Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

BÖLÜCÜ TERÖR ÖRGÜTÜ SÖZÜNÜ TUTAR MI? 

“Bölücü Terör Örgütü sözünü tutar mı?” sorusun cevaplamak için, teröristbaşı ve DEM’lilerin  27 Şubat’taki çağrısı ve ardından yaşanan gelişmelere bakalım.

Teröristbaşının 27 Şubat 2025 çağrısında, “Kimliklere saygı, kendini özgürce ifade etme, demokratik örgütlenme, her kesimin kendisine esas aldığı sosyo-ekonomik ve siyasal bir yapılanma, demokratik toplum ve siyasal alanın mevcudiyeti ile mümkündür. Bizi seçkinci iktidar elitleri teke indirdi. “Biz” kavramına tekrar döneceğiz”.

Bu sözler, terör örgütünün bölücülük fikrinden vazgeçmediğinin kanıtıdır.

Eşit yurttaşlık, ana dilde eğitim ve ortak vatan dayatmasının, sözde demokrasi ile cilâlanarak yutturmaya çalışılmasının ifadesidir.

“Seçkinci iktidar elitleri” dediği, Mustafa Kemal ATATÜRK ve akabindeki Cumhuriyet Hükümetlerini kastediyor.

“Bizi tek millet yaptılar, biz kavramına döneceğiz” dediği, iki ayrı ulus (Türk-Kürt) olacağız anlamında kullanıyor.

Bu açıklamaların arkasından Mustafa KARASU isimli teröristin açıklamaları sosyal medyada yer aldı. “Devletin çağrısı teslim olun çağrısıdır. Önderliğin istemesi ile gerilla teslim olmaz. Teslim olun, silahları bırakın tarzındaki çağrı süreci sabote eder. Gerilla da karşı tutuma girer. Sonuna kadar savaşır” diyerek gerçek niyetlerini tehdit ederek ortaya koydu. [1]

Teröristbaşı ve örgütünün sözde ikinci adımı; 5-7 Mayıs 2025’de toplanan kongrede silahlı eylemlerin sonlandırıldığının ve örgütün tasfiye edildiğinin açıklaması oldu.

O açıklamada ne vardı?

Türklere “soykırımcı” dendi. Lozan ve 1924 Anayasası “Kürt sorununun” kaynağı olarak gösterildi.

“Özerkliğin” yer aldığı 1921 Anayasası’na işaret edildi.

Yetmedi; PKK/KCK’nın sözde yürütme konseyi üyesi Murat KARAYILAN, “silahlı mücadeleye son verme yönünde alacakları karara karşılık, devletin yasal adımlar atması” gerektiğini söyledi.

Karayılan, “Bu bir son değil, yeni bir başlangıç” diyerek de ilk etapta; “Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması, inkâr-imha zihniyetinin değişmesi” şartlarını koştu.

Diğer teröristbaşı Duran KALKAN ise KCK bünyesindeki diğer yapılanmaların faaliyetlerinin devam edeceğini duyurdu. [2]

Bilahare bölücü örgüt, 11 Temmuz 2025’de sembolik bir törenle Süleymaniye’nin 50 kilometre batısında bulunan Casene Mağarası’nda sözde silahları bıraktığını açıkladı ve kimse buna inanmadı. Televizyonların önünde düzenlenen bir şovla silahlar yakıldı.

Kimse KCK yapılanmasının, Kuzey Suriye (YPG/SDG), İran (PJAK) ve Kuzey Irak’taki (PÇDK)’nın akıbeti ne olacak? diye sormadı.

Ardından, Kandil’den 26 Ekim 2025’de bu defa, “Türkiye’den çekiliyoruz” diye sanki bir iş yapılmış gibi, kamuoyunu aldatmaya yönelik ve şüphe ile karşılanan bir açıklama geldi.

Teröristbaşının onayıyla ve de “Kürt özgürlük hareketi yönetimi” adı altında yapılan duyuruda; bu teröristlerin “medya savunma alanlarına çekileceği” bildirilirken, bir kez daha şunlar vurgulandı: “Sürecin gerektirdiği hukuki ve siyasi yaklaşımların gecikmeden gösterilmelidir. Demokratik siyasete katılabilmek için gerekli özgürlük ve demokratik entegrasyon yasaları gecikmeden çıkarılmalıdır.”

DEM eş başkanı Tuncer BAKIRHAN da “Dünyanın geçtiği dönüşüm sürecinde ulus devlet çıkmaza girdi. 3’üncü yol yaklaşımımız, geleneksel ulus devlet modelini delen demokratik bir alternatif sunuyor.” diye buyurdu. [3]

Karşınızda ulusal ve uluslararası yasal zeminde hukuki varlığı olmayan, fiilen bitmiş ve tükenmiş yasa dışı bir terör örgütünün “Silahları bıraktık, Türkiye’den çekiliyoruz” ve “Bu halk örgütsüz yaşayamaz” [4] anlayış ve zihniyeti var.

Bu söylem ve açıklamaların hiçbir yasal dayanağı yoktur ve geçersizdir.

Yine karşınızda verdiği hiçbir söze uyma eğilimi göstermeyen, hiçbir hâl ve şartta güven duyulmayan, uluslararası terör örgütü olarak tanınan bir kitle ve bu kitle ile (sözde birinci çözüm süreci 2009-2015) yaşanılan acı ve hazin dolu bir tecrübe var.

Son birkaç günde ise şunları yaşandı:

KCK’nın Avrupa’daki başı Zübeyir AYDAR, “atılan adımlara karşılık devletten ne beklediklerini” şöyle açıkladı:

“Yasaların ve anayasanın değişmesi lazım. Sadece ‘Kürtler var’ demek yetmez. Kürtler hukukta yer almalı. Anayasada Kürtler ülkenin bir milleti olarak kabul edilmeli. Kürtlerin tüm hakları da tanınmalı. Kürtler kendi dillerinde eğitim görebilmeli, Kürtçe resmi bir statüye kavuşmalı. Kürtler kendilerini yönetebilmeli, serbestçe örgütlenebilmeli ve siyaset yapabilmeli. Adı ne olursa olsun, kendi yöneticilerini seçebilmeli ve kendilerini yönetebilmeliler… Irak örneği var. Her şey aynı olmak zorunda değil, ama orada da Kürtler anayasada var. Sorunların çözüldüğü başka ülkelerin örnekleri de var. Bunlardan faydalanabiliriz ve o ülkede (Türkiye’de) biz de özgürce yaşayabilir, kendimizi yönetebilir ve kendi dilimizi ve kültürümüzü yaşayabiliriz.”

Aydar, ayrıca KCK’nın varlığını sürdürdüğünü ve Suriye PKK’sının silah bırakmasının Türkiye’deki sürecin şartı olmadığını de kaydetti. [4]

Yazıya son vermeden önce, yine Zübeyir AYDAR isimli teröristin daha önce sürece yönelik şu sözlerini de hatırlatalım: “Bu halk örgütsüz olamaz, bu hareket örgütsüz kalacak diye kimse bir beklenti içinde olmasın” şeklindeki açıklaması önemlidir. [5]

“Bu halk örgütsüz olamaz” demek, terör ve şiddetten kopamaz anlamı taşır.

İnsan sormadan edemiyor. Yukarıdaki açıklamaları yapan ve böyle bir zihniyete sahip olan terörist örgüt, verdiği sözü/sözleri tutar mı?

KAYNAKÇA:

[1] http://ankaenstitusu.com/bolucu-teror-orgutu-kongresi-toplanacak-mi/

[2]https://muyesseryildiz.com/2025/11/06/evet-teroristbasi-sozunu-tutuyor/

[3]https://muyesseryildiz.com/2025/11/06/evet-teroristbasi-sozunu-tutuyor/

[4]https://muyesseryildiz.com/2025/11/06/evet-teroristbasi-sozunu-tutuyor/

[5] http://ankaenstitusu.com/bolucu-teror-orgutu-kongresi-toplanacak-mi/