Son günlerde Amerikan basınında yer alan haberlere göre ABD’nin Suriye’de desteklediği silahlı gruplar özellikle son 2 ayda birbirleriyle kıyasıya çatışıyor. Los Angeles Times gazetesindeki habere göre, CIA’nın ‘Türkiye’deki operasyon odası üzerinden’ desteklediği örgütler ile ABD Savunma Bakanlığı Pentagon’un silahlandırdığı Kürt gruplar arasında son iki aydır şiddetli çatışmalar yaşanıyor. (Referans: http://www.latimes.com/world/middleeast/la-fg-cia-pentagon-isis-20160327-story.html).
Bizzat Amerikan basınında yer alan bu haberler gösteriyor ki ABD Suriye ve Irak’ta çatışan tüm taraflarla ilişki halinde. İşin ilginç tarafı hem çatışan taraflar hem de Amerikalı karar vericiler bu durumu biliyor ama bilmezden geliyor. ABD, el altından CIA aracılığıyla ılımlı muhalif dedikleri grupların S.Arabistan ve Türkiye üzerinden silahlandırılmasına, desteklenmesine fırsat yaratırken Pentagon aracılığıyla ama bu sefer açıktan PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG’ye askeri destek sunmaktadır. Ve sahada bu gruplar birbiriyle çatışmaktadır.
Son dönemde gelen haberler bu çatışmaların Halep kuzeyi ile Azez/Mare bölgesinde yoğunlaştığını göstermektedir. Çatışmaların burada yoğunlaşmasının sebebi ise Azez-Cerablus hattının kimin kontrolüne geçeceğiyle ilgili olduğu aşikar. PYD/YPG söz konusu hatta sahip olarak Kobani-Afrin kantonları arasındaki coğrafi bütünlüğü sağlamayı hedeflerken, sözde ılımlı muhalifler ise aynı hattı ele geçirdiklerinde Türkiye’nin çok istediği bir güvenli bölge oluşturmayı hedefliyor.
Gazete haberinde her ne kadar sadece CIA destekli ılımlı muhaliflerle Pentagon destekli PYD/YPG arasındaki çatışmalardan bahsedilse de aslında bölgedeki çatışmalar daha da çetrefilli. Çünkü yine bazı Amerikan kaynaklı haber ve sızdırılan belgelere göre IŞİD’in arkasında da ABD var. Hem PYD/YPG’nin hem de sözde ılımlı muhaliflerin IŞİD ile de çatıştıkları düşünüldüğünde aslında hepsinin arkasında ABD’nin olduğu gruplar birbirileriyle çok taraflı ve yönlü bir çatışma içindedir.
Durumu daha da karmaşık hale getiren iki husus daha var. Birincisi PYD/YPG’nin ABD’nin iktidarı bırakmasını istediği Esad rejimiyle işbirliği içinde olması. İkincisi de ılımlı muhaliflerin bulunduğu bölgede tüm tarafların (ABD, Rusya, Suriye vs) terörist olarak kabul ettiği El Nusra’nın da bulunması, ayrıca El Nusra ile ılımlı muhalifler arasında işbirliği olduğunu bilinmesi. Çünkü ılımlı muhaliflere yapılan yardımların önemli bir bölümünün El Nusra’nın eline geçtiği biliniyor. Bunun en somut örneği ABD ile Türkiye’nin ortaklaşa yürüttüğü eğit-donat projesi kapsamında Suriye’ye gönderilen grupların eleman, teçhizat ve silahların El Nusra’nın eline geçmiş olmasıdır.
Türkiye açısından bu haber ve olaylardan alınacak ders şu olmalıdır: Akşamdan sabaha taraf ve fikir değiştiren, amacı ve oluşumu tam bilinmeyen güven telkin etmeyen küçük gruplara dayanarak Ortadoğu politikası geliştirmek Türkiye’nin çıkarlarına yarayan sonuçlar getirmeyeceği gibi Türkiye’nin diğer ülkelerin içişleri karışması, silahlı gruplara destek sağlıyor suçlamasını da beraber getirecektir. Bu nedenle Türkiye kurumsal karar süreçlerinden geçirilmiş politikayla devletten-devlete ilişkileri esas alan politikalara dönmeli, o ülkelerin meşru yönetim merkezleriyle (Şam, Bağdat, Tahran) işbirliğine dönmelidir. (29 Mart 2016)