaklandığını fırsat sayarak geçtiğimiz günlerde Ege’de gerginlik çıkardı. Kardak yakınlarında Türk ve Yunan sahil güvenlik tekneleri karşı karşıya geldi. AB de bu arada Yunanistan’a omuz verdi.(1) Bir süredir buzdolabına kaldırılan Türk –Yunan sorunları tekrar önümüze konabilir.
Bu durum tipik haçlı zihniyetinin tezahüründen başka bir şey değildir. Tarihte Osmanlı’ya karşı böyle yaparlardı. Batının, biz başka bir sorunla uğraşırken bundan istifade için yeni sorun çıkarması realitedir.
Ermeni soykırımı
Ermeni soykırımı iddialarını zamanında Türk Milleti’nin başına bela eden, dönemin ABD Büyükelçisi Henry Morgenthau da Yahudi idi. Morgenthau, Ermeni danışmanlarının uydurma ifadelerini hem ABD başkanına hem de İngiliz istihbaratına çalışan tarihçi Arnold Toynbee’ye göndermişti. ABD başkanı Wilson, askeri raporlardan, aslında katledilenin Türkler olduğunu bildiği için bu iddialara fazla yüz vermemişti ama Toynbee’nin sahte belgelerle yazdığı “Mavi Kitap”, Ermeni soykırımı iddialarının temelini oluşturdu. Şimdi o Morgenthau’nun torunu, hukukçu ve eski New York bölge savcısı Robert M. Morgenthau, Wall Street Journal gazetesinde, yine uydurma belgelere dayanarak Başkan Trump’a hitaben, Kudüs’ü başkent olarak tanıdığı gibi Ermeni soykırımını da tanıması için açık mektup yazdı. Buradan anlaşılıyor ki ABD, Ermeni kartını da Türkiye’ye karşı kullanmaya hazırlanıyor.(2)
ABD tarafı
Dönelim Suriye’ye. Son dönemde Amerika’dan oldukça ilginç ve bir o kadar da birbiriyle çelişkili açıklamalar geldi.
-MSB Canikli ile görüşen mevkidaşı Mattis: ‘’YPG’yi PKK’ya karşı savaştırabiliriz. İkisini birbirinden ayırabiliriz. Ayrıca YPG’ye verilen ağır silahları geri alacağız.’’ (3)
-Dışişleri Bakanı Tillerson, Ankara’ya gelmeden önce Lübnan’da yaptığı açıklamada: ‘’YPG/PYD’ye ağır silah vermedik ki geri toplayalım’’ dedi.(4)
-ABD Ulusal İstihbarat Direktörü (DNI) Daniel Coats tarafından ABD Kongresi’ne sunulan “ABD İstihbarat Topluluğunun Dünya Genelinde Tehditler Değerlendirmesi” raporunda, “YPG’nin, PKK’nın Suriye’deki milis gücü olduğu” belirtildi.(5)
-ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), 2019 mali yılı savunma bütçesi tasarısını açıkladı. 2019 yılı için hazırlanan bütçe tasarısında DEAŞ ile mücadele kapsamında, SDG ismini kullanan PYD/PKK’ya eğit-donat için 300 milyon, “DEAŞ karşıtı misyona ilişkin sınır güvenlik ihtiyaçları” için de 250 milyon dolar olmak üzere toplam 550 milyon dolar ayırdı.(6) Böylece Pentagon 1980’lerden bu yana örtülü bütçeden desteklediği PKK’yı ilk defa açık bütçeye koydu ve Türkiye’ye koz verdi. Artık Muavenet’i vuran füzeleri, Kandil’e inen helikopterleri, PKK üniforması ile dolaşan ABD yeşil berelileri görmezden gelme dönemi bitti.
Halen beş aydır Türkiye’ye büyükelçi ataması bile yapmayan Amerika, Türkiye ile Suriye meselesinden dolayı tarihinin en büyük krizlerinden birini yaşıyor. İkili ilişkilerde gerginlik had safhada. Türkiye bu kriz yönetiminden başarı ile çıkmak zorunda. Bu kapsamda DİB Tillerson geçtiğimiz günlerde Lübnan’dan sonra Türkiye’ye geldi. Müteakip safhada tarafların atacağı adımın esaslarını belirleyecek uzun ve kapsamlı bir görüşmenin ardından, tatmin edici bir açıklama yapılmadı. Sadece ABD Dışişleri Sözcüsü Heather Nauert kritik görüşmenin ardından şu kısa açıklamayı yaptı: “Türkiye ile verimli görüşmeler yaptık. Türkiye ile aramızdaki gerginliğin yükseldiği açık ama çalışabileceğimiz çok fazla alan var. Türkiye’nin güvenlik kaygılarını anlıyoruz. NATO müttefikimize saygı duyuyoruz. Ama herkes IŞİD ile mücadeleye odaklanmalı.” Anılan uzun görüşmeyle ilgili Cumhurbaşkanlığı kaynaklarından yapılan açıklamada ise, “Olumlu ve verimli bir görüşme oldu. Irak, Suriye, bölgesel gelişmeler ve ikili ilşkiler konusunda Türkiye’nin öncelikleri ve beklentileri açıkça iletildi.” ifadeleri yer aldı.(7)
Türk Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, ziyaretin ikinci gününde mevkidaşı Tillerson ile tekrar bir araya gelerek önemli, yine uzun ve kapsamlı bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşmeden sonra her iki taraf da, gerilen ilişkilerin daha fazla tırmandırılmasına fırsat tanımadan normale dönmesi konusunda mutabakata vardı. Bununla birlikte, başta Menbiç konusu olmak üzere, mevcut sorunların uzlaşma yoluyla çözülmesine dair bazı ipuçları verildi.(8)
Rusya tarafı
Geçtiğimiz yıl Astana Süreci sonrası Ruslar niyetlerini belli etmişlerdi. PYD’ye özerklik plânını deşifre ettiler. Rusya, PKK’yı hiçbir zaman terör örgütü olarak görmedi. PKK ve PYD’ye Moskova’da şube açtırdı. PYD’nin özerklik talebi aleyhine asla bir cümle sarf etmedi. Öte yandan ABD’nin yeni başkanı Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı General Mike Flynn yaptığı konuşmada: ‘’Bana göre yeni bir Orta Doğu şekillenecek ve Irak ile Suriye bütünlüğünü koruyamayıp dağılacak. Orta Doğu’da üç veya dört yeni devletin doğacağı kanaatindeyim ve gelecekte bir bağımsız Kürdistan’ı göreceğimizi söyleyebiliriz.”[9] demişti.
Bugüne dönecek olursak, Zeytin Dalı operasyonu başlamadan önceki endişelerimiz bir bir ortaya çıkıyor. Rusya bizim Kuzey Suriye’ye girmemize neden müsaade etti? Neden operasyona tahdit koyarak Suriye hava sahasını bir açıp bir kapatıyor? soruları akıllara takılıyor.
Rusya’nın Suriye’de güven verici ve istikrardan uzak hamleleri gözleniyor. Amacı Türk askerini ABD ile sıcak çatışma ortamına itmek. Bu tuzağa düşmemek gerekiyor.
Irak’ta yaşananlar Suriye’de de yaşanacak mı?
Türkiye’nin Irak’la ilgili temel politikasını, -kendi çıkarları çerçevesinde- Irak’ın kuzeyinde Barzani ve aşireti tarafından Kürt devleti kurulmaması, bunun için PKK gibi ortaya çıkan bölücü terör örgütlerinin bertaraf edilerek Irak’ın toprak bütünlüğün korunması, Irak’taki Türkmen varlığının muhafazası ve geliştirilmesi teşkil etmekteydi. Ne var ki, bugün gelinen noktada bunun gerçekleşmediği görülmektedir.
Türkiye yakın tarihinde Irak’ta izlediği yanlış politikalar ve attığı yanlış adımlar sayesine kendi beka ve milli güvenliği bakımından zararlı çıkmıştır. Benzer durum Suriye için de söz konusudur. Özellikle Fırat’ın doğusu ABD’nin kontrolü altında kaldığı müddetçe ki, halihazır durum onu gösteriyor, Irak’ta yaşananların, Suriye’de yaşanacağı gerçeği kaçınılmaz bir sonuç olarak karşımıza çıkarıyor. ABD’nin Kuzey Suriye’yi bu saatten sonra terk etmesi mümkün değildir. Dolayısıyla Türkiye, Fırat’ın doğusunda, olası bir Kürt oluşumunun varlığını kabullenmek durumunda kalmaktan endişe duyuyor.
Öbür taraftan, ABD, Rusya, İsrail ve Suudi Arabistan’ın anlaştığı düşünülen bu haritada; ABD, Rusya ve Türkiye’nin Suriye’de oluşturacakları güvenli bölgelerin yer aldığını biliyoruz. İkinci adımda, güvenli bölgenin korunması için ¨uçuşa yasak bölge¨ ilân edilecek. Tüm bu gelişmeler bize kuzey Irak’ta daha önce ‘’Çekiç Güç’’ ile uygulanan senaryoyu hatırlatıyor.[10]
Öte yandan, bugün için ABD’nin kısa ve orta vadede Kuzey Suriye’den çıkması mümkün gözükmemektedir. Menbiç’i de içine alan yaklaşık 550-600 km.lik bir alanı kapsayan Fırat’ın doğusunda 13 ayrı yerde üs bölgesi tesis etmiştir. Bu durum, Fırat’ın doğusunda bir Kürt oluşumunun kaçınılmaz olacağına delalet etmektedir.
Türkiye Fırat’ın doğusuna geçebilir mi?
Bugün Suriye haritasına bakıldığında, Fırat’ın doğusunun ABD’nin, batısının ise Rusya’nın denetim ve kontrolünde olduğu görülüyor. Bu iki ülkenin, Suriye’nin geleceğini nasıl şekillendireceği konusundaki belirsizlik ise halen devam ediyor.
Amerika DİB’nın Ankara’yı ziyaretin ardından, Amerika’nın Afrin operasyonunun karşısında durmaması ve yürütülen operasyona karşı kesin bir tavır için de olmaması, Türkiye’nin lehine gibi görünse de, ilişkilerin normale dönmesini müteakip, Münbiç konusunda ABD ile ortak bir çözüm bulacağı konusunda kuvvetli emarelerin ortaya çıktığı gözleniyor. Türkiye’nin Münbiç konusundaki endişelerini giderecek tarzda, her iki tarafın da diplomasi yolunu tercih edeceği gözlerden kaçmıyor.
Diğer taraftan, yapılan müzakerelerin uzun ve kapsamlı bir biçimde gerçekleşmesi, ikili ilişkilerin normalleşeceğine ve mevcut gerginliği daha fazla tırmandırmadan her iki tarafın da uzlaşı ve diplomasi yoluyla sorunu çözeceğine işaret ediyor. Bu durum, Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna geçmeden, Fırat’ın batısında söz sahibi olmakla yetineceğini gösteriyor. Peki, bu durum Türkiye’yi tatmin eder mi? sorusu ayrı bir tartışma konusu yaratacağa benziyor.
Sonuç ve Değerlendirme
Türkiye gerçekçi olmak zorundadır. Suriye’nin geleceği bizim için önemlidir. Siyasi tarihe bakıldığında, dünde kalmayıp, bugünü görmek ve gerçekleri kabul etmek gerekiyor. Türkiye yıllarca Irak’ın toprak bütünlüğünü savundu ancak başarılı olamadı. Benzer durum bugün Suriye için de söz konusudur.
Suriye için gelecekte çeşitli alternatif modeller öngörülmekle birlikte, Esad’lı veya Esad’sız Suriye’de ortaya çıkacak resmin nasıl olacağı da henüz belli değildir. Esad ister kalsın ister gitsin, Suriye’nin eski Suriye olmayacağı muhakkaktır. Türkiye açısından, Suriye Türkmenlerini de içine alan ve demokratik açıdan gelişmiş, güçlenmiş Federal bir Suriye modelinin gelecekte Suriye için uygun bir model olacağı değerlendirilmektedir. Ancak, gelinen bugünkü aşamada ne yazık ki, Kuzey Irak’ta gerçekleşen senaryonun benzerinin, Suriye’nin kuzeyinde Rakka’yı da içine alan PYD özerk yönetim bölgesinin hayata geçirilmesi ile gerçekleşeceği görülüyor.
İsrail yıllardır bölgede kendi çıkarları doğrultusunda kullanacağı bir Kürt devleti kurma peşindedir. ABD’nin ise İsrail’in istediği her şeyi emir telakki ettiği bilinmektedir. Yıllardan beri bölgede akan kanın, gözyaşı, acı ve sefaletin temel nedeni budur.
Türkiye için, Afrin’e hâkim olmak, ortada El-Bab ve daha güneyde İdlib bölgesi vasıtasıyla Kürt koridorunu keserek kurulacak olası bir Kürt devletinin Akdeniz’e çıkışına mani olmak, Münbiç’i de ABD ile birlikte kontrol altında tutmak elbette başarıdır. Ne var ki, bunu “ehveni şer“ bir durum olarak görmek ve değerlendirmek gerekir. Zira yukarda bahsedilen PYD özerk bölgesinin kuzey Suriye’de gerçekleşmesinin, Irak’ın kuzeyi ile birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye için gelecekte ve uzun vadede tehdit unsuru olmaya devam edeceği bilinmelidir. Ayrıca, Afrin operasyonun Türkiye’nin politik hedefini gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceği konusunun tartışma konusu olacağı ve daha uzun yıllar tartışılacağı değerlendirilmektedir.
Askerler daima tehdit bulmak ve üretmek zorundadır. Çünkü askerin varlığı beka ve güvenlikle ilgilidir ve bu unsurlarla kaimdir. Bu durum bütün dünya ordularında böyledir. Aksi olsaydı, ya da öyle düşünülseydi askerin varlığına ihtiyaç kalmazdı.
Tekrar başa dönecek olursak, Türkiye bugün askeri, siyasi ve diplomasi alanında Ege ve Ermeni sorunları ile birlikte birden fazla cephede mücadele etmek durumundadır. Bu nedenle, şayet ülke olarak, toplum olarak bölünürsek, etnik olarak, dini ve ahlâki olarak birbirimizi suçlamayı bırakıp kendimize gelemezsek, sonumuzun Suriye’den de beter olacağından kuşku duyulmamalıdır.
KAYNAKÇA:
(1)https://www.ntv.com.tr/dunya/son-dakika-haberi-yunanistanla-kardak-krizi,7IuXznJq-USjSu3SEUhZJA
(2)http://www.yenicaggazetesi.com.tr/abdde-ucuncu-cephe-de-acildi-46284yy.htm
(3)http://www.yenicaggazetesi.com.tr/abd-ypgyi-pkknin-milis-gucu-olarak-tanimladi-184177h.htm
(4)https://tr.sputniknews.com/abd/201802151032267874-tillerson-ypg-agir-silah-vermedik/
(5) http://www.milliyet.com.tr/ypg-pkk-nin-milis-gucudur-gundem-2610313/
(6)http://yekvucut.com/tenkit/abdden-teror-orgutu-pkkya-550-milyon-dolar-resmi-butce/
(7)https://www.aydinlik.com.tr/erdogan-tillerson-gorusmesi-sona-erdi-karsilikli-ilk-aciklamalar-politika-subat-2018-1
(9)http://ankaenstitusu.com/irakta-olanlar-suriyede-olacak-mi/
(10)A.g.e.-ankaenstitusu.com
- DEVENİN KİNİ VE MÜLTECİ SORUNU ÜZERİNE - 25 Eylül 2024
- LİDER ATATÜRK - 18 Eylül 2024
- MUSTAFA KEMALİN ASKERLERİNE ÖĞÜTLER - 8 Eylül 2024
- TÜRK KARA KUVVETLERİNİN 2233. KURULUŞ YILI KUTLU OLSUN - 25 Haziran 2024
- KURTULUŞA GİDEN YOL - 19 Mayıs 2024
- TEHDİT DEĞERLENDİRMESİNDE ÖNCELİK GÖÇMEN/MÜLTECİ SORUNUNDA - 6 Nisan 2024
- TÜRKİYE – IRAK GÜVENLİK ZİRVESİ - 22 Mart 2024
- UKRAYNA’DAKİ DÜZENSİZ SAVAŞ ÜÇÜNCÜ YILINA GİRİYOR - 20 Şubat 2024
- ANAYASANIN YENİDEN YAZILMASININ YIKICILIK VE BÖLÜCÜLÜK AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ - 30 Ocak 2024
- ORDUNUN MİLLÎ SECİYE VE RUHU - 13 Ocak 2024